top of page

Hayatta Kalmak, Var Olmak yahut Yaşamak


“Yaşamak ender bulunan bir şeydir; insanların büyük çoğunluğu sadece var olur, o kadar.”

Oscar Wilde


Elbette usta yazar ve düşünür Wilde’ın bu dediğine katılmakla birlikte, neye ve kime göre diye sormaktan da kendimi alıkoyamayacağım. Türkiye olarak yaşadığımız o korkunç deprem felaketine maruz kalanlar, ve tabii onları kurtarmaya çalışan arama-kurtarma ekipleri için en önemlisi “hayatta kalmak” idi. Sakın korkmayın bir aydan fazladır yazılı ve görsel medyadan bombardımanlarla sanki oradaymışız gibi yaşadığımız deprem felaketinden söz edecek değilim, konuyu daha geniş boyutları ile ele alacağım. Evet, her yazının bir derdi olmalı ama benimkinin derdi sizi sıkmak değil! Örneğin, öncelikle siz okurlarıma bir küçük sorum var:

“Azıcık deli misiniz?”

Bakın çoğumuzun tanıyıp, çok da sevdiği oyuncu Robin Williams ne demiş:

“Minicik bir delilik kıvılcımı verilmiştir size; sakın onu kaybetmeyin.”

Ya da ‘çiçek çocuklar’ ve ‘beat generation’ deyimlerinin babası Allen Ginsberg’in şu cümlesi:

“İçindeki ay ışığını takip et; deliliğini gizleme.”

Diyeceğim o ki, azıcık çılgınsanız, endişelenmeyin! Aksine sevinin çünkü “yaşıyorsunuz” demektir. Umarım artık girişteki cümlemden nereye gelmek istediğimi anladınız. Aman, sakın ha, düşünmeden okumak olmaz!

Var olmanın dayanılmaz hafifliği

Yemek yiyorsunuz, su içiyor, uyuyor, bir eviniz var ve barınıyorsunuz, gözünüz aydın, hayatta kalabiliyorsunuz, yani var oluyorsunuz. Peki yaşıyor musunuz? Bir amacınız ya da hedefiniz var mı? Yaşamak her anın tadını çıkarmak demektir, ki içinde azıcık da olsa delilik barındırır. Gönlünce yaşamış kaç genç, “Ben hiç delilik yapmadım!” diyebilir ki?


Yaşamak mutluluk, istek, heves, tutku ve hayatla yakın ilişkide olmakla ilintilidir. Eğer yaşıyorsanız, kesin hedefleriniz var demektir; tutkuyla çalışır, keyif almaya da yeterince zaman ayırırsınız. Diğer bir deyişle ‘yaşamaya’ başladığınızda hayatınız sizin kontrolünüzdedir, kararlarınızı siz kendiniz verirsiniz; hayatınız asla mekanik olmaz!


Öte yandan, var olmanın hayatta kalmaktan pek bir farkı olduğu söylenemez. Hayatta kalabilmek için, yemek içmek, uyumak, işe gitmek gibi gerekli ihtiyaçlarınızı karşılar, diğer bir deyişle kanımca ot gibi yaşar gidersiniz! İstediğiniz için bayıla bayıla değil, hayatta kalmak için gerekli olduğundan yaparsınız bunları. Kısacası sadece var olan insanın herhangi bir amacı hevesi, isteği, ya da coşkusu yoktur. Ne yazık, değil mi? Hayatın hareketi içinde geçer gidersiniz, olup bitenlere katılmak yerine misafir gibi bakarsınız, işte o kadar!

Hayatın içinden geçmek mi yoksa hayatın içinde büyümek mi?

Ya geçersiniz hayatın içinden, ya da her türlü tersliğine, engellerine göğüs gererek, onları alt ederek hayatla beraber büyürsünüz. Yani ya hayat size ele geçirir, ya siz hayatı. Seçim sizin!

Şimdi de sözüm kadınlara olacak, gerçi erkekler de okuyabilir (!)


Diane von Fürstenberg: Güzellik nedir? Kişilik, Güç, ve Stil

Biz kadınlar güzelleşmek için günümüzde plastik cerrahların kapısını aşındırmak ve tornadan çıkmış gibi birbirimize benzemek yerine acaba ünlü Belçikalı moda tasarımcısı Diane von Fürstenberg’e mi kulak versek? 2015 de yayınladığı “Olmak Istediğim Kadın” kitabında, “Podyuma çıkaracağım mankenlerimde klasik güzellikten çok, kişilik aradım,” diyor. Bu felsefeden yola çıkarak aramızda pek az kadının podyumlarda salınabileceğini, fakat her birimizin dünyadan kendimize özgü bir güzellikle geçebileceğimizi varsayabiliriz. Demek istediğim o ki, hayatta sadece var olmak yerine gerçekten ‘yaşamayı’ seçen kadın, zaten doğal olarak güzelleşir.


Farklı yaşlarda hayatı nasıl gözlemlediğimizle ilgili küçük bir öykü ile noktalamak isterim bu yazıyı nedense. Beni okumuş olanlar bilir, aklıma geleni yazarım! Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım. Umarım siz okurları da biraz gülümsetmiş olurum ve elbette bu öyküden bir kaç çıkarım yapabiliriz. Daha önce de dedim ya, düşünmeden okumak yok!


Baba-oğul kampingde

Baba genç oğlunu da yanına alarak kamping yapmaya gider. Akşam olunca baba oğluna: “Şu gökteki yıldızlara bak, ne güzeller,” der. Oğlan bilgisini gösterecek ya, “Bak baba der şu soldaki kocaman kümenin içindeki en parlak yıldız var ya, onun adı…, tam sağındaki kümeye gelince o da …” diye başlar anlatmaya. İki dakika sonra baba elinin tersi ile oğlunun kafasına vurur, “A benim uyanık oğlum,” der, “hala farkına varmadın mı? Çadırımızı yürütmüşler.”

Benim yaptığım en önemli çıkarım, kimi zaman bilgimize o kadar kapılırız ki, burnumuzun ucundakini gözden kaçırırız. İşte yaşamak da böyle bir şey aslında. Heves ve isteklerimize kapılalım tabii ama dikkatli olalım. Gözümüzün önündeki güzellikleri ve değerleri sakın ola ki es geçmeyelim!





Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page