top of page

Girit’te küllerinden yeniden doğmuş bir sinagog…





İki hafta önceki köşemin boş kalmış olması, dostlarla birlikte ilginç bir Girit gezisine çıkmış olmamızdandı…


Akdeniz’in beşinci, Yunanistan’ın ise bu en büyük adasına yirmi yıl kadar önce ilk kez iş için gitmiştim (o sıralarda ekonomisi hızla gelişen Yunanistan, Türkiye’den büyük çapta inşaat demiri ithal ediyordu. ) O seyahatimden bu yana, özellikle batı kıyısında bulunan tarihi Hania kenti hep burnumda tütüyor, onu eşime de tanıtmak istiyordum…


M.Ö. 3500 yılına dayanan Minos uygarlığının izlerini taşımakta olan adanın ortasındaki Knossos kalıntıları, hiç kuşkusuz Girit’in en önemli ören yeridir. Ancak 400 yıllık Venedik ve 250 yıllık Osmanlı dönemlerinin tanıklığını adım başı hissettiğiniz Hania kenti, limanı, eski hamamları ve daracık sokaklarıyla beni eşit derecede büyülemişti. Dahası – adadaki Yahudi yaşamını noktalamış olan hazin tarihiydi, beni en çok etkileyen!


2400 yıl önce başladığı bilinen Girit’teki Yahudi yaşamı, 9 Haziran 1944 günü son buldu. O tarihte adada geriye kalmış tüm Yahudi nüfusunu oluşturan 265 kişinin Auschwitz’e götürülmek üzere işgalci Naziler tarafından bindirildikleri “Tanais” gemisi, Ege açıklarında bir İngiliz denizaltısı tarafından batırılacaktı… Görgü tanıklarının bildirdiklerine göre Yahudilerin komşuları, götürülmelerine herhangi bir tepki göstermemiş, dahası ayrılmalarının hemen ardından ev ve işyerlerini yağmalamaya başlamışlardı. Venedik işgali sırasında bir kilise olarak kurulmuş, ancak (ne kadar da ilginçtir!) Osmanlı döneminde Yahudi halkının dini ihtiyaçları için “Etz Hayyim” Sinagogu’na dönüştürülebilmiş bu ibadet evi de bu eylemlerden hiç kuşkusuz nasibini almıştı – ve böylece yarım yüzyıldır başıboşların sığındığı, tavukların koşuşturduğu bir yıkıntı olarak duruyordu…


1994 yılında bu yıkıntı, Atina Yahudi Müzesi’nin kurucu müdürlüğünü yapmış Nicholas Stavroulakis’in özel ilgisini çekmeye başladı… Annesi İstanbullu bir Sefarad, babası Yunanlı olan bu çok yönlü etnolog, araştırmacı ve sanatçı, resim/gravür çalışmalarının yanı sıra Yunan Yahudilerinin tarihçiliğine de soyunmuştu. Kapsamlı “Yunanistan Yahudileri” ile “Selanikli Yahudiler ve Dervişler” başlıklı araştırmaları, ayrıca geniş çapta ilgi gören, “Yunanistan Yahudilerinin Yemek Kitabı”, İngilizce olarak peyderpey yayımlanmıştı. Kurgu dalında ise kaleme aldığı ve Girit’teki çok uluslu yaşamı konu edinen “Lâvanta Lâvanta” başlıklı romanı, Pamir Bezmen tarafınca Türkçe’ye çevrildi. Büyük ilgimi çekmiş olan başka bir yapıtı ise, Atina Yahudi Müzesi’ndeki bazı gravürlerin ışığında kendi 16 suluboya çizimlerini içeren “Yunanistan ile Türkiye’deki Sefarat ve Romanyot Yahudi Giysileri” başlıklı çalışmasıdır. 1986’da Atina’da yayımlanmış olan bu çizimlerin dördü, ondan 15 yıl sonra Gözlem Yayınları’nda çıkmış olan “Osmanlı’da Yahudi Kıyafetleri” kitabının kaynakları olarak yer alacaktı…


Tüm bu “soyut” olarak adlandırabileceğim bu çalışmaları sürerken, Nikos dostumuz bu kez “somut” bir projeye başlar: Atalarının minha/arvit dualarını okudukları, Şabat/Kipur günlerini geçirdikleri, 1944’ten bu yana bir harabe olan Etz Hayyim Sinagogu’nu ayağa kaldırmak!



Savaşın ardından ilk kez 1957 yılında Hania’ya ayak basan Stavroulakis’in düşü, 1995’te bu konuda New York’da verdiği bir konferans sonucu bu sinagogun, “Dünyanın Korunması Gereken 100 Tarihsel Anıt” arasına alınması ile önemli bir aşama alır. Bu ivme ile, restorasyon için gerekli olan 300.000 US$ için, başta Rothschild ve Estée Lauder aileleri olmak üzere, çeşitli uluslararası sponsor’lar bulur. Sinagogun çökmekte olan çatısından başlanılarak tüm bina onarılır, arka bahçesinde bulunan dört tzaddik’in mezar taşları açığa çıkarılır, bir çöp yığını durumunda olan mikve ortaya çıkar ve ön bahçenin ana kapısı yeniden inşa edilir… Sonuç: Yahudi yaşamı ve kültürünün bu “küçük mücevheri”, evrensel çaptaki çeşitli kurum ile kuruluşlarından üç yüzü aşkın konuğun katılımıyla, 10 Ekim 1999 tarihinde kullanıma açılır.


“Kullanım” derken – Hania’yı bırakın, tüm Girit adasındaki Yahudi nüfusu bir avuç kadardır! Ancak, 2002 yılında Etz Hayyim’de tanışarak uzun uzun sohbet ettiğimiz Nikos Stavroulakis’a göre, bu sinagogun üç işlevi vardı: İlki, Girit’teki Yahudi tarihinin tanıklığını oluşturmak; ikincisi, Nazi kurbanı o 265 suçsuz Hania’lının anısını canlandırmak; üçüncüsü ise, Tanrı’ya dua etmek isteyen tüm insanlığa hizmet vermek! Gerçekten de o günden bu yana sinagoga her dinden binlerce ziyaretçi akar, kimileri orada dua eder ve tümü de bu kutsal mekânın yaşatılması için katkıda bulunur.


Bundan altı yıl önce 85 yaşında aramızdan ayrılan Nikos’un yerini almış olan otuz yıllık “Hania’lı” Alman Yahudisi Konstantin Fischer de orada bizi karşılarken, benzer düşünceleri savunuyordu – ancak yirmi yıl öncesine göre büyük bir farklılık görebildik şimdi: Hania’da artık her Cuma akşamı Kabbalat Şabat yapacak kadar bir cemaat var!..




(Etz Hayyim’e ilgi duyanlar için: www.etz-hayyim-hania.org)








Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page