top of page

“From the river to the sea”



Columbia, Harvard, USC, Texas gibi ABD’nin birçok üniversitesine yayılan Filistin lehine gösteriler, Yahudi öğrencilerin kampüslere ve derslere girmelerinin engellenmesi, polisin güç kullanarak göstericileri dağıtması, giderek Diyaspora ve Amerikan Yahudileri açısından endişe verici bir görünüm kazanmaya başladı. Kimi durumu Nazi ideolojisinin Almanya’da yayılmaya başladığı döneme benzetirken, kimi ABD’nin en iyi üniversitelerinden mezun olan bu kuşağın gelecekte önemli görevlere gelmesi ve  iktidarda etkin olması durumunda ne olacağını düşünmekte.


Ralf Arditti, 6 Şubat tarihli İYT sitesinde yer alan “Batı’nın Milyonlarca Göstericisi Ortadoğu Siyasetini Etkiler mi?” başlıklı yazısının son paragrafında şu soruyu yöneltiyor: 


Yıllar sonra bugünleri hatırlayan yürüyüşçüler davalarının haklı olduğunu iddia edecekler mi? Yoksa moda akıma kapılıp, Ortadoğu’nun tarihini de pek önemsemeyen gençler, hükümetlerine baskı yaparak, barış isterken çok daha kanlı savaşlara da kapı açtıklarını fark etmiş olacaklar mı?” 

 

Bu gösteriler gerçekten “moda bir akım” mı? “From the river to the sea Palestine will be free” (Nehirden denize özgür Filistin) diye haykıran öğrencilerin hangi nehir hangi deniz olduğundan bi-haber iken bu antisemit sloganın moda olduğunu düşünmek de olası.

Columbia Üniversitesi’nden mezun genç ekonomist bir dostum durumu ideolojik açıdan şöyle açıklamıştı:

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ortaya çıkan enkazdan sonra komünist ideoloji çöktü. Dünyada hiç kimse proleteryanın diktatörlüğünden söz etmez oldu, Karl Marx, Lenin, Mao gibi liderler tarihin sayfalarında unutuldu. Bir kısım sol düşünce sınıf kavgasının yerine etnik ayrışımları koydu. Ezilenler kimdi, başarı grafiğinde en alt sırada yer alanlar kimlerdi? Afro-Amerikalılar, LGBTI’ler, göçmenler, kadınlar ve tabi ki Filistinliler. Örneğin ABD’de üniversite rektörlüklerine genelde kadınların getirilmeleri pozitif bir ayırımcılığın sonucuydu. Ve tabi ki Katar sermayesinin…

 

Hamas Filistinlilerin haklı mücadelesini temsil ediyor ve işgalci İsrael’e karşı kurtuluş savaşı mücadelesi veriyordu. Onlar “Kuvayı Milliye”cilerdi. Kadınların ırzlarına geçmeleri, bir yaşında bebeleri kaçırıp ölüme terk etmeleri, insanları yakmaları, sivil halktan rehineler almaları fark etmezdi. Siyonistlere karşı savaşlarında herşey mübahtı.

 



Şeyhülislam Mustafa Sabri



Oysa Yılmaz Özdil’e göre, Atatürk’ün kaldırdığı hilafetin yeniden ihdası ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı faaliyette bulunması için 1928 yılında Kahire’de kurulan “İhvan” örgütünün en büyük destekcisi Osmanlı’nın son şeyhülislamı Mustafa Sabri’ydi ve “Müslüman Kardeşler”in Türkiye’ye de taşınmasına da aracılık eden oydu. 2004 yılında Gazze’de İsrael helikopterinden açılan ateş sonucu öldürülen Hamas’ın kurucularından Şeyh Ahmet Yasin de Müslüman Kardeşler mensubuydu.

 


ŞeyhAhmet Yasin


Pek tabi Gazze’nin dünya haritasında yerini dahi bilmeyen, biraz moda, biraz da entel görünme isteği ya da mensubu olduğu etnik aidiyet nedeniyle Hamas’ın gerçek yüzünü kavramayan öğrencilerin dünyada yaratılan antisemit dalgaya körükle gitmeleri düşündürücüdür. Kimi halkın yaratılan yanlış algılar nedeniyle politik oyunlara alet olması da bir o kadar üzücüdür. [1]



___________________

[1] İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Hamas’ı bir terör örgütü olarak nitelendirmesi Türkiye’de halkın yeknesak düşünmediğini göstermesi ve İsrael-Türkiye ilişkilerinin geleceği açısından olumludur.




 








Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page