“...der Mensch in seinem Wahn”
top of page

“...der Mensch in seinem Wahn”





Gerek lise öğrenimime, gerekse sevgili babamın kültür dağarına borçlu olduğum, büyük Alman ozanı Friedrich Schiller’in şu dörtlüğü son haftalarda yeniden kulaklarımda çınlıyor sık sık:


Gefaehrlich ist’s den Leu zu wecken,

verderblich ist des Tigers Zahn,

jedoch der schrecklichste der Schrecken,

das ist der Mensch in seinem Wahn.


Türkçe’ye “Aslanı uyandırmak tehlikelidir / yıkıcıdır, kaplanın dişi / ancak korkuların en korkuncu / çılgınlık içindeki insanoğludur” olarak çevirebileceğimiz bu özdeyiş 1798 yılında kaleme alınmışsa da, ne yazık ki ilk çağlardan günümüze dek geçerliliğini sürdürüyor... Hele, kendilerine bir zamanlar “ozanlar ve düşünürlerin halkı” tanımlamasını yakıştırmış olan Alman ulusu, özellikle 1933-1945 yılları arasında önder saydıkları o çılgın kişiye uyarak giriştikleri vahşetleriyle, keza bile bile bunlara göz yummalarıyla, vatandaşları Schiller’i ne denli haklı çıkardıkları apaçık ortadadır!



İşte bu türdeki bir çılgınlığı yeniden yaşıyoruz: Yıllardır “Büyük Rusya” ülküsüne kapılmış olan Putin, bunu Çeçenistan ve Gürcistan, ardından da Kırım maceralarıyla sürdürmüş ve son birkaç haftadır tüm Ukrayna’ya da yaymaya çalışmıştı. Ancak bir yandan Rus ordularının beklenmeyen beceriksizliği, diğer yandan Zelenski’nin önderliğindeki yerel halkın özverili dayanışması sonucu bu ülkeyi ilhak etmek bir yana, eline geçirmeye çalıştığı başkent Kiev ile Ukrayna’ın kuzey/batı bölgelerinden geriye çekilmek zorunda kaldı... Ne var ki bunu yaparken, askerlerinin çeşitli kasaba ve köylerde gerçekleştirdikleri vahşetler, birer savaş suçu olarak belgenlenmeye başlanmış olup, çatışmaların başından beri Mariupol gibi kentlere uygulanmış, Orta çağı andıran kuşatmalara yeşil ışık yakan Putin ile yandaşlarını insanlık suçları zanlıları düzeyine getirmiştir.



Ancak bu gelişmenin ardından sadece Putin’e suç yükleyemeyiz... Nasıl ki Hitler’i yüreklendiren, Avrupa’nın gevşek tutumu olmuşsa (bknz. 1938 Münih Konferansı), özellikle 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında hüküm süren anti faşist “never again” felsefesi ve genişlemiş Avrupa Birliği’nin rahat liberalizmi ile gelen “körlük”, Rusya’da gelişmekte olan otokratik yönetimin farkına varılmamasına yol açmıştı... (Bu konuda Anne Applebaum’un ABD’de yayımlanan Atlantic dergisindeki şu son yazısını salık veririm:



Üstüne üstlük, son yıllarda Ukrayna’ya yakıştırılan NATO üyeliği, Schiller’in uyarmış olduğu üzere, “aslanı uyandıracaktı”!



Peki, Ukrayna’da işlenmiş ve halen işlenmekte olan tüm bu vahşetin ardından, emir-kumanda zincirinin değişik halkalarındaki suçlular ne olacak? Başta Putin’e Den Haag İnsan Hakları Mahkemesi yolu görünecek mi? Alman Süddeutsche Zeitung’a bir söyleşi veren İngiltere’nin MI6 gizli servisi eski Rusya uzmanı Christopher Steele, Putin’in yerine çok geçmeden kendi çevresinden birinin geleceğini ve Batı ile uzlaşacağını, aynı zamanda ona da bir çeşit “dokunulmazlık” tanıyacağını öngörüyor...



Steele’in bu söylediklerine inanmak, oldukça güç – hele “Batı”nın ekonomik dürtülerle bu denli itibarsız (“kaypak”!) olabileceğine... Ancak, ozanın 224 yıl önce savladığı gibi, insanoğlu korkulacak derecede “çılgın” olabiliyor elbet!


*****

Değerli okurlar, geçen gün bir dostum, Aşkenaz Mizahı konulu kitabımı piyasada bulamadığından sitem etti. Bunun üzerine kısa bir araştırma yaptım ve bugüne dek Türkiye'de çıkmış olan tüm kitaplarımı aynı anda satışa sunan şu siteyi buldum; ilgisi olanlara duyurmak isterim...








Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page