top of page

CAM İNCİLER – EMERIC PRESSBURGER



Yakup BAROKAS


Ünlü İngiliz film yönetmeni Kevin Macdonald, 1966 yılında yayımlanmış “Cam İnciler” kitabının 2015 yeni baskısı için kaleme aldığı “Sonsözü”nde büyükbabası İmre (Emeric) Pressburger’i şöylece tanımlar: “O 1902 yılında Macaristan’ın Mickole şehrinde, Alman hayranı bir kültürde doğmuştu. Kendisi Yahudiydi fakat Goethe okuyarak, kemanıyla büyük Alman bestecilerinin eserlerini çalarak, Alman mühendisliğine hayranlık doğarak ve Alman eğitimine gıpta ederek büyümüştü. (…) Bütün bunlar göz önüne alındığında, Hitler’in 1933’te iktidara gelmesiyle Emeric kısa süre sonra Paris’e ve ardından Londra’ya kaçmak zorunda kaldığında, Almanya ve Almanlara ilişkin karmaşık ve insancıl bir bakış açısını da beraberinde götürmesi şaşırtıcı değildir belki de. Kafasında ‘Almanlar’ ile ‘Naziler’in aynı şey olmadığı ve Hitler ile çetesinin hedeflerini ve yöntemlerini reddeden birçok Alman bulunduğu konusunda bir netlik vardır .”


İş Bankası Kültür Yayınları Modern Klassikler dizisinde yayınlanan Emeric Pressburger‘in kaleme aldığı ikinci (ve son) romanı “Cam İnciler” eseriyle yazar usta işi bir kara gerilim romanına imza atar. “Cam İnciler” Soykırım ve “Kötülüğün Sıradanlığı” üzerine okuduğum en etkileyici yapıtlardan biridir.


Kitabın özetle öyküsü şöyle: Piyano Akortçusu Karl Braun, 1965 yılı haziranı ayında Londra’da kiraladığı odasına yerleşir. Braun okura ilk bakışta rahatlıkla duygudaşlık kurabileceği, savaş sırasında kaybettiği karısıyla çocuğunun yasını tutan, müzikten anlayan, ince ruhlu bir beyefendi gibi görünür. Siyasi görüşleri nedeniyle 1933’te Almanya’yı terk ettiğini söyleyerek komşularının saygısını kazanan bu Alman, aslında insanlığa karşı işlediği suçlardan yirmi yıldır aranan bir beyin cerahı, Nazi savaş suçlusu Dr. Otto Reitmüller’den başkası değildir. Yakalanma korkusu ile yaşayan doktorun paranoyasıyla birlikte kitabın gerilimin dozu da artar.


Başlangıçta oldukça durağan gelişen romanın finali oldukça sarsıcıdır. Yazar sona doğru ilerlerken ahlâk, sorumluluk ve ilahi adalet kavramları üzerinde durur, bu kavramları sorgular. Yazarın hedefi, sıradan bir insanla tüyler ürpertici suçlar işlemiş bir canavarı kendinde buluşturan Karl Braun karakteriyle, Hannah Arendt’in vurguladığı gibi Holokost faillerinin sapkın ya da sadist değil, “son derece insan” olduklarını işaret etmekti.


Yazar, Braun’un gerçek kimliğini gerilim unsuru olarak kullanmayıp onu kitabın ilk başından açığa çıkarmasına karşın, okur caninin utangaçlığı, sevdiği kadın olan Helen’e yanaşmaktaki çekingenliği, kibarlığı karşısında bir an için onun bir canavar olduğunu unutmakta, insani korkusunu paylaşmaktadır. Karl Braun karakteri büyük kötülükler yapabilen biri olarak sunulmuş olmasına rağmen, ona kişisel düzeyde sempati duymaya; yalnızlığını, sevgi açlığını anlamaya teşvik eder bizleri.


Cam İnciler” yayınlandığı 1966 yılından sonra unutulup, kayıp edebi eserler arasındaki yerini aldı. Ta ki elli yıllık ihmale katlandıktan sonra, 2015 yılında yeniden yayınlanmasına kadar.


Yazarın torunu Kevin Macdonald, yeni baskının son sözünde şöyle yazıyor: “Cam İnciler yalnızca Soykırım edebiyatının dikkate değer ve görmezden gelinmiş bir parçası değil, uzun ve dikkate değer bir yazın hayatının içerik bakımından uyumlu bir zirve noktası haline getiriliyor. Faber&Faber yayınevinin bu eğlenceli, gizemli ve -söylendiği gibi- rahatsız edici romanı tekrar yayınlamasından daha fazla mutlu olamazdım.”

***

Bir sonraki yazı: 15 Kasım 2023











































Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page