Bizler için 15 Mart her şeyin başlangıç tarihi idi; maskeler, sosyal mesafeler, 100 - 500 metre sınırlamaları. Sonrasında kademe kademe günlük hayata geri dönüş başladı. Parklar, dükkânlar, deniz, alışveriş merkezleri, okullar, cafeler açıldı.
Ve virüse yakalananların sayısında bir artış, hatta ciddi bir artış gözlemlenmeye başlanınca herkeste aynı kaygı; “Acaba çok mu erken davranıldı?”, “Ekonomik baskılar mı ağır bastı?”
Biraz istatistiklere göz atalım, malum ya bu dönem her birimiz bu işin uzmanına dönüştük! Gerçekten, son günlerde virüse yakalananların sayısının bir günde 348’e ulaşması karşısında şok olduk…
Sinema ve kültür etkinliklerinin -250 seyirci ile sınırlı olsa da-başlamasıyla, nerede ise yurt dışı uçuşlar hariç hiçbir kısıtlamanın kalmadığı İsrael’de, Covid-19’un bulaştığı kişi sayısı son bir hafta içinde 1.590; günlük ortalama da 227 oldu.
Peki, Mart ayı içinde verilerin zirve yaptığı ve her şeyin kapalı olduğu, asgari önlemlerin alındığı dönemde durum neydi? Haftada 4.573 ve günde 650 hasta…
Bu veriler karşısında akla şöyle bir soru geliyor; önlemler fazlasıyla abartılmadı mı? Ekonominin bu denli durma noktasına getirilmesi, bir milyonun üstünde işsizler ordusunun yaratılması gerçekten kaçınılmaz mıydı? O günlere geri dönelim, İtalya, İspanya kırılıyor, pandeminin boyutları bilinmiyor, Netanyahu bile olası bir milyon hastadan söz ediyor…
Diğer ilginç bir istatistik de Mart ayında asemptomatik hastaların oranı yüzde 19 iken bu oran Mayıs’ta yüzde 48’e yükseldi. Nedeni ortada; ilk zamanlarda hastalığın tüm belirtilerini gösteren bir kişinin bile test yaptırması sorun oluşturmakta iken bugün örneğin bir okulda tek bir hastaya rastlandığında bile nerede ise bin kişi kontrolden geçiyor, testler çok daha yaygın şekilde yapılıyor. Belki pandeminin ilk dönemlerinde de testler bu denli yaygın uygulanmış olsaydı enfekte olan kişi sayısı çok daha yüksek çıkabilecekti.
Gidişat bu şekilde devam ederse günde bin hasta rakamına ulaşılmasından korkuluyor. Daha sert tedbirlerden yana bir tavır sergileyen Sağlık Bakanlığı Genel Müdür Yardımcısı Prof. İtamar Grotto ve aynı bakanlığın Halk Sağlığı Bölüm Başkanı Prof. Siegal Sadetzki’nin yaklaşımlarını abartılı bulanlar var. Bu arada İsrael’in 2.500 hastanın solunum cihazına bağlanabileceği, 125 bin hastadan 2.500’ünün hastanede bakım görmesi gerekebileceği olasılığına da hazırlanmakta…
İkinci bir dalganın sıkça dillendirildiği bu sıralar İsrael halen dünya ülkeleri arasında Covid-19’a karşı mücadelede en ön sıralarda ve mavi kodla anılan ülkelerin başında yer almaya devam ediyor.
Ayrıca hazırlık yönünden de üç ay öncesine oranla çok daha iyi bir durumda. Hastanelerin kapatılan özel bölümlerinin yeniden açılması söz konusu ise de yeni bir salgına karşı gerek solunum cihazları, gerekse diğer donanımlar açısından herhangi bir sıkıntı bulunmuyor. Yaşlıların barındıkları yurtlar da çok daha iyi korunmuş durumda.
Dikkati çeken bir durum da son günlerde gözlemlenen hasta sayısındaki artışa karşın yazının kaleme alındığı an itibari ile yaşamını yitirenlerin sayısının pek artmamış ve 306’da kalmış olması. Ağır durumdaki hasta sayısı da sadece 43 iken, 29 kişi solunum cihazına bağlı bulunuyor. (Bu sayı Mart/Nisan aylarında ortalama 110’lardaydı).
Bu arada İsrael Institue for Biological Research Başkanı Prof. Shmuel Shaphira, Korona aşısında insanüstünde deney aşamasına gelindiğini ve 2020 sonuna doğru sonuç almayı umduklarını Dünya Sağlık Örgütüne bildirdi. Bir süre daha bu virüs ile yaşamaya alışacağız, ancak inovasyonda dünyanın en ileri ülkeleri arasında yer alan İsrael’in sadece tıp değil, pandemi vesilesi ile farklı teknolojik alanlarda geliştireceği buluşlarla insanlığa önemli katkılarda bulunacağına inanıyorum.