Gezmeyi aynı zamanda doğayı seven biri olarak Israel’e yerleştikten sonra kendimi sürekli yeni deniz kenarları ve trekking yolları keşfetmek adına ekran başında buluyorum. Türkiye bu konuda oldukça zengin bir coğrafyaya sahipken, mesafelerden dolayı bu isteğimi her daim ertelemiş biri olarak, en nihayetinde yüz ölçümü küçük ama içi dolu turucuk misali ülkemi keşfe çıktım.
Olabildiğince bir bilen yerlilerle gezmeye ve gittiğim yerlerde sadece çiçekleri koklamaya, binaları seyretmeye değil aynı zamanda tarihini, önemini ve özelliklerini de öğrenmeye çalışıyorum. ilk bu tarz gezim Ramla’daki su sarnıcıydı. Yerebatan Sarayına göre oldukça küçük olmasına rağmen etkileyici bir sandal gezisi akılda kalmasını sağladı diyebilirim.
Ardından Florentin mahallesindeki Amerikan Mahallesi gezisi yaptım, Yeruşalayim’in tepeciklerini, derinlerindeki su yollarını, Montefiore mahallesini, Jaffa’nın etkileyici sokaklarını ve böyle böyle ilerlerken geçen hafta en nihayetinde Arapça Wadi Qelt diye bilinen ve İbranicede “Prat Valley” olarak geçen doğa harikası bir mekanın sert tırmanışlı bir bölümünü gezdim rehper olan aile dostumuz Yacov ile.
Yacov profesyonel ve donanımlı bir rehper, özellikle Yeruşalayim bölgesini çok iyi tanıyan ve detaylı anlatan biri. O gün birlikte çektiğimiz vidolardan derlediğimiz görselin linkini burada paylaşıyorum. Bölge hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler varsa İngilizce olarak seyredebilirsiniz.
Vadi’ye ulaşmak için 1 numaralı yoldan döne döne aşağıya kadar iniyorsunuz. Mekanın lokasyonu Yerualayim’e 20 km. Yol üzerindeki manzara gerçekten etkileyici. Mevsim itibariyle her yer sararmış, yer yer sıcaktan yanmış, zeminde minik parçalar halinde gördüğünüz yeşil flora oldukça etkileyici. Şaşırtıcı olan çölün içinde yol alırken bir damla suyun ortamı ne kadar değiştirebildiğini gözlemlemekti.
2.yy Haşmonayim Krallığı’ndan Helenistik döneme, Roma’dan Bizans’a kadar olan bir yolculuktu bizimkisi. Hem de yolu takip etmek için size rehperlik edenin bir su borusu olduğunu düşünürseniz, bir damla suyu Yesuşalayim’in tepelerinden Jericho’ya nasıl taşıdıklarını şahit olunca, eskilerin mimari zihinlerine şapka çıkarmamak imkânsız.
Bölgenin içinde çok güzel bir manastır var, St.George Manastırı. Anladığım kadarıyla şu anda ziyarete kapalı. Biz Bizans dönemindeki kiliseyi gezdik ve bahçesindeki su toplama ünitesinin kenarında soluklandık etrafımızda yusufçuklar uçarken altımızda balıklar geziniyordu. Toplamda 25km olan vadi yolunda biz sadece 8km’lik doğal ortamında yürüdük ve hiç olmadığı kadar çok su toplanmış olan vadinin girintili çıkıntılı yemyeşil florasının keyifini çıkardık.
Tarihsel döngüde bereketi yaratma adına yapılan özenli çalışmanın sonucunda Jericho’nun ne kadar geliştiğini düşünürsek, yaşam döngüsündede kendimize ekeceğimiz güzelliklerin bizi zenginletireceğini hatırlamak ve doğadan öğrenmeye devam diyorum.
Yol üzerinde topladığım yabani nane yapraklarına, balkonumdaki luizaları ekleyip enfes bir tazelikte günümü sonlandırdımç
Kıssadan hisse: Yoldan topladıklarınla değişirsin, artık aynı sen değilsindir.