( Yazarın yazısını sesli dinlemek için tıklayınız)
Sevgili okurlar, dün Yom HaShoa’ydı… İkinci Dünya Savaşı yıllarında Naziler tarafından yok edilen 6 milyon dindaşımızı her yıl olduğu gibi bu yıl da andık. Sadece sanal ortamlarda andık ne yazık ki… 2020 Yom HaShoah’da dünyanın her ülkesinden gelen binlerce Yahudi, Nazilerin kurduğu en büyük ölüm çarkı Auschwitz –Birkenau arasında Yaşam Yürüyüşüne çıkamadı… Ölüme taşıyan eski tren rayları üzerine çiçekler bırakamadı… İsrael ordusunun askeri uçakları “Biz halen hayattayız ve güçlüyüz” mesajını verircesine Polonya semalarında uçamadı bu yıl…
Hani insan kaç yaşında olursa olsun, her gün yeni bir şey öğrenir derler ya… Ben de yeni öğrendiğim bir bilgiyi bu yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum. Auschwitz’deki barakaların birinde küçücük bir kütüphane tutulduğunu duymuş muydunuz? Ve bu kütüphaneyi 14 yaşındaki Dita Polachova adlı bir kızın yönettiğini biliyor muydunuz? Dita Polachova şanslıydı, çünkü hayatta kalabildi. Şimdiki adıyla Dita Kraus… Kendisi bugün 91 yaşında… Netanya’da yaşıyor.
Auschwitz kütüphanecisi Dita’nın öyküsünü kısaca anlatayım. Dita, Prag’daki evlerinin kitap raflarında Almanca, Çekçe ve Fransızca bolca eser bulunduran, kitap sevdalısı, sevgi dolu bir ailenin tek çocuğu olarak yetişti.
Nazilerin 1939’da Prag’ı işgal etmesiyle Yahudilerin özgürlükleri kısıtlandı. Dita ve ailesi diğer dindaşları gibi 1942’de önce Terezin gettosuna, bir yıl sonra da Auschwitz-Birkenau’ya gönderildiler.
Dita ve annesi, “Aile Kampı” olarak adlandırılan blokta kalıyorlardı. Burası dışarıya karşı temerküz kampı olmadığı izlenimini veren göstermelik bir bölümdü. Blok 31 ise, Kinderblock, yani çocuk blokuydu. Karizmatik, Siyonist ve yakışıklı bir genç olan Fredy Hirsh bu blokta çocukları eğitmekteydi. Adeta bir okul gibi… Ama sakın orayı cennet zannetmeyin, 31 numaralı çocuk bloku “Ölüm Meleği” Dr. Mengele’nin denetimindeydi.
O zaman 14 yaşında olan Dita’yı, eğitmen Fredy Hirsh blokun kütüphane sorumlusu olarak görevlendirdi. Dünyanın en küçük kütüphanesinin en genç sorumlusuydu Dita artık… “Auschwitz’de kütüphanenin işi ne?” dediğinizi duyar gibiyim. Trenlerle Auschwitz’e gönderilenlerin yanlarında getirdikleri az sayıda kitap, bir şekilde ele geçiriliyor, bloktaki kütüphaneye ekleniyordu. Bir kitap bulunmasın, hemen Kinderblock kütüphanesine ulaştırılıyordu. Ne gibi kitaplar vardı küçük Dita’nın kütüphanesinde? Çekçe “Kısa Bir Dünya Tarihi”, bir Atlas, Sigmund Freud’ün bir kitabı, Çek yazar Karel Capek’in kısa öyküleri, Robinson Crusoe, Gulliver’in Gezileri, Monte Kristo Kontu vs.
Kinderblock’ta eğitim kitapları yoktu, kalem, kâğıt yoktu… Buna rağmen genç Fredy Hirsh belleğindeki bilgi birikimlerini çocuklara sözel olarak aktarmaya çalışıyordu. Aslında Kinderblock’taki eğitimci gençlerin her biri birer kahramandı. Öleceklerini bile bile çocukların belki de son günlerini bir nebze renklendirmeye adamışlardı kendilerini. İleride Dita’nın eşi olacak Otto Kraus da çocukları eğiten genç eğitmenlerden biriydi. Nazilere karşı bir başkaldırıyı yöneten Fredy Hirsh’in öldürülmesi Kinderblock’taki çocuklar için travmatik bir durum oldu.
Dita’nın babası Hans koşullara dayanamadı, açlıktan öldüğünde sadece 44 yaşındaydı. 1944’ün Mart ayı süresince Naziler kamptaki tutukluların yarısını gaz odalarında yok ettiler. Dita ve annesini bekleyen kader de gaz odalarında ömürlerini yitirmekti.
Almanlar, bedenleri halen çalışmaya müsait olanları zoraki işçi olarak Almanya’ya, göndermeye karar verdi. Dr. Mengele’nin seçtiği 1500 kadın arasında Dita ve annesi de vardı. Bir süre Hamburg’da çalışma kampında çok zor koşullar altında çalıştılar, sonra Bergen-Belsen kampına gönderildiler.
İngiliz askerleri 1945’in Nisan ayında Bergen –Belsen’e girdiklerinde yığınlarla ölü beden, açlık ve tifüsten kırılan insanlar buldular. Tifüs tedavisi görürken çok bitkin olan Dita’nın annesi kısa süre sonra öldü. 16 yaşında öksüz kalan Dita, bir başına Prag’a döndü.
Yeniden karşılaşan Dita ve eğitmeni Otto Kraus Prag’da evlendiler, devletin kurulmasından kısa süre sonra İsrael’e göç ettiler, kendilerine yeni bir yaşam kurdular.
Auschwitz’deki çocuk blokunun anıları 73305 numaralı tutuklu Dita’nın belleğinde hep canlı kaldı. İspanyol yazar Antonio Iturbe’nin Dita’nın anlatılarını derlediği bir kitap “The Librarian of Auschwitz” adı altında Şubat ayında yayınlandı. Birçok lisana tercüme edilen kitap, “Auschwitz Kütüphanecisi” adıyla Pegasus yayınları tarafından Türkçeye de kazandırıldı.
Düşünsenize sevgili okurlar; Kinderblock’ta eğitim veren yaşları en fazla 20 olan gençler, her gün yaklaşan ölüm tehlikesi ve korkusuna rağmen, çocuklara bulundukları cehennemi cennete çevirmeye, açlıklarını hissettirmemeye çalışıyor, en önemlisi de eğitimde eksik kalmamaları için bildiklerini onlara öğretiyorlardı…
O koşullarda… Ölümle burun buruna… Yarınları olmayan çocukların eğitimine önem vermek… Yahudilere boşuna, “Am Hasefer”, (Kitabın Ulusu) dememişler değil mi?