Geçtiğimiz haftalarda İran’la ilgili birkaç ilginç gelişme yaşandı.
Tarihinde ilk defa İsrael Ordusu İran’a karşı ülkeyi savunma amacıyla bir general başkanlığında özel bir birlik kurdu. Birliğin görevi İran’a karşı ülke savunmasının planlama ve koordinasyonunu yönetmek. Böylece sevseniz de sevmeseniz de Başbakan Netanyahu’nun, çoğu zaman tek başına, yıllardır mücadelesini sürdürdüğü İran sorununun önemi bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Ancak esas değinmek istediğim gelişme bundan ziyade, sabık İran Şahı Rıza Pehlevi’nin oğlunun İsrael’in Kanal i24’ üne verdiği ayrıntılı, uzun mülakat ve…
İran’da yanlışlıkla düşürülen Ukrayna uçağı sonrası yapılan gösteriler.
İsrael’in i24 TV kanalı Şah’ın fiziki olarak babasına çok benzeyen oğluyla Fransızca uzun bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide tamamen modern, batılı, aydın bir imaj çizen eski veliaht Batı dünyasına ve özellikle Avrupa’ya sitemde bulundu. Milletinin Ayetullah rejiminin bir esiri haline geldiğini iddia eden Pehlevi, Avrupa’nın nasıl olur da hala bu karanlık rejimi desteklediğini anlayamadığını söyledi. İran halkının büyük bir kesiminin batı yanlısı, demokratik, hür ve laik bir rejimin özlemini çektiğini belirtti. Avrupalılardan İran’daki rejime karşı bir ihtilal yapmalarını beklemediğini, ancak kendi değerlerine tamamen ters düşen bu rejimi hala destekleyerek, İran’ın içindeki ve Diasporasındaki rejim muhaliflerinin işini zora sokmalarının da anlaşılamaz olduğunun altını çizdi. Oklar özellikle Macron ve Merke’le çevriliydi. (Aslında Pehlevi bana sormadı. Sorsaydı anlaşılamaz bir şey olmadığını, ilerici, aydınlıkçı Batının günlük çıkarları uğruna ideolojilerini, değerlerini, ve belki de stratejik menfaatlerini feda etmekte hiç de zorlanmadıklarını kendisine anlatırdım!..)
Söyleşi boyunca konuşmacının ABD ve İsrael’e tamamen dostane bir yaklaşımı olduğu gözden kaçmadı.
(Tabii İran’ın bugünkü haline düşmesinde Carter gibi basiretsiz bir Başkanın yanı sıra babasının yönetim hatalarının da en önemli rolü oynadığı bu yazının konusu dışında kalıyor.)
Gelelim ikinci gelişmeye:
İran’ın yanlışlıkla bir Ukrayna yolcu uçağını düşürerek yüzün üstünde kişinin ölümüne sebep olması nedeniyle binlerce İranlı genç protesto gösterilerinde bulundu.
İran’daki her gösteride alışıldığı üzere, rejim güçleri ABD ve İsrael bayraklarını paspas niyetine göstericilerin geçeceği yolun üstüne döşediler. (Bayrakların önce üstünden geçilir, sonra yakılırlar. Klasik prosedür budur. ABD ve İsrael bayrakları İran’da ülke bayraklarından daha fazla üretilir. Zira bu ilk ikisi tek kullanımlıktır!) (*)
Ancak bu sefer ilginç bir değişiklik yaşandı. Gösterici gençlerin büyük çoğunluğu bayrakları çiğnememek için üstlerinden değil de yanlarından geçmeye özen gösterdiler. Verilen mesaj çok açıktı:
Khamenei ve Ruhani; sizlerle değiliz!
Ve ilginç olanı, kırk senedir Ayetullahların ideolojileri ile beyinleri yıkanan bu gençlerin nasıl olup da bu zor şartlar altında bağımsız düşünüp hareket edebildikleriydi.
Daha da ilginç ve “acı” olanı, günümüzde, California’nın Berkeley veya İniltere’nin satın alınmış Üniversitelerinden birinde öğrenim gören ilerici (!), aydın öğrencilerden azımsanmayacak bir bölümünün büyük bir zevk ve şevkle aynı bayrakları çiğnemekten kaçınmayacakları.
Tabii İran’daki bu öğrenciler henüz ülke halkının çoğunluğunu temsil etmekten uzak. Ne var ki, Batının kendilerini ilerici olarak tanımlayan gençleri üniversite yerleşkelerinde İsrael ve ABD karşıtlığı, antisemitizm, Cihadçılık, Hamas taraftarlığı ortak paydalarında buluşurken, İran’dakiler ülke paralarının Gazze’de Hamas’a yatırım için kullanılmasına şiddetle karşı çıkabiliyor. Esas ironi veya zıtlık burada yatıyor.
(İran halkı yokluk içinde yüzerken Ayetullah rejimi sınırları dışında, (Suriye, Lübnan, Irak, Yemen, Gazze) emperyalist emelleri, terör yatırımları için oluk gibi para harcıyor.)
Tüm bu gençlere rağmen sabık Şahın oğlunun Batı yanlısı hür, demokratik bir İran görme isteğinin gerçekleşmesi şimdilik çok uzak bir olasılık gibi gözüküyor.
Diğer yandan insan kendini, Obama, Kerry ve Federica Mogherini gibi taze geçmiş dönem yetkilileri Ayetullah rejimine desteklerini zamanında çekmiş olsalardı, İran’ın bu karanlık rejiminin sonunu biraz yaklaştırmış olmazlar mıydı diye düşünmekten alıkoyamıyor.
En azından kısa süre önce etkisiz hale getirilen komutanları Suleymani’nin önderliğinde giriştikleri emperyalist ve terörist gayretleri biraz frenlenmiş olmaz mıydı?
Bence evet ama karar sizin.
(*) Buna karşılık, geçtiğimiz günlerde Bahreyn’deki bir mahkeme, Filistin yanlısı bir gösteride İsrael bayrağını yakan bir göstericiyi üç yıl hapis cezasına çarptırdı. Ortadoğu’nun bu bölgesinde bir şeyler değişiyor gibi.