top of page

Neyi Paylaşamıyoruz?

Sözleri rahmetli Aysel Gürel’e ait, Sezen Aksu’nun bir şarkısı takılıyor bazen aklıma: “Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz. Dünya ne sana ne de bana kalmaz. Sultan Süleyman’a kalmadı böyle hiçbir kitap yazmaz.” Şarkının tamamında diyor ki, bu dünyaya nice insanlar geldi geçti, nice fırtınalar koptu, nice savaşlar oldu, nice sözler verildi, nice anlaşmalar bozuldu. Çok uzun yıllar yaşayan Sultan Süleyman bile göçüp gitmişse, elbet biz de kalmayacağız bu dünyada. Peki, öyleyse neden bu kadar kin, niye bu düşmanlık, bu öfke?

Bununla ilgili Artet Vartanyan’ın çok güzel bir paylaşımı var: “Bu yaşamda neyi paylaşamıyoruz? Hepimiz aynı gemide değil miyiz? Dinlemeden, konuşmadan, tanık olmak yerine taraf olarak yıllardır aynı döngünün içindeyiz. Bu kadar basit olmamalı insan yaşamı... Hiçbir insan, hiçbir anne, baba, evlat satranç tahtasındaki piyon değil. Ben inadına, sevgiye inanıyorum. İnananlar çoğaldıkça ve ses verdikçe dağılacak karanlıklar.”

Beni bu düşüncelere sürükleyen, şu son günlerde şiddetini giderek artıran terör, İsrail’e düşen 700’e yakın roket, 4 ölü ve onlarca yaralı. Bu haberleri okurken, içim cız ediyor. Daha medeni bir yolu yok mu bu anlaşmazlıkları gidermenin? 21. yüzyılda her alanda bu kadar ilerleme kaydetmişken, neden hâlâ mağara adamları gibi çözümlemeye çalışıyoruz bazı sorunlarımızı? Değişmeyen tek şey, değişimin kendisi olsa da, bazı şeyler değişmiyor demek ki.

Yazılarımda genellikle empati yapmanın gereğine değinirim, bu kez de Empati Yoksunluğu (EYS) Sendromundan söz etmek istiyorum. Son yılların giderek artan sosyal ve politik kutuplaşması sayılan EYS şimdiye kadarki en şiddetli seviyesindeymiş. Bu durumun hem kişilerin, hem de toplumun akıl sağlığı üzerinde çok önemli sonuçları var. EYS’den mustarip insanlar kendi dünyalarından dışarı çıkamazlar ve diğer kendilerinden farklı hisseden, düşünen ve inananların yaşadıklarına uyum sağlayamazlar. Bu durum, iletişimi çökerten kişisel anlaşmazlıkların ve düşünceleri, inançları, gelenekleriyle yaşam tarzları farklı bir grup insana karşı düşmanca davranışların – nefret de dahil olmak üzere – kaynağını oluşturuyor. Çaresi yok mu? Elbette ki var, yeter ki insan azıcık değişmek istesin.

Bütün bu hırs ve öfkenin altında yatan şey, herkesin kendini “her konuda” haklı görüyor olması. Basit bir örnek vermek gerekirse, trafikte giderken önündeki araç aniden durduğunda, ona toslayan araç sürücüsü önündeki aracı suçlarken, aniden durmak zorunda kalan sürücü de bir anda yola atlayan yayayı suçlar. Oysaki o yayanın aniden yola fırlamasının sebebi elinden kaçıp koşmaya başlayan küçük çocuğudur, çünkü küçük çocuk topunu elinden kaçırmış ve top hızla yuvarlanmaya başlamıştır. Bu durumda top mu suçlu? Ne dersiniz?

Demem o ki, bu dünya hepimizin… Onu paylaşmasını öğrenmemiz gerek. Tıpkı kardeşlerinizle oyuncaklarınızı, tıpkı okul arkadaşlarınızla ödevleriniz, tıpkı ailenizle evinizi ve eşinizle hayatın iniş çıkışlarını paylaştığınız gibi…

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page