top of page

“Welcome to ירושלים”


Son yazımda kısaca sözünü ettiğim Berlin haftamızın bir gününü Yahudi Müzesi’ne ayırmışken, Aralık 2017’den bu yana süren “Welcome to Jerusalem” sergisinin nihayet tadına varabildik! Yirmiye yakın bölümden oluşan bu çok yönlü etkinlikler yumağı, gösterime sunulan dörtyüzü aşkın objenin yanı sıra, etrafında düzenlenen konferans ve atölyeleriyle bu kutsal kentin 2. Bet haMikdaş döneminden günümüze kadar gelen değişik evreleri topografik, tarihi, dini ve toplumsal yönlerine değinirken, konuya özgün antik ve çağdaş sanat yapıtlarına da geniş yer ayırıyor.

Sergi katalogunun giriş bölümünde aktarılan yerel bir taksi şöförünün şu ilginç yorumu gözüme çarptı: “En önemli sorunumuz, çok fazla Musevi, Müslüman ve Hiristiyanın bu kenti öbür dünyanın ön avlusu olarak görmeleri ve daha hayattayken oraya sığınmak istemeleridir!” Gerçekten de, Yeruşalayim’i “kutsal” açıdan tanıtmayı ön plana alan bu sergi, Tanrı sevgisinin üç bin yıl boyunca hangi şekillerde dile getirildiği ortaya çıkarma çabasındadır. İşte bu “sevgi belirtisi” acaba her zaman, her ulus tarafından ve her dini inanç uğruna insanlık ilkelerine ve evrensel etik anlayışa uygun biçimde mi gösterildi? Tabii ki hayır: Salt dini tatmin için vahşete, yıkıma ve işgale ne yazık ki her dönemde başvurulmuştu – ve tüm bunlar da var gördüklerimizin arasında...


(© J.Ziehe/JMB)

Serginin ilk bölümü, kentin topografyasına ayrılmış olup, XV. yüzyıla kadar geriye giden haritalarla nice ilginç gravürlere, çizimlere ve fotoğraflara dayanıyor. Bunların arasında en çok ilgimi çeken, üç yapraklı bir yonca şeklinde gösterilen Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının odağındaki Yeruşalayim’i resmeden eski bir Alman haritasıydı. Ardından girdiğimiz “Hacılar” bölümü, elliyi aşkın objesiyle bu kutsal kente gelmiş olan her üç dinin gezginleriyle onların arkalarında bıraktıklarını gösteriyor. Bu bağlamda, sergi katalogunun 65. sayfasında bir alıntısı yer alan Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden, Hz. İsa’nın gömülü olduğu söylenen kiliseyi gezdiğinde buranın er veya geç bir Müslüman ibadethanesi olması için dua ettiğini öğreniyoruz!

“Gömü Kilisesi” demişken, kentin diğer iki doruk noktasına gelelim hemen... XVII. yüzyılda yapılmış kilisenin o muhteşem ahşap modelin yanında, Mescidi Aksa ile Bet haMikdaş’ın büyük boy maketleri gerçekten büyüledi bizi! Hele bu kutsal tapınak modelinin etrafına kurulmuş dört ayrı multimedya aygıtından içeriye doğru bakarken, değişik ibadet ve kurban ritüellerini “canlı” olarak izleyebilmek, olağanüstü bir seyirlik oluşturuyor...


(© J.Sucksdorff/JMB)

Tabii ki, komşu salonlarda her üç dini mekân ile ilgili nice objeler sergileniyor – ancak burada hangi dine daha çok obje ayrılmış olduğunu (katalogda inceleyerek saymış olmakla birlikte!) belirtmeyeceğim!! Önemli olan, oralardaki havayı aktarabilmek ve böylece oluşacak duyguları canlandırmak değil mi, güzel ve çirkin yanlarıyla?

Serginin diğer önemli bölümleri, Osmanlı ve İngiliz Mandası dönemleridir kuşkusuz. Burada kentin sefalet ve ihtişam arasındaki gidiş-gelişlerini bütün çıplaklığı/zenginliği ile görebiliyoruz. Bu etkinlik Berlin’de yer aldığına göre, Prusya İmparatoru II.Wilhelm’in 1898 Yeruşalayim gezisine de geniş yer ayrılmış olduğuna şaşırmadık. Bu bölümde sergilenen “Kaiser”in Osmanlı Paşa üniformalı büyük portresinin yanı sıra, Herzl ile o tarihi ve de çok kısa karşılaşmasının fotoğrafını iyi çekememiş olan David Wolffsohn’un daha sonra kotardığı fotomontajı da özel ilgimizi çekti.


Diğer salonlarda 1948-1967 dönemindeki “bölünmüş” ve Altı Gün Savaşı sonrası “birleştirilmiş” kent ile ilgili nice görüntü, keza Musevi dinindeki bazı ayrıksı akımlar hakkında bilgiler sergileniyor. Çıkış noktasına gelmeden yer alan “24h Jerusalem” bölümünde ise, kent nüfusundan orantılı olarak seçilmiş 90 kişinin günlük yaşamlarından kaydedilmiş kesitler gösterilmekte. Bu film kayıtları, kâh Filistinli, kâh İsrailli belgeselci ve yönetmenler tarafından bu etkinlik için yapıldığı gibi, gene bizzat bu sergi uğruna Müze’nin ısmalardığı nice görsel sanat yapıtlarıyla enstalasyonları da izleyebiliyor, keza bazı salonları gezerken arka planda sürekli olarak dinlediğiniz özel müzik ve kent sesleri kayıtlarından azıcık da rahatsız ol(m?!)uyorsunuz.

Bunca geniş kapsamlı bir sergiye değişik kesimlerden kimi (yıkıcı da olabilen) eleştirilerin gelmemesi, şaşırtıcı olurdu... Gerçekten de, bir yandan Filistin halk kesimine daha büyük önem verildiğini düşünenler gibi, İsrail tarafının aşırı ayrımcı ve işgalci olarak gösterildiğini iddia edenler de olmuştu. Dahası, geçtiğimiz Ekim ayında Benjamin Netanyahu’nun Alman hükümeti yetkililerinin Berlin Yahudi Müzesi’ne maddi katkılarında daha dikkatli olmalarını salık vermişti – zira kendisine göre bu serginin Filistin yanlısı olduğu göze çarpmaktaymış...

Yahudiliğe adanmış bir müzede yer alacak olan Yeruşalayim gibi çok katmanlı bir kentin sergisi, Musevi dinini odağı olsa bile, onu çevreleyen diğer dinlere, keza İsrail halkı ile iç içe / yan yana bulunan diğer halklara hak ettikleri önemi vermeden, bizzat bu dini ve halkını yeterince tanıtamaz. İşte bu nedenle karşılıklı anlayış (tolerans sözcüğü bir türlü içime sinmiyor!) ve bundan doğacak olan dönüşümlü etkileşim, yan yana / iç içe huzur ve barış içinde yaşamak uğruna bir çeşit “olmazsa olmaz”dır.

******

Yayımlanan fotoğraflar, İngilizce veya Almanca dillerinde yayımlanmış serginin 264 sayfalık kapsamlı ve ilginç yazıların yer aldığı referans kitabındandır: https://www.jmberlin.de/en/catalog-welcome-to-jerusalem

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Adres                              : Mohrey Sigariyot 7 Bat Yam-ISRAEL
Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                          Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page