Geride bıraktığımız mayıs ayına İsrail açısından Neta’nın Eurovision birinciliği, ekonomide Frutarom’un yüksek fiyatlara satışı, Gazze sınırında yaşanan gerilim damgasını vurdu. Aynı dönem içinde dünya iki ünlü kişiyi yitirdi. Peş peşe, bir hafta ara ile yaprak dökümü misali…
Ünlü tarihçi, İslam, Ortadoğu ve İslam-Batı ilişkileri uzmanı Prof. Bernard Lewis 101 yaşında hayata veda etti. Ardından edebiyat dünyasından ABD’li yazar Philip Roth 85 yaşında yaşamını yitirdi.
Çok sayıda kitap yazan, bildiği birçok lisanın yanı sıra Türkçeyi de konuşan Prof. Bernard Lewis bir Türk dostuydu, Ermenilerin 1915 yılında Osmanlılar tarafından öldürülmesinin soykırım olmadığını savunmuş, savaşın bir yan ürünü olduğunu iddia etmişti. Fransa yargısı, onun bu yorumunu Ermeni soykırımının inkârı olarak kabul etmiş ve tarihçiyi simgesel olarak 1 Frank cezaya çarptırmıştı. Bilim adamlığı dışında, İkinci Dünya Savaşı yıllarında İngiliz istihbaratı için çalıştı, İsrail Başbakanı Golda Meir’e destek oldu, 11 Eylül sonrasında ABD Başkanı George W. Bush’un danışmanlığını yaptı.
Çok verimli bir yazar olan Philip Roth ise, aday gösterildiği Nobel Edebiyat Ödülü dışında, Pulitzer Ödülü, Man Booker Ödülü ve Man Booker International Ödülüne birden fazla kez layık görüldü. Otuzdan fazla roman yazdı. 2012 yılında roman yazmayı bıraktığını, elli yıldan fazla emek verdiği yazın hayatına son verdiğini resmen ilan etti. Romanları en çok sinemaya uyarlanmış olan ABD’li yazarlardan biriydi Philip Roth…
Bernard Lewis ile Philip Roth’u anlatmak değil tabii ki niyetim… Buna zaten gerek de yok. Peş peşe yaşama veda eden, her biri kendi alanında duayen bu iki ünlünün tek ortak özellikleri Yahudi olmalarıydı. Ölümlerinin ardından, vasiyetleri doğrultusunda gerçekleşen cenazeleri, Bernard Lewis ile Philip Roth’un Yahudiliğe yaklaşımlarını düşünmeme yol açtı. Bu nedenle, Lewis ile Roth’un Yahudi kimliklerine olan aidiyetlerine kısaca değinmek istiyorum.
Bernard Lewis orta halli, fazla dindar olmayan bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. 11-12 yaşlarında bar-mitzva eğitimine başlaması hayatında bir dönüm noktası oldu. Çok değerli bir kişi olan öğretmeni, Bernard’ı bar –mitzva’ya hazırlamakla kalmadı, ona İbranice, Aramca öğretti. Yahudiliği, Yahudi tarihini sevdirdi. Bernard daha uzun yıllar bu öğretmenden ders aldı, Tanah’ı ve Talmud’u öğrendi. Bu başlangıç onun ileriki yolunu çizecek ilk adım oldu. Bir tarihçi olarak birçok nesiller yetiştirdi, yazdığı makale ve kitaplar kaynak kitaplar olarak ışık tuttu.
Philip Roth tamamen Yahudi bir çevrede büyüdü ve eğitim aldı. Henüz çocukluk yıllarında antisemitizmle tanıştı. “ABD’li Yahudi yazar” tanımına çok kızan ve bir ateist olan Roth, “Kanımca Tanrı’ya kimse inanmasaydı daha iyi bir dünyada yaşardık” ifadesi ile dikkat çekmişti. Kariyerinin ilk dönemlerinde Yahudi yaşamı ile ilgili eleştirileri tepkiyle karşılanmış, ancak uzun yıllar sonra ABD Yahudileri tarafından benimsenmiş ve ödüllendirilmişti. “Hangi yazar Yahudileri benden daha çok ciddiye alıyor?” sözleri aslında çok doğrudur. Çünkü Roth romanlarında çoğunlukla Yahudi karakterler ve antisemitizm konularını işlerdi.
İngiltere ve ABD’de yaşayan Bernard Lewis’in Eretz Yisrael’e ilk gelişi Mısır üzerinden 1930’da oldu. O gelişini birçokları izledi, her zaman İsrail’e destek verdi. Bu ülkeye geldiğinde kendini huzurlu hissettiğini her vesilede dile getirdi. Lewis vasiyeti üzerine Tel Aviv kenti kurucularının, yazar ve sanatçılarının mezarlarının bulunduğu Akdeniz’e bakan Trumpeldor antik mezarlığında ebedi uykusuna yattı.
Cenazesinde Yahudi geleneklerinin uygulanmasını istemeyen Philip Roth’un arzusu ise New Jersey’de Gomel Hesed mezarlığında anne ve babasının yanında gömülmekmiş, ama ne yazık ki onların yanında yer bulamamış. Bu kez Romanya Yahudi’si arkadaşı Norman Manea’ya yakın olmak için Bard College mezarlığında gömülmek istediğine karar verdi. Philip Roth bu kolejin kurucusu Leon Botstein ile yakın dosttu. Biyografisini kaleme alan Blake Bailey’e Philip Roth şöyle demiş; “Yahudilerin yanına gömülmek istiyorum, böylece yakınımda konuşacak birileri olur.”
Dindar olsun veya olmasın, Yahudi geleneklerini uygulasın veya uygulamasın, Yahudilik bilincini yaşamı süresince sürdürsün veya hepten inkâr etsin bu iki değerli kişinin; bilim insanı Bernard Lewis ile edebiyatçı Philip Roth’un ölümlerinden sonra dahi dini kimliklerini sahiplenmek, Yahudiliğe yakın olmak istemelerine vurgu yapmaktı amacım… Yorumları size bırakıyorum… Mekânları cennet olsun…