top of page

Yahudi: Hem yerel, hem küresel


Bu hafta Kuzey Londra’nın JW3 Kültür Merkezinde iki ayrı etkinlikte iki konuşma dinledikten sonra bir televizyon programında Fransa’nın önde gelen aydınlarından biriyle söyleşiye takıldım.

Yahudilerin çok farklı coğrafyalarda ne kadar yerel olabileceklerini, yaşadıkları bölgelerdeki olayları ne kadar hassasiyetle gözlemlediklerini fakat ayni anda mesajlarının evrenselliğine dikkat ettim.

İlki, Vasily Grossman’ın dev eseri ‘’Yaşam ve Kader’’i (Life and Fate) sahneye uyarlayan Lev Abramoviç Dodin (St.Petersburg’lu tiyatro yapımcı ve yönetmen) üstadın açıklamalarıydı. Londra’nın büyük tiyatrolarından birinde, 900 sayfalık bir kitabı 3,5 saate indirgeyen oyunu izleyenler arasında konuşmayı birlikte dinlediğimiz Rusça bilen İngilizlerin anlattıklarına bakılırsa hayat felsefelerini değiştiren anlar yaşamışlar.

Yahudi kökenli Grossman 2nci Dünya Savaşında Sovyet Kızıl Ordu’ya bağlı gazetelerden birinin muhabiri olarak Moskova, Stalingrad, Kursk ve Berlin mücadelelerini akıcı bir anlatıyla aktarmakla kalmıyor, Treblinka ölüm kampının da özgürlüğe kavuşturulmasına tanık oluyor.

Şiddet, ölüm, soykırım, ıstırap çektirme açılarından Stalin ve Hitler sistemleri arasında fark bulmuyor. İkisi de milyonların hayatına malolacak kararlar alıyorlar, kendi vatandaş ve komşularını eziyorlar, muhalifleri ölüm kamplarına sevk ediyorlar ve dünyayı tek kendi kaprislerine göre yönlendiriyorlar.

İkisi de Yahudi düşmanı. Biri tüm Yahudileri imha etme peşinde, diğeri Yahudi doktor, bilim adamı ve edebiyatçıları…

Fakat bu kan, ölüm ve felaketler ortamında insanlık örnekleri, yardım ve destek özverileri, tüm olumsuzluklara ve ümitsizliklere rağmen yaşanıyor.

Grossman, ‘’Yaşam ve Kader’’i 1960’da bitirir ve yetkililere sunar sunmaz tüm suretler Parti tarafından ‘esir’ alınır. Komünist ideolog Suslov, Grossman’ı çağırır ve eserinin ‘’200 yıl daha basılamayacağını ve rejim için Dr. Zhivago’dan daha tehlikeli olduğunu’’ anlatır.

Kitap 200 yıl beklemez ve Gorbaçev’in reformlarından sonra 1988’de Rusya’da basılır. Grossman Yahudiliğini önceleri pek hissetmemesine rağmen savaşı ve Treblinka’yı gördükten sonra ve özellikle Stalin’in Yahudi elitleri öldürmeye başlamasıyla değişir.

Mesajı açıktır: Kötülük, ne kadar despot olursa olsun, küçük iyilikler yaşadıkça bu dünyada galip gelemez.

İkinci konuşma: ‘’Bibi: Binyamin Netanyahu’nun Çalkantılı Hayatı ve Zamanları’’ kitabının yazarı Haaretz gazetecisi Anshel Pfeffer’den. Gerek yazdığı gazete, gerekse Pfeffer’in kendisi Netanyahu’ya her daim şüpheyle yaklaşmalarına ve olumsuz görüşlerine rağmen İngilizce basılan bu kitap Bibi’nin siyasi hayatta varolma ve Ben Gurion’dan sonra en uzun süre Başbakanlık yapma gücünü takdir ediyor.

Netanyahu’nun İsrail’in iç siyasetini kavrayan fakat dünyaya da ABD ve İngilizce’ye hakimiyeti açısından mesaj verme yeteneğini anlatan kitaba göre Bibi dinden tamamen uzak biri olmasına rağmen toplumun ‘iktidara aç’ kesimlerini (Mizrahi, dindar partiler ve yerleşimciler) biraraya getirme başarısını gösteriyor.

Pfeffer Manchester doğumlu, The Economist’in İsrail muhabiri, Orta Doğu’yu yakından takip ederken İngilizce ağırlıklı Batı basının bölgeyi yansıtma eksiklerine ve yanılgılarına incelikle yanıt veriyor.

Sonunda Bernard-Henri Levy’nin (BHL) Elie Chouraqui ile Fransızca yaptığı söyleşi gündemime giriyor. Her ikisi de Fransa ve Avrupa aşıkları fakat BHL’in Bangladeş’ten Bosna’ya kadar ilgilenmediği ve dünya kamuoyuna tanıtmadığı alan yok. Sık sık Talmud’a atıfta bulunarak Yahudiliğin bizlere bahşettiği gözlem ve tahlil yeteneklerinin çağdaş olayları kısmen çözmemize desteğini vurguluyorlar.

Üç ayrı coğrafya, üç yaşayan ve yazan gözlemci, belki de tek mesaj: Kaydet!

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page