
Bu yazı kaleme alınırken Kuala Lumpur kentinden bir haber geldi. Hamas’a bağlı çalışan ve dron ve roket uzmanı Filistinli bilim adamı (Dr. Fadi Muhammad al-Batash) motosikletli iki kişi tarafından başına sıkılan kurşunlarla öldürülmüştü.
Kimse üstlenmedi ama Gazze’dan yapılan suçlama doğrudan Mossad’ı hedefliyordu. Halbuki cinayete kurban giden ve Gazze’nin Jabaliya kampında doğan al-Batash 2011 yılından bu yana Malezya’da yaşıyordu.
Neden öldürüldü? İsrail karar mercilerinin hafızası bu kadar geriye gider miydi? Aradan 7 yıl geçmişti ve Gazze’li Tel Aviv’den 8000 km uzaktaydı.
Bu olay İsrail tarafından üstlenilmedi. Fakat bundan 30 yıl önce 1988’de, bir başka suikast, Abu Cihat adıyla maruf Halil al-Wazir (Arafat ile birlikte Filistin Kurtuluş Hareketi’nin kurucusu ve Fetih’in askeri birimi olan Assifa’nın lideri) İsrail’den 2500 km ötede bulunan Tunus’ta gerçekleştirildi.
Abu Cihat, birçok İsrail’linin öldürülmesine yol açan bombalamaları planlamış ve Lübnan savaşından sonra Tunus’a yerleşmişti.
Uzun istihbarat toplama ve hazırlıklardan sonra çok iyi Fransızca konuşan 6 Mossad elemanı 14 Nisan’da Avrupa’nın değişik kentlerinden Tunus’a uçtular. Farklı şirketlerden 3 araç kiralandı ve Abu Cihat’ın evi gözetim altına alındı.
Ayni anlarda İsrail’den kalkan ve Ehud Barak komutasında Sayeret Matkal komandolarını taşıyan 3 roketatarlı hücumbot Akdeniz’in sularını yararak Tunus’un 25 mil açıklarında motor kesti.
Kargo görünümünde bir helikopter gemisi yedekte bekliyordu. Havada bir Boeing 707 tüm iletişimden sorumluydu. F-15’ler sürprizlere karşı teyakkuz durumundaydı.
15 Nisan güneş batarken komandolar gemilerinden kauçuk botlara indiler ve sahile doğru yola çıktılar. 3 Mossad elemanı kiralık araçlarla onları bekliyordu. İsrail’de ise 8200 adlı istihbarat biriminde çok iyi Arapça konuşan ve aylardır Abu Cihat’ın sesini kayıtlardan tanımaya odaklanan 3 uzman İtalya üzerinden Tunus’taki evin telefonunu arayarak hedefteki kişiyi tespit ediyorlardı.
Abu Cihat evdeydi. Suikast birimine yeşil ışık yakıldı. Komandolar evin korumalarını kurşunladıklarında Filistinli liderin eşi İntisar bağırmaları duyarak uyandı. Abu Cihat ayaktaydı fakat silahını kullanamadan vuruldu. Komandolar hedeflerinin öldüğünden emin olduklarında eşine dokunmadan evden ayrıldılar. Sahile dönerek hücumbotlarına vardılar.
‘Kalk ve Önce Sen Öldür’ Yediot Aharonoth gazetesinin savunma ve istihbarat kıdemli muhabiri Ronen Bergman’ın kitabının başlığı. Esasında Babil Talmud’undan alıntı: ‘’Eğer biri seni öldürmeye geliyorsa, erken kalk ve önce sen öldür’’ (Rise and Kill First – The Secret History of Israel’s Targeted Assassinations).
‘’Hedefli Suikastlar’’ İsrail Devletinin kuruluşundan önceye uzanır. 2nci Dünya Savaşından hemen sonra Avrupa’da İngiliz ordusunun Yahudi Tugayında kurulan gizli Gmul (Bedel) Birliği Soykırım sorumlusu olan Nazi subaylarını takip ederek tahminen 100 – 200’ünü ‘’ortadan kaldırmıştı’’.
Filistin’deki İngiliz Mandası sorumluları da suikastlerin hedefiydi, Londra Hükümetinin savaş sonrası Yahudileri Filistin’e sokmama kararı yüzünden.
‘’Hedefli Suikast’’ kavramını, bugünden geriye baktığımızda, etik ve hukuka uygun bulabilir miyiz? Sonuçta cinayeti işleyen örgüt hem polis (araştırma), hem savcı (suçlama) hem de yargıç (karar) görevini üstlenmekle kalmıyor, ayni zamanda cellatlık (kararın icrası) vazifesini de yükleniyordu.
Medeni dünyada kabul edilebilir mi? Bergman’ın teşhisi o günlerin pek ‘’medeni’’ olmadığı şeklinde. Soykırımı yaşamış, dünyadaki nüfusunun 1/3’ünü kaybetmiş, vatanı ve evi, hatta barınacak yeri dahi olmayan ‘hayatta kalanların’ İngiliz Manda yönetimi tarafından Hayfa’ya çıkmaları engellenerek Kıbrıs’a süren zihniyete karşı mücadele, ‘’elimine edilmeli’’ sonucunu gerektiriyordu.
Ben Gurion istihbaratı güçlendirmek amacıyla Aralık 1949’da Mossad’ı oluşturur ve bugüne kadar pek değişmeyen yapı belirir: İsrail Ordusuna askeri bilgi aktaran “AMAN”, iç istihbarat ve anti-terör örgütü “Shin Bet” ve sınırların dışında gizli operasyonları yürüten Mossad.
Aradan geçen 69 yılda bazı yanlış cinayetler ve hatalı operasyonlar oldu fakat genelde bu ‘üçlü’ başarılı oldular. Yüzlerce, binlerce hedefli suikast sonucu İsrail’e düşman onlarca örgütü çökerttiler veya zayıflatmayı başardılar.
Dünyanın protestosuna rağmen İsrail hedefli suikast programını durdurmadı. Aksine son yıllarda ABD ve başka Batılı ülkeler ‘adalete teslim etmek’ imkanı bulamadıkları birçok durumda, hedeflerindeki kişileri (bin Ladin) ortadan kaldırmayı tercih ettiler.
Ve dünyanın İsrail’i ‘’hedefli suikast’’ açısından kınaması giderek azaldı, neredeyse yok oldu.