“İyimser olmak bardağın dolu tarafını görmek değil, boş tarafını nasıl doldurabilirim diye düşünebilmektir.”
Öyle pek süslü püslü, veciz sözlerle pek aram iyi değildir. Mutluluk reçetelerine de fazla ilgi göstermem. Yine de bence mutlu insan yalnız olmayan insandır; toplum içinde yalnız olmayan insan, aile yaşamında yalnız olmayan insan mutludur bence.
Bir toplum içinde sadece almayı değil vermeyi de biliyorsanız mutlusunuzdur. Bir evi eşiniz ile paylaşabilir, yatağı paylaşabilir ama aynı duyguları, gündelik aynı ortak kaygıları paylaşmıyorsanız, ortak bir lisanınız yoksa o evde yalnızsınız demektir.
Ülke değiştirdiniz, İsrail’e aliya yaptınız. Yarım bardağınızı dolduran çok şey vardır bence. Özgürsünüz, kimse size “yabancı” veya ikinci sınıf vatandaş gözü ile bakmamaktadır, herhangi bir ayırımcılığa tabi tutulmamaktasınız, her gün bir sürü antisemit davranış veya söz ile canınız sıkılmamaktadır, çocuklarınızın veya torunlarınızın geleceğinden herhangi bir endişeniz yoktur. Başınızı kuma gömüp gerçekleri görmekten kaçınmıyorsunuz, tam tersi ülkenin her sorunu sizi ilgilendiriyor, kendinizi onun bir parçası olarak hissediyorsunuz.
Gemi su alıyor ama siz çoktan o gemiyi terk ettiniz. Ülkenizin başarıları, ekonomik düzeyi sizi gururlandırıyor. Ortadoğu’da yaşıyorsunuz ama ülkenin yaşam standarttı bir İsveç, Norveç düzeyinde. Ve bütün kapılar size açık, önünüzde hiçbir din, dil, ırk vs. türünden engel yok. Ama bu kapıları aralayamıyorsunuz.
İşte bardağın boş tarafı… Kapıları açamıyorsunuz çünkü yeni ole hadaşsınız ve lisanınız yok. Lisanınız var ama yetersiz, bu ülkede öğrenim görmediğinizden kültürünüz farklı, espri anlayışınız farklı, hatta telaffuzunuz farklı…
Yetişme tarzınız farklı, değer yargılarınız farklı… Bazı işleri küçümsüyorsunuz, kendinize yakıştırmıyorsunuz. Batılıyım diyorsunuz ama o şark kültürü az da olsa DNA’nıza işlemiş.
Oysa bu ülkede bir öğretim üyesi ile örneğin bir marangozun can ciğer dost olmaları, aynı düzeyde tartışmaya girmeleri sizleri şaşırtmasın. Dün sokakları süpüren tiyatro sanatçısı Rus göçmenlerinin bugün kendileri değilse bile çocukları ülkenin en üst düzey görevlerini paylaşmaktadırlar.
Biliyorum bardağın boş tarafında daha pek çok zorluk var; belki ilk günlerde markete gittiğinizde nasıl alışveriş edeceğinizi, neyi nasıl alacağınızı da bilmediniz. Aynı devlet dairesine birkaç kez gitmeniz gerekti, otobüste hangi durakta ineceğinizi bilemediniz veya waze’e rağmen yolunuzu kaybettiniz. Geriye bakınca tüm bu sıkıntılar tatlı birer hatıra olarak kalıyor sonuçta…
Tüm bu zorlukları aşıp bardağın boş tarafını doldurduysanız ne mutlu size… Darısı herkesin başına…