İş yaşamına ilk atıldığım 1970 ve ‘80’lerde kurucu veya başkanları Türk Yahudileri olan belli başlı 2 şirket sayabilirdim: Profilo ve Alarko.
Türkiye’nin 2nci en büyük beyaz eşya üreticisi olan Profilo’nun başında Jak Kamhi vardı ve 1980 darbesinden önceki kargaşalı günlerde işçilerin fabrika faaliyetlerine sekte vurmasının karşısında şahsen durarak cesaret örneği vermişti.
1990’larda ‘tek adam’ kararlılığı şirketin Alman Bosch’a satışına yol açtığı gibi, daha sonraları da zora düşmesine, tedarikçilere borçlanmasına hatta Avrupa’da Telra olarak ihraç ettiği tahvilleri satın alan küçük tasarruf sahibine ödememesine kadar uzandı. Bir büyük sermaye birikimi 10 yıl zarfında yerle bir oldu.
Alarko ise itibarını uzun yıllar korumasını bildi. Altyapı müteahhitliği dışında Carrier ile iklimlendirme alanında önde gelen yenilikçi firmalardan biriydi. Yakından tanıdığım, hatta bir ara Fima şirketi bünyesinde ortaklık yaptığım, Uzeyir ve İshak Beylerin ahlak ve iş anlayışları tüm Türk iş dünyası için örnektir.
2000’li yıllarda Alarko ayni hızla büyümedi. Hükümetin yönlendirdiği ihalelerden payına düşmesi gerekenleri almadı (alamadı) ve birinci ligden düştü. Herhalde kurucularının ilkeleri ağır bastı.
Son 20 yılda büyüyen iç pazarla birlikte gelişen ve Türk Yahudilerinin yönetiminde bulunan başka 2 şirketin yakın tarihlerde satışlarına tanık olduk (oluyoruz). Korozo 2016’da tahminen 350 milyon € bedelle Actera adlı ve Türkiye uzmanı uluslararası bir fona satıldı (Başında: İzak Antika). Vakko da bu aralar Orta Doğu kökenli fonlara satılma aşamasında (150 - 200 milyon € şirket değeri ?).
Her iki şirket de alanlarında öncü idiler. Korozo plastik bazlı ürünlerde (poşet, çöp torbası vb), Vakko da moda ve giyimde (ve radyoculuk). Neden patronlar yeteneklerini Avrupa çapında geliştirmek yerine satılmayı ve nakte dönmeyi tercih ettiler?
Türkiye ile benzer sanayileşme serüvenini 50 yıl önceden yaşayan İtalyan aile şirketleri arasında değerleri 100 – 500 milyon € arasında olup da uluslararası ortaklarla veya yabancı borsalara açılarak çok daha yukarılara tırmanan örnek firmalar sayabiliriz. Gözlükte Luxottica, giyimde Benetton, kahvede Illy…
Türk Yahudilerinin yönetiminde olmak uluslararası pazarlara açılmayı ve milyar €’luk değerlere varmaya engel mi yoksa? Burada ‘açılmaktan’ kastim yalnız ihracat değil. O işin nispeten kolay kısmı. Yurt dışında şirket almak, dağıtım ağı kurmak, fabrika açmak, yönetici çalıştırmak, oraların kültürünü ve piyasa zihniyetini kavramak bambaşka bir yapı ve risk alma yeteneği gerektiriyor.
Herşeyden önce ‘enerji’ istiyor. Ortakların o gün kadar kazandıklarının ilerisinde, artık salt para değil, tanınmışlık, geleceğe büyük isim bırakma, yetişilen ülke dışında bilinme, küresel piyasa payı ve uluslararası saygı gibi kavramlar rol oynuyor.
Bu yola gitmek için gerekenler:
Kuruculardan sonra gelen kuşakların ‘fetih, yayılma ve başarma’ hedefleri var mı?
Türkiye deneyimi Avrupa, hatta dünya çapında, yetenek havuzunu beslemeye yetiyor mu?
Ülkede kazanılan nispeten ‘kolay’ para, hissedarları yurt dışında ‘fazla risk var’ değerlendirmesine mi sürüklüyor yoksa büyüme için mi tetikliyor?
Bugüne kadar Yahudilerin kurduğu ve yönettiği Türk şirketleri arasında Avrupa çapında ün kazanmış, marka olmuş, yurt dışı borsalarda tanınan ve hissesi alınan yok.
Buna karşın Türk Yahudilerinin içinde yetiştikleri ülke havasında yoğrulan ve ‘azınlık olma endişesi’ ağır basmayan başka Türk şirketleri arasında böylesine başarıya imza atmış olanlar var.
Örnek:
Belçika’da Godiva ve İngiltere’de United Biscuits’i satın alan Ülker (Yıldız Holding) şekerli atıştırmalıklarda dünya çapında oyuncu oldu fakat yakınlarda Türkiye’de bankalardan 6 – 7 milyar dolar kredinin yeniden yapılandırılmasını istedi. Acaba sıkıntıda mı?
Başında Robert Yüksel Yıldırım’ın bulunduğu Sivas kökenli Yıldırım Holding Norveç’in Oslo limanından, Fransız CMA CGM konteyner deniz taşıma hatlarına varıncaya kadar 21 ülkede şirketler ve limanlar satın alarak dünyanın en büyük 10 liman işletmecisi arasına girmeye hazırlanıyor.
Tunus’dan Riga’ya (Latvia) kadar 15 havaalanı işleten TAV, Türkiye’den yetişip uluslararası çapta başarı kazanmış nadir şirketlerden biri.
Yani Türk Yahudi girişimci veya sanayici olmak bir handikap mı, küresel marka olmak açısından?
Handikap değil fakat Yahudi girişimci Türkiye’den yetiştiğinde sınırlarını biliyor ve onları zorlamamaya gayret ediyor.