Kısa bir süre önce İstanbul’daydım. Kent yine kalabalık, yine gri, yeşile susamış… Üstüme üstüme akın akın gelen insanlar, trafikteki keşmekeşlik ve yükselen beton yığınları. Bir iş seyahati idi, arada eşi dostu da görmek, hasret gidermek iyi geldi yine de.
Uzun yıllar birlikte çalıştığım meslekten bir dostumu telefondan aradım, hal hatır sordum, evlendiğini biliyordum; “peki çocuk” dedim. “Yok, eşim istemiyor, malum ülkenin durumu!..” Sürdürdü; “bizim de herkes gibi bir B planımız var.”
Antisemitizm, öteki vs. gibi geçerli nedenleri olanları anlıyorum da azınlıklar dışındaki ‘Beyaz Türklerin’ böyle düşünmeleri karşısında şaşırdım iyice.
İstanbul’da İsrail’deki Türkiyeliler Birliğinin yeni seçilen dinamik başkanı Ovi Gülerşen ile birlikte bazı görüşmelerde bulunuyoruz, Hahambaşı İsak Haleva’nın hayır duasını almaya gidiyoruz.Türkiye Yahudi toplumu başkanı İshak İbrahimzadeh ile de görüş alışverişindebulunuyoruz.
Yaptığımız görüşmelerden amacımız iki ülke, iki toplum arasında kültürel ilişkilerin dış siyasetten bağımsız olarak daha da gelişmesi. Bu yönde müspet girişimlerimiz oluyor.
İYT’nin seçim sonrası bazı eski yönetim kurulu üyeleri ile bir sohbetim geçiyor. Her şeyin dile getirilmesini hoş karşılamadıklarını söylüyorlar. “Ama artık sosyal medya var, televizyon var, herkes görüşlerini belirtiyor” diyorum. “Herkes konuşabilir ama İYT kurum olarak konuşmamalı” diyorlar.
Görüşlerini paylaşmadığımı, açıklık politikasından yana olduğumuzu, çok sesliliği ve katılımcılığı önemsediğimizi, ifade ediyorum. Farklı görüş ve kuşakların temsilcisiyiz galiba, anlaşamıyoruz.
İYT siyaset dışıdır. Her Türkiyeli Yahudi’yi bağrında barındırmayı amaçlayan birliğin içinde parti tartışmalarına yer olmayacağı açıktır. Yine de siyaset dışı olma ilkesinin çok dar olarak yorumlanmaması gerektiği kanısındayım. Örneğin ilk kez İsrail’de siyasete atılmayı düşünen aramızdan bir aday çıksa onu destekleyip yüreklendirmeyelim mi, ona empati göstermeyelim mi? Bugüne kadar süre gelen sessizliği nasıl kıracağız…
Sağduyu sahibi kişiler olarak tabi ki aklımıza her geleni söylemeyeceğiz, yazmayacağız. Hele bundan olumsuz etkilenebilecek olanlar varsa.
Yıllarca önce, 1980’li yıllarda, bir gezi kapsamında Türkiyeli Yahudilerin kurduğu Ha Goshrim Kibutzunu ziyaret ettim. 1948 aliyasından tek hayatta kalan soyadının Baruh olduğunu hatırladığım bir zat ile konuştum. 2. Dünya Savaşı dönemi Avrupa’dan yasa dışı göçler hakkında birkaç sorum olmuştu, yaşadıkları ülkelerde Yahudilerin geleceklerini tehlikeye atacak hiçbir şey anlatmamaya kararlı olduklarını belirtmiş ve sorumu yanıtsız bırakmıştı.
Bu ilke her zaman için geçerli olsa da zamanı geldikçe tarihin doğru yazılması adına geç olmadan bazı bilgilerin paylaşılarak kayıt altına alınması doğru olur.
Geçen haftanın şiddetli yağmurları yerini masmavi bir gökyüzüne bıraktı. Yazımı hazırlarken telefonuma haberler düşmeye devam ediyor, tık, tık, tık; “Şiri Maimon Hollywood’da Brodway’de başrole çıkıyor. Youtube’dan klipini izliyorum. Tel Aviv’in güneşi ve Maimon’un “Ahava ktana” (küçük sevgi) şarkısı içimi ısıtıyor.