“Wokeism” Avrupa’yı sağa mı itecek?
top of page

“Wokeism” Avrupa’yı sağa mı itecek?



Avrupa değişiyor.

Fransanın Grenoble şehrinde belediye başkanı ve meclisi “herkesi topluma dahil etme” prensibinden hareket ederek belediyenin açık havuzlarında burkini giyilmesini onayladı.


Fransa solunun lideri Melenchon ise 2050 yılında ülkenin yarısının Fransız kökenli olmayacağını iddia etti. Fransa’daki son seçimlerde oy oranını ciddi şekilde arttıran liderin oylarının büyük bir kısmını Müslüman seçmenden aldığı bilinen bir gerçek.


İslamofobiye şiddetle karşı çıkan Melenchon Müslümanların 2022 yılındaki durumlarını Yahudilerin 1942’deki durumlarına benzetmesiyle de ünlü. Fransa seçimlerinin ilk turunda solcu lidere giden bu kitlenin oyları ikinci turda Macron’un işine yaradı. Bu tür yaklaşımları demografinin demokrasiyi yönetmesi olarak yorumlayan Fransız aydınlar var.


Örneğin Melencho’nun seçimleri kolaylıkla kazandığı Nimes şehrinde 1990 yılında yüzde 7,3 olan “Avrupa dışında doğanlar” oranı, 2017 yılında yüzde 16.3’e yükselmiş. Toplamda Müslüman oyların yüzde altmış dokuzu ona gitmiş. Fransa’da yapılan bir istatistiğe göre ülkenin 25 şehrindeki gençler arasında Avrupalı olmayanların oranı yüzde yetmişbeşlerde geziniyor. Haklısınız, yüzde yirmi beş kadar Fransız/Avrupalı hala mevcut!

Bu değişiklikler sadece Fransaya özgü değil tabii.


Almanya’nın meclisi Bundestagda yeni seçilen milletvekillerinin yüzde onbirinden fazlası yabancı kökenli. 2013 seçimlerinde bu oran yüzde altı, 2017 seçimlerinde ise yüzde sekizdi. Artış oranı lineer mi geometrik mi, karar sizin.

Almanyanın Frankfurt şehrinde örneğin gelecekte nüfusun yüzde yetmişine yakının Almanya dışında doğmuş bireylerden oluşacağı öngörülüyor.


Belçika’da Brüksel kentinin Molenbeek semtindeki bir toplantıda şehrin solcu Belediye Reisi, -ve aynı zamanda sol partisinin lideri-, söz almak isteyen bir Fransız konferansçıya bu hakkı redetti. Haklı (!) Nedeni konuşmak isteyen kişinin Cezayir’de Müslüman halka zulmetmiş bir ülkeye mensup olması. Halen Brüksel bölgesel parlamentosunun 89 üyesinden yirmibeşi Avrupa kökenli değil.


Danimarka’nın da başı dertte göçmenlerle. Geçenlerde sosyal medyada dolaşan bir klipte Danimarkalı gençler bu ülkenin pek yakında kendilerinin olacağını iddia eden Müslüman göçmen gençlerle şimdilik sözde kalan tartışmalarını sürdürüyorlar.

Ama bu tartışmalar bazan söz sınırını aşabiliyor.


İsveç’te yakında seçimler olacak.

Tarihlerinde ilk defa İsveçlilerin seçim gündemindeki ilk maddeleri ülkedeki şiddet olayları ve artan suçlar.

İki nesil evvel dünyanın en güvenli ülkelerinden biri sayılan İsveç’te bugün suç çetesi mensuplarının yüzde onbeşi onsekiz yaşın altında. Geçen sürede İsveçe büyük miktarda göç olmuş. Yapılacak seçimlerde oy kullanabileceklerin 1,2 milyonu İsveç dışında doğmuş. (Toplam nüfus 10,5 milyon, oy kullanamayanlar dahil).



Danimarkalı göçmen gençlerin söyleminin aynısını Malmö’deki bir imam da tekrarlıyor. İsveç bizimdir diyor imam; isteseniz de istemeseniz de on, onbeş yıl sonra İsveç bizim olacak diyor. Siz ister inanın, ister inanmayın sevgili okuyucum.


Malmö’de seçime ilk defa katılacak her iki gençten biri göçmen.

Cinsel tecavüz olayları gündemden düşmüyor bu ülkede. Tecavüzcülerin yüzde elli sekizi İsveç dışında doğanlar. Cinayetlerin yüzde seksen beşi göçmen kökenli. (ya kendi, ya da baba veya dedesi göçmen).

Nesillerdir aynı şehirde yaşayan İsveçlilerin ise bu durumda iki seçenekleri kalıyor.

Ya şehirlerini değiştiriyorlar, ya da büsbütün ülkeden göç ediyorlar.

Buna karşılık İsveç belediyeleri oldukça liberal bir tutum sergiliyorlar. IŞİD teröristlerinden dönenlere dahi ev ve araba konularında yardımcı olmaya çalışıyorlar bu kişileri tekrar topluma kazandırmak adına.


Sıra geldi “Wokeism”e: Duymayanlarınız için bu terim nispeten yeni bir yaklaşımın adı. Buna yeni bir din diyenler de var. Ama kısaca Wokeism merhamet ve adalet kisvesi altında Batı kültürünü, değerlerini alaşağı etmeye çalışan bir akım. Belirli çevrelerde, yukardaki satırlardan da anladığınız gibi, giderek yaygınlaşıyor.


Toplumu yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Batı kültürünü “zalimin kültürü” olarak nitelendirip insanları hürriyetlerine kavuşturmak, “politically correct” olmak, adil ve sosyal adaletçi olmak adına ambalajında bilim, mantık gibi unsurlara karşı çıkıyor, çalışmayı, bireyciliği, hümanizmi “zalim beyaz ırk tahakkümü” olarak nitelendiriyor.

Kısacası asırlarla gelişen Batılı değerleri kendi yobaz, ideolojik değerlerle değiştirmeyi amaçlıyor.

Avrupadaki bu değerler çatışmasını kimin kazanacağını zaman gösterecek.


Not: Bu yazım iki hafta önce hazırlandı. Birkaç gün evvel yapılan İsveç seçimlerinde, başında hukukçu Jimmie Akesson’un bulunduğu aşırı sağ parti beklenmedik/ beklendik bir başarı elde etti. Dolayısıyla sağcı bir koalisyon hükümetinin kurulması ve Sosyal Demokratların iktidarı kaybetmeleri pek muhtemel.

Yazı epey uzadığından bu seçimlerle ilgili ayrıntılara girmeyeceğim ama ….

Sonuçlara şaşırmadım.

İtalya’da ise post faşist kökenli bir partinin başındaki Giorgia Meloni önümüzdeki seçimlerde başbakanlığın favori adayı.

Wokeism Avrupayı sağa mı itiyor?

Yahudi okurların yeni senelerini, Roş Haşana Bayramlarını kutlarım.











Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page