top of page

İyi ki varsın sinema: bir festivalin ardından


İnsanları anlamaya çalışın. Birbirinizi anlarsanız,

birbirinize karşı nazik olursunuz. Bir insanı iyi

tanımak asla nefrete değil, neredeyse

her zaman sevgiye yol açar.

John Steinbeck, Günlük girişi, 1938



Yazıma neden Steinbeck’in cümleleri ile başladığımı sanırım tahmin etmişsinizdir. Edemiyenler için açıklayayım: 27 Mayıs’ta muhteşem bir törenle kapanış yapan 2023 Uluslararası Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kuru Otlar Üstüne’ filmindeki Nuray rolü ile en iyi kadın oyuncu olarak taçlandırılan ve Altın Palmiye Ödülünü kazanan ilk Türk Kadın oyuncu olarak hepimize (!) büyük gurur yaşatan Merve Dizdar’dan söz edeceğim azıcık. Gelin görün ki bizdeki ‘Meyve veren ağaç taşlanır’ mantığı bu çok başarılı oyuncumuzun gerek kıyafeti gerek görünümü ve gerekse ödülü alırken yaptığı konuşma nedeni ile çokça eleştirilmesine neden oldu. Ayıptır, yazıktır, günahtır!


“"Filmde canlandırdığım Nuray karakteri inandığı şeyler ve varoluşu için mücadele eden ve bu uğurda bedeller ödemek zorunda bırakılmış bir kadın. Onu tanımak ve anlamak için uzun uzun çalışmak isterdim. Ama ne yazık ki yaşadığım coğrafyada bir kadın olmak, Nuray'ın ve Nurayların duygusunu doğduğum günden beri ezbere bilmeyi gerektiriyor.

“Bu ödülü Nuray ve onun gibi kadınların mücadelesine güç verebilmek için ve bu ödülü kendisine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan ve ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerim ve Türkiye'de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum."


İşte Merve’nin konuşması. Şimdi soruyorum size bu konuşmanın neresinde ülkesini şikâyet vardır? Bir kadın, kendi ülkesinde yaşanmış bir olayın filminde bunu söylüyorsa

Bunun nesi saçma, nesi şikâyet, nesi vatan hainliğidir?

Ortadoğu coğrafyasında yaşayan bir kadın sanatçı olarak duygularını daha güzel anlatamazdı Merve Dizdar! Eleştirenler lütfen bir zahmet sizler de gidin Cannes Film Festivali gibi önemli bir festivalde bir ödül kapın (yapabiliyorsanız) ve daha güzel giyinip daha iyi bir konuşma yapın! Onun gözlerindeki ışıltı, konuşmasındaki heyecan ve bize yaşattığı gurur çoğumuza yetti de arttı bile.


Usta yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filmi yazar Berk Güven’in dediği gibi “İnsan Doğasının Kırılganlığına Dokunan Bir Şaheser”. İlk gösterimi Cannes'da yayınlanan film, bittikten sonra 11 dakika boyunca ayakta alkışlandı. Daha önce ‘Kış Uykusu’ filmi ile katıldığı Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile dönen Ceylan’ın Nuray rolü için Merve Dizdar’ı seçmiş olması benim için asla sürpriz olmadı çünkü oynadığı dizilerden tanıdığım kadarı ile Merve Dizdar son derece yalın ve inandırıcılığı olan pırıl pırıl bir oyuncu. Henüz filmi izleme fırsatım maalesef olmadı ama izlediğimde Nuray karakterine bayılacağımdan eminim.


Sırası gelmişken uluslararası film festivalleri genelinde özellikle Cannes Film Festivali’nden söz edelim.

Festival, siyasetin dışında kalan tarafsız bir

alandır, dünyamızı temsil eden bir mikro

kozmostur; insanlar birbirleriyle aracılar

olmadan iletişim kurabilse ve aynı dili

konuşabilse nasıl olacaksa öyle olacak.’

Jean Cocteau



Son bir kaç dönemdir maalesef ki dünyadaki politik çalkantılardan ve trendlerden pek soyutlanamayan bellibaşlı uluslararası film festivalleri-örneğin İranlı yönetmen Jaffar Panahi’nin ülkesi dışına çıkması yasaklandığı için Cannes Film Festivali’nde boş bir sandalye ile temsil edilmesi, ya da ‘me too’ hareketi alıp başını gittiğinde Oscar ödülü alan sanatçıların hemen tümünün bu konuya değinmeleri, sırf eleştiri almamak için bazı yıllarda Oscar ödüllerinin tercihen siyahi sanatçılara verilmesi, beyazlardan çok siyahi davetlilerin çoğunlukta olması, Marlon Brando’nun ABD nin kızılderilelere yapmış olduklarını protesto amacı ile Oscar ödülünü alması için törene bir kızılderiliyi göndermesi gibi-sayıca çok değildir. Venedik Film Festivali, Berlin Film Festivali (Berlinale) Toronto Film Festivali ve Cannes Film Festivali en prestijli Uluslararası Film Festivalleri olarak kabul edilirler. Ne var ki, bunların arasında Cannes Film Festivali’nin bambaşka bir önemi vardır.


Cannes Film Festivali neden çok önemli?


Film dünyasının ileri gelenleri, Oscar'ları unutun, Cannes'ın Altın Palmiye'si bir filmin kalitesinin gerçek testidir. Sinema dünyasını keşfetmek için bir başlangıç ​​noktası olarak Cannes kazananlarına bakmak yeterlidir derler. Kısacası Cannes Film Festivali bir mihenk taşıdır.


Cannes Film Festivali'nin ilk açılışının yedi yıl gecikmeli gerçekleştirildiğini biliyor muydunuz? Eski adıyla Festival International Du Film asıl planlanlandığı tarih 1939'da gerçekleşememiş, çıkan 2. Dünya Savaşı yüzünden ertelenmek zorunda kalmış. 2. Dünya Savaşı nedeniyle ekonomik sorunlar yaşayan Fransa'nın yaralarını sarmasında 1946 yılında düzenlenen ilk Cannes Film Festivali'nin etkisi büyük.



Cannes Film Festivalinin yaratılışı, büyük ölçüde Fransızların, o zamanlar tek uluslararası film festivali olan ve o yıllarda faşist önyargısıyla tarafsızlık eksikliği gösteren Venedik Film Festivali ile rekabet etme arzusuna bağlanabilir. Küçük bir Fransız sahil kasabasında düzenlenen ilk festivalden bu yana tüm katılımcıların ana amacı her zaman Fransız ve uluslararası film yapımcılarının filmlerinin prestijini artırmak ve film endüstrisini tüm dünyada tanıtarak kamuoyunun ilgisini çekmek olmuştur.


Cannes Film Festivali Akademi (Oscar) Festivalinden çok farklıdır. Bunun birincil nedeni basit: Cannes, dünyanın dört bir yanından filmleri öne çıkarıyor ve ödüllendiriyor ve genel olarak konuşursak, Akademi daha ziyade İngilizce dilinde filmlere öncelik tanıyor. İngilizce olmayan filmlere ev sahipliği yapmak onu Oscar'lardan daha eksiksiz hale getiriyor.


Oscar kazanacak film ve oyuncuları sabit bir seçmen tabanı belirler, oysa Cannes’da Altın Palmiyeleri seçen uluslararası bir jüri vardır. Bir jüri, sabit bir seçmen tabanının sağlamadığı çeşitli bakış açılarına da izin verir. Dardenne kardeşler ve Ken Loach gibi filmleri Cannes'da son derece başarılı olan bazı yönetmenler olsa da, Oscar tuzağı olduğu için "Palme yemi" diye bir şey gerçekten yok.


Son 10 yılda, Altın Palmiye, bir burjuva Türk ev sahibi hakkında üç saatlik bir filme (Kış Uykusu), felçli yaşlı bir kurban ve kocası (Amour) hakkında yıkıcı bir dram olan, tuhaf bir vücut korku filmine gitti. Bir kadın bir araba (Titane) ve merkezinde kusmuk ve ishalle dolup taşan bir yat olan bir sınıf hicvi (Üzüntü Üçgeni) tarafından hamile bırakılır. Akademi'nin bu günlerde biraz daha az sıkıcı olduğu doğru - sosisli sandviç parmakları ve sarkık dildo sopaları içeren bir film, sonuçta geçen yıl Oscar'ları silip süpürdü - ama Cannes çok daha uzun süredir daha eklektiktir yani karmadır, çok çeşitli tür ve tarzları içerir.


Gelelim Nuri Bilge Ceylan’ın Filmine


Doğu Anadolu’nun ücra bir beldesinde zorunlu hizmetini yapmakta olan resim öğretmeni Samet’in başına gelen ve anlam vermekte zorlandığı olaylara odaklanan filmde müdür yardımcısı Saime karakterini canlandıran Elif Ürse ile Cannes Film Festivali’nde yapılan galayı ve filmi Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Mehmet Basutçu’nun yaptığı konuşmadan bir bölüm aktararak yazımı noktalamak isterim:


FİLM DÜŞÜNDÜRÜYOR


Filmin konusu bizlere çok yabancı değil maalesef ki. Çocuğa ve kadına taciz ya da iftira... Siz nasıl özetlersiniz filmi, nedir filmi bu kadar çekici kılan ve sizce neden bu kadar uzun süre alkışlandı?


Tartışmaya açık bir film. Bence hocanın bizi taşımak istediği yer de bu zaten. Filmden çıkınca üzerine konuşacak ve düşündürecek bir zemin yaratıyor size. Tartışmak için kışkırtıyor. Bu bir eserin en önemli amacı olmalı ki bu film bunu misliyle yapıyor.


Sanırım benim demek istediklerimi Elif Ürse çok güzel özetlemiş. Bir eserin en önemli amacı düşündürtmek olmalı değil mi?




Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page