Shirli Ender Büyükbay
Dünyanın yeniden tersine döndüğü ve “Bir daha asla” (Never again!) dediğimiz halde yeniden korkunç olaylarla karşı karşıya olduğumuz bu günlerde, “İnsanın Anlam Arayışı” kitabını okumak benim için müthiş anlamlı geldi. Holocaust’u ve toplama/çalışma kamplarında yaşananları ekranlardan, gittiğim müzelerden, ve türlü söyleşilerden çokça izledim. Beni her defasında çok sarstığını, uzun bir süre etkisinden çıkamadığımı, hatta tarifini bile etmekte zorlandığım karanlık duygulara itildiğimi söyleyebilirim. Doğrusu, Holocaust’u, ve insanın insana çektirdiği insanlık dışı muameleye ilk defa birinci ağızdan Viktor Frankl’ı okuyarak tanık oldum.
Bu kitap beni çok farklı biçimde, ve müthiş derecede etkiledi. Yahudi ırkının yeniden ayyuka çıkan antisemitizmle karşı karşıya geldiği ve direk hedef gösterildiği bugünlerde bu kitabı herkes okumalı; ve, bilinçsizce ve etki altında kalarak beslenen yeşertilen bir nefretinin nelere kabil olduğuna tanık olmalı. Dahası, hayatta kalmanın nerdeyse imkânsız olduğu şartlara rağmen, sayılı Holocaust kurtulanlarının yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizginin kenarında hala hayatta kalmayı başarmış olmalarına, yaşama bağlanışlarına, tutunuşlarına, ve yaşadıkları duygulara tanık olmalı.
Her ne kadar “bir daha asla” desek de insanlık olarak tarihte olanlardan dersimizi almadığımızı ve tarihin tekerrür etme potansiyeli olduğunu görüyoruz… Yuval Noah Harari bir söyleşisinde tarihi neden çalıştığımızı çarpıcı bir açıklama getirdi. Aklımda kaldığı kadarıyla, kelimesi kelimesine olarak olmasa da, tematik olarak şöyle diyordu: “Biz tarihi, ondan dersler çıkaralım diye çalışmıyoruz. Kendimizi tarihte olan olaylardan özgürleştirmek ve ileriye doğru ilerlemek için çalışıyoruz” (We study history, not to learn from past events, but to liberate ourselves from them.) Bakış açısı bana çok anlamlı, gerçekçi ve geçerli geldi. O yüzden, özellikle bu günlerde, Holocaust’ta yaşananları ve duygu geçişlerini anlayabilmek, dersler çıkarabilmek, ve kendimizi geçmiş hataları tekrarlama olasılığından özgürleştirebilmek için bu kitabı okumanın değerli olduğuna inanıyorum.
Duygu geçişleri deyip duruyorum… İnsan başına gelenleri unutur, yaşadıkları aklından uçar gider, ama hisleri ve duyguları daima onlarla birlikte kalır. Maya Angelou boşuna dememiş, “Öğrendim ki insanlar ne söylediğinizi unutacak, ne yaptığınızı unutacak ama onlara nasıl hissettirdiğinizi asla unutmayacaklar." Aslında, Frankl kampta yaşadığı ve hâkim olan duyguları tasvir ediyor, ve kendisi ve arkadaşlarının duygudan duyguya geçişlerini aktarıyor. Ben de satırları okurken, o duyguların içine dalarak adeta onlarla duygudan duyguya geçtim.
Çok anlatmak istemiyorum… Ancak şunu söylemeliyim ki, korkunç yaşam (hatta ölüm) şartlarında salt karanlık duyguların var olacağı yanılsamasından çıkmaya kendinizi hazır edin. Kitabın ilk bölümünde (kamp hayatını anlattığı bölümde), sırasıyla toplam 37 ayrı duygudan ve nasıl yaşadıklarından bahsediyor Frankl. Bunlar mizah, gülünç hayat, iğrenme, merak, sürpriz, şok, ilgisizlik, pislik, korku, acıma, duyarsızlık, öfke, hakaret, acı çekme, şans, eziyet, özgürlük, neşe, sinirli, aşağılık kompleksi, yok olma hissi, değersizleştirilme, büyüklük sanrısı, haysiyet algısı, varoluş krizi, vazgeçmek, inanç kaybı, cesaret, umut, hayal kırıklığına uğramışlık, sadistlik, duyarsızlaşma, baskılanma, zihinsel gerginlik, adaletsizlik, kasıtlı güç, acılık, hayal kırıklığı… Notlarını aldığım kadarıyla bunlar tabii… Gözümden kaçmış olanlar vardır elbet.
Kitabın ikinci bölümünde, “Ana Hatlarıyla Logoterapi” başlığıyla, (logo, Yunanca anlam) anlam odaklı psikoterapi yöntemini anlatıyor. Viyanalı psikiyatr olan Viktor Frankl, savaş çıktığı dönemde Logoterapi yöntemini anlatan kitabını henüz yazmış olup, toplama kampına alındığında kitabının yazılı nüshasını gestapolara kaptırıyor. Savaştan kurtulduktan sonra kitabını yeniden yazıyor ve İnsanın Anlam Arayışı kitabının 1962 baskısında “Logoterapi’nin Temel Kavramları” adıyla yayınlıyor.
Psikoloji meraklılarına, hatta insanın anlam arayış ve buluşuna kafa yoranlara özellikle bu bölümü okumalarını tavsiye ederim. 7 Ekim 2023 gününden beri caddeleri kaplayan, günlük yaşamın akışında şehirlilere rahat huzur bırakmayan, “nehirden denize…” naraları atarak bayrak sallayan “akılsız, amaçsız, kaybolmuş” gençlerin neden bu hallerde oluşunu az biraz sorguluyorsanız eğer, o zaman bu bölümü mutlaka, ama mutlaka okumalısınız derim. Çünkü, kitabın bu bölümünü okuduktan sonra, “kayıp gençlik” diye tanımladığım anlam ve amaç kaybına uğramış bu gençleri daha iyi anlayabileceğinizi düşünüyorum.
Yaşamınızda anlam eksikliği ve amaç kaybı, işsiz kaldığınızda işinizi kaybettiğiniz gibi somut bir şekilde kendini göstermez. Amaçsızlık ve anlam boşluğu (veya arayışı) kişiyi bir şekilde varoluşsal stres (existential frustration) ve varoluşsal ihtiyaca (existentail need) itiyor; o da bireyde anlamsızlık (meaninglesness) hissi yaratıyor. Anlamsızlık duygusu içinde olmak, varoluş stresi (baskı veya can sıkıntısı) yaratıyor, ve sonucunda depresyon, saldırganlık veya bağımlılık gibi davranışlara itiyor. Frankl, bu davranışların terapiyle, bilinçle ve isteyerek dönüşebileceğini, ve “her ne şartlarda olursa olsun” (acı, suçluluk veya ölüm dahi olsa) hayatımızda anlam ve amaç bulabileceğimizi öne sürüyor.
Daha fazla uzatmayayım… Özetle okumanızı öneririm. Okurken ben her satırından ayrı beslendim, öğrendim, ve deneyimsel öğrenme haneme yeni kazanımlar kattım. Bir Yahudi olarak, köklerimin nereden geldiği ve nereye gittiğinin daha da bilincine varmış olmaktan tutun, insanın iç dünyasının (duygu) zenginliği ve kaynaklarını ayakta tutma becerisiyle kendinin de ayakta ve hayatta kalabileceğine kadar, benim için müthiş hayat dersi niteliğinde aydınlatıcı bir başucu kitabı oldu.
Keyifle okumanızı değil, açık zihinle ve sevgi ve şefkat dolu yürekle okumanızı dilerim.
Sevgilerimle.
İnsanın Anlam Arayışı
Viktor E. Frankl
Okyanus, 154. Basım, 2023
155 sf.
Comentarios