top of page

Filistin’de çadır tiyatrosu: Pallywood



Deniz Ertuğ, İstanbul’da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Deniz Teknolojisi Mühendisliği Bölümü mezunudur. Mühendislik eğitiminin ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. Daha sonra Atina Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde doktorasını tamamladı. Doktora sırasında Paris’te araştırmalarda bulundu. İsrail, Ortadoğu tarihi ve antisemitizmle ilgili olarak Tel Aviv Üniversitesi ve Kudüs İbrani Üniversitesi’nden dersler aldı. Yahudilik ve Hristiyanlık Tarihi üzerine İsrail ve ABD’deki çeşitli kuruluşlardan eğitim aldı. Yahudi mistisizmi ve Ortaçağ metafizik düşüncesi üzerine Barcelona Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Halen Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Kültürü ve Edebiyatı yüksek lisans öğrencisidir. Şalom, Agos, Birikim gibi gazete ve dergilerde yazıları yayınlandı. Ayrıca Times of Israel’de blog yazıları yazmaktadır. Mutluluk felsefesiyle ilgili “Mutluluk İşi” isimli bir kitabı bulunmaktadır. Yoga yapmayı, resim çizmeyi, kedilerini, lego biriktirmeyi ve seyahat etmeyi seviyor.

İsrail’le barış masasını tekmelemeye verdiğin enerjiyi halkı kalkındırmaya harcasan şimdiye orta ölçekli bir Ortadoğu devleti olmuştun. Ama tabii mis gibi milyon dolarları alıp hayatın tadını çıkarmak varken kim uğraşır barışla, müzakereyle?

İsrail ve Filistin üzerine çalışan hemen herkesin iyi bildiği bir kavram: Pallywood. Palestine (Filistin) ve Hollywood kelimelerinin birleştirilmesinden türemiş, Filistinlilerin senaryo yazıp oynadıkları propaganda filmleri için kullanılıyor. Bu hafta bu kavramı ele alıp, Filistin gerçekleriyle biraz daha yüzleşelim istiyorum.

AĞLIYORDU ÖKSÜZ YETİM…

Üç beş yaşlarında bir çocuk yerde kanlar içinde yatıyor. Babası yaralı başucunda, çevresinde yine yerlerde uzanan yaralanmış insanlar. Bir ses: “Kestik” der demez, babası gülerek çocuğu yerden kaptığı gibi havaya kaldırıyor. Çevresinde az evvel ahirete intikal etmeye iki dakika kalmış arkadaşlar sapasağlam ayağa fırlıyorlar. Alın size Pallywood…

Türk basınında birçok kişi İsrail’in canavarca Filistinli sivilleri öldürdüğünü, çoluk çocuk demeden bombaladığını anlatırken bu olayların bir kısmının tamamen kurgu ve montaj olduğunu öğrendiğinizde ne hissedersiniz? Maalesef ki gerçek bu. Moda tabirle birileri sizi çok fena “trollüyor”.

Çok klasikleşmiş bir fotoğraf vardır. 2000 yılında babasının arkasına saklanmış, duvar dibinde öldürülen Muhammed el Durra. Kimileri için o an “İkinci İntifada”nın sembolüdür hatta “Filistin davası”nın özetidir. Ancak yapılan tetkikler sonucu çocuğun İsrailliler tarafından vurulmamış olduğu kanıtlandı. Birileri itiraz etmeden evvel söyleyeyim ki bu tetkiki yapanlar İsrailliler değil; bir grup akademisyen, bilirkişi ve uzmandan oluşan bir komite tarafından verilen kararı yazıyorum.

Daha açık yazalım, çocuğu Filistinliler vurmuş. Düşünebiliyor musunuz bir tarafta Filistinli polisler, göstericiler, diğer tarafta İsrailli askerler, dünya basını orada, ortada bir baba ve evladı. O sahneyi düşündükçe insanın içi yanıyor gerçekten. Fakat sonuca baktığımızda yapılan propagandanın arkası bomboş çıkıyor. Ha bunu diyerek Filistin tarafını suçluyor, İsrail tarafını temize çekiyorum sanılmasın. İki ateş arasında kalmış sivillerin vurulması kuvvetle muhtemeldi. Talihsizlik o an orada bulunmuş olmalarıydı. Sonuçta küçücük bir çocuk kazananı olmayan bu savaşa kurban gitti.

LASTİK YAKIYORLAR, TAŞ ATIYORLAR

Geçtiğimiz sene internete bir video bomba gibi düştü. Tam İsrail Filistin çatışmalarının alevlendiği bir esnada Filistinliler yine gösteri yapıyorlar. Yüzlerce Filistinli gelmiş, lastiklerden barikat yapılmış, arkadan duman tütüyor, yüzleri örtülü genç adamlar bir anda yüzlerce taşı atmaya başlıyorlar. Bu esnada uluslararası basın da orada. Öyle ya “Filistin direnişini” çekecekler. “Yeni bir şey de yok nesini çekiyorsun?” derler adama ama hadi gazetecilere işlerini öğretiyormuş konumuna düşmeyeyim.

Tam o esnada bir başka kamera, alanı daha geniş bir açıdan görüntülüyor. Sağa sola doğru çekim yapıldığında ortada kimsenin olmadığını görüyorsunuz. İsrailli hiç kimse yok. Bu yüzlerce genç adam kime taş atıyor kardeşim? Cevabı hemen vereyim: Boşluğa. Doğru okudunuz, çalıya çırpıya taş sallıyor cengaverler.

O esnada sirenler çalıyor ambulanslar yetişiyor. Ama kime? Ortada çatışma yok, çatışacak İsrailli yok, yaralanan yok ama olsun ambulanslar tam zamanında gelmişler. Çalışma etiği on numara. Sonra kamera daha çok yaklaşıyor. Arkadaki kalabalığın arasında bir adam gülerek el sallıyor; çevresindekiler onu karga tulumba ambulans ekiplerine teslim ediyorlar. Az evvel gülen adam ambulansa biniyor gidiyor. Yaralı değil, saldırıya uğramış değil, sapasağlam adam.

Peki bu sonraki günlerde dünya basınına nasıl yansıyor? “Filistinli göstericiler Batı Şeria’da İsrailli güçlere taş ve sopalarla direndi”. “Hangi güçlere?” diye soramıyoruz çünkü orada askerler var diye düşünüyoruz. Fotoğrafçı o kadar güzel kareler çekmiş ki, değme William Wallace getir götürünü yapar Filistinli ağabeylerimizin. Bu müthiş direniş fotoğraflarından birinin sahibinin adını yazayım ama hayal kırıklığına uğrayacak arkadaşlar için peşinen söyleyeyim, yapacağım bir şey yok: Cafer Ashtiyeh. Nereden hatırlıyoruz bu ismi biz? 2017 yılında Dubai’de düzenlenen Arap Ülkeleri Gazetecilik Festivali’nde en iyi fotoğraf ödülünü vermişlerdi kendisine. Körler sağırlar birbirini ağırlar.

Son söz, Filistin’de bir grup çoluk çocuk haketmediği şartlarda yaşayadursun bu sinemasever yönetim uluslararası vakıflar ve örgütlerden aldığı yardımları kendi hayatlarını gönendirme için harcayıp günlerini gün ediyor.

YA BU FİLİSTİNLİLER SİZE NE YAPTI?

Tüm bunların ışığında baktığımızda, özellikle son 20 senede görsel propagandanın öneminin çok arttığını görüyoruz. Önceden birçok konunun gerçek mi yalan mı olduğunu anlamamız çok daha zordu. Bugün dakikalar içinde birçok haber yalanlanabiliyor. Buna rağmen propagandacılar da boş durmuyor hani. Onlar da daha profesyonel ekiplerle çalışmaya başladılar. Pallywood diye boşuna denilmiyor. Filistin yönetimi bu çabayı, zamanı ve finansmanı ülkede tiyatro ve sinemanın gelişmesine harcasa çok başarılı olabilirler. Kim bilir bir gün Oscar bile alabilirler.

Son söz, Filistin’de bir grup çoluk çocuk haketmediği şartlarda yaşayadursun bu sinemasever yönetim uluslararası vakıflar ve örgütlerden aldığı yardımları kendi hayatlarını gönendirme için harcayıp günlerini gün ediyor. Olan da Muhammed gibilere oluyor. Yahu sanki Filistinlilerin hayatlarında sorun yokmuş gibi film çekiyorsunuz, filme ne gerek var? Olanı olduğu gibi yansıtsan yeter. “Ya bu Filistinliler size ne etti?” diye sorası geliyor insanın. İsrail’le barış masasını tekmelemeye verdiğin enerjiyi halkı kalkındırmaya harcasan şimdiye orta ölçekli bir Ortadoğu devleti olmuştun. Ama tabii mis gibi milyon dolarları alıp hayatın tadını çıkarmak varken kim uğraşır barışla, müzakereyle?

Öte yandan, kuşkusuz İsrail’in de karnesi pekiyilerle dolu değil. Zaman zaman hükümetlerin maksadını aşan uygulamaları tepki çekiyor. Fakat bir de terör gerçeği var. Karşısında birden çok terör örgütü olduğunu ve bunlarla topyekün mücadele etmenin çok zor ve çok boyutlu olduğunu uluslararası arenada anlatma konusunda kısmen yetersiz kalıyor. Belki kendilerini geliştirmeleri lazım. Geç olmadan bir Jewylwood da sizden bekliyorum çocuklar.

Not: Yazıyı yazdıktan sonra Jewylwood kelimesini araştırdım. Meğerse Filistinliler de Pallywood kavramına karşılık Yahudiler için bu kelimeyi uydurmuşlar ama pek tutmamış. Bu da Yılmaz Erdoğan’ın unutulmaz “Vizontele” filmindeki “Şerefsizim benim aklıma gelmişti” repliğini hatırlatan bir an oldu.

KAYNAK: politikyol/L.Deniz Ertuğ





Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page