top of page

CORFU’da Yahudi geçmişine bir yolculuk…

Güncelleme tarihi: 6 Eki


ree
ree

Yaz başında İran’ın yıkıcı füze saldırıları kabusunu hep birlikte yaşadık.

Bu zorlu dönemden birkaç gün sonra, çok önceden planladığımız bir haftalık Yunanistan’ın Corfu adası yolculuğuna çıktık. Uçağımız savaş ortamından, ülke sorunlarından bir nebze uzaklaşmak, derin bir soluk almak isteyen İsraellilerle tıklım tıklım doluydu.


Önümüzdeki sırada kucaklarında birkaç haftalık bir bebekle genç bir çift oturuyordu uçakta. Sohbet sırasında bebeğin doğumu için İsrael’e geldiklerini, şimdi de sürekli yaşadıkları Corfu’ya geri döndüklerini öğrendik. Görevli olarak bulundukları Corfu’da yaşamaktan çok mutluydular. Ailelerini özlediklerinde birkaç günlüğüne ülkeye gelip yeniden Corfu’ya dönüyorlardı.


O genç çiftten Yunanistan’ın Corfu adasında günümüzde 80 kadar Yahudi yaşadığını, bunların 20 kadarının İsraelli olduğunu, tarih boyunca orada Yahudilerin yaşadığını ve bir zamanlar adanın kalabalık bir Yahudi nüfusuna sahip olduğunu öğrendik. 

 

O halde biz de bu tatilde Corfu’yu gezip tanımaya çalışırken, bir yandan da geçmişte oradaki Yahudi yaşamının izlerini sürmeye çalışacaktık.


O halde ilkin Corfu’nun konumunun Ege’de, o çok popüler 12 adası arasında yer almadığını söyleyeyim. Corfu Yunanistan’ın batı kıyısında, İyon denizinde, Adriyatik kıyılarına yakın, doğası, tarihi ve mimarisi ile gerçekten büyüleyici bir ada. Arnavutluk’a o denli yakın ki, tekne ile Arnavutluk’a günü birlik ziyaret mümkün…

 

Corfu’nun tarihi antik çağlara uzanır. Ada, Homeros’un Odysseia’sında adı geçen yerlerden biridir. Bu ada asırlardır farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış... Kimlerin egemenliği altına girmemiş ki; Bizanslılar, Venedikliler, Fransızlar ve İngilizler… Her biri kendi kültürünü bırakmış. Bu da Korfu’yu adeta bir açık hava müzesi haline getirmiş.


Bu nedenle Corfu tipik bir Yunan adasından çok, Batı kültür ve tarihinin izlerini taşıyor. Ve en önemlisi tarihin izlerini korumayı başarmış yemyeşil bir ada... Sokakları, caddeleri, evleri, geniş meydanlarıyla Venedik’i andırıyor. Corfu’nun başkentinin Yunanca adı Kerkyra... Kerkyra, Tepeler anlamına geliyormuş...

 

Başkent Corfu Town yani (Kerkyra), o denli iyi korunmuş ki, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almış. Dar sokakları, pastel renkli binaları, renkli panjurları, Venedik tarzı balkonlarıyla bir İtalyan kasabasını andırıyor. Ve her yerde, her tepede İtalyanlardan, İngilizlerden kalma şık binalar, köşkler, kiliseler, manastırlar…

 

ree

Old Town sokaklarından bir görüntü


Otelimiz Mon Repos Palace’ın hemen yakınında başlayan ve Corfu Town’a yani başkent Kerkyra’ya kadar uzanan, yüksek ağaçlarla kaplı çok büyük bir parkın adı da Mon Repos Parkı… Parkın içinde, şirin kafeler ve lokantalar yer alıyor.


Bu arada aslında bu yöreye Mon Repos adını veren bir köşkün, daha doğrusu küçük bir sarayın var olduğunu öğreniyoruz. O halde yeri gelmişken size anlatayım…


Mon Repos Sarayı

Mon Repos Sarayı 1820’lerde İngiliz valisi Frederick Adam tarafından yazlık konut olarak yaptırılmış. Daha sonra Yunan Kraliyet Ailesi’ne tahsis edilmiş. Bu sarayın en bilinen özelliği: Edinburgh dükü Prens Philip’in yani İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in eşinin, 1921 yılında bu sarayda doğmuş olması.


ree

Mon Repos Sarayı (Foto:Visit Corfu)

Burada da bir parantez açıp küçük bir tarihi bilgi daha vereyim…Prens Philip’in babası Kral I. Georgios’un oğlu Prens Andreas, annesi de İngiliz-Alman soylusu Battenberg Prensesi Alice’di… Philip’in doğduğu yıl Yunanistan çok çalkantılıydı. Yunan ordusu Anadolu’da hezimete uğramıştı. Halk kraliyeti suçluyordu. Philip’in babası Prens Andreas savaşın sorumlularından biri olarak tutuklandı ve kurşuna dizilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Ancak uluslararası baskıyla idamdan kurtuldu ve ailesiyle birlikte sürgüne gönderildi.


Henüz birkaç aylık bir bebek olan Prens Philip, bir gece işte bu Mon Repos Sarayı’ndan, gizlice, bir portakal sandığının içinde taşınarak bir İngiliz savaş gemisiyle Yunanistan’dan çıkarıldı.


Yunanistan’ın son kralı II.Konstantin (1940 doğumlu) bu sarayı yazlık olarak kullandı. Ancak bu dönem kısa sürdü çünkü 1967 yılında Yunanistan’da askeri darbe oldu, monarşiye son verildi ve son kral Konstantin ülkeden sürgün edildi.


Bu konuda bir de dedikodu anlatayım: Kral Konstantin yıllar sonra, 1990’da Yunanistan’a dönünce Mon Repos Sarayı dahil bazı mülklerin ailesine ait olduğunu iddia etti. Uzun tartışmalar sonucunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davayı inceledi, kraliyet ailesine maddi tazminat verildi ama mülkler geri verilmedi.


Günümüzde Mon Repos Sarayı, müze ve arkeolojik park olarak hizmet vermektedir. Bahçelerinde antik Corfu kalıntılarına rastlanabilir.


Doğal güzellikleri


Oldukça büyük bir ada olan Corfu aynı zamanda bir doğa cenneti. Adanın büyük bir kısmı yemyeşil zeytinliklerle kaplı. Masmavi koylar, altın renkli plajlar, huzur dolu köyler... En bilinen plajları arasında Paleokastritsa, Glyfada ve Sidari bulunur.


Özellikle "Aşk Kanalı" olarak bilinen Canal d'Amour turistlerin olmazsa olmazlarından biri... Oldukça dik bir yamaçtan aşağıya doğru inip ulaşılıyor. Tabii denizden de ulaşmak mümkün… Bu doğa harikası Canal D’Amour romantik bir efsaneye sahip: şöyle ki, bu aşk kanalında birlikte yüzen çiftlerin sonsuza dek birlikte kalacağına inanılır.

 

Denizden bahsetmişken şuna değinmeden geçmeyeyim: Deniz her yerde temiz. Deniz kıyıları herkesin. Yani halkın… Yerel Corfu halkı günün her saatinde arabalarıyla gelip yol kenarına park ediyor, kendilerini istedikleri yerden suya atıyorlar. Gün boyunca... güneş batana dek...


Tekne turları ile Corfu yakınındaki adalara geziler var. Biz sabah 8.30’da başlayan ve 11 saat süren Paxos, Antipaxos ve Mavi Mağaralar tekne gezisine katıldık


Tekne turları ile Corfu yakınındaki adalara geziler var. Biz sabah 8.30’da başlayan ve 11 saat süren Paxos, Antipaxos ve Mavi Mağaralar tekne gezisine katıldık.


ree

Mavi Mağaralar (Foto: N.Barokas)

Mavi Mağaralar Corfu’nun batı kıyısında yer alıyor. Deniz dalgaları kayaların içinde çok derin mağaralar oluşturmuş. Mağaraların içine tekne ile girdik. Güneş ışığı belli bir açı ile vurduğunda, suyun yansıması kayalarda parlak mavi ve türkuaz tonları oluşturuyor.


Paxos adası yakınında türkuaz sulara girdik. Paxos ile ilgili küçük bir bilgi vereyim. Netflix’te yayınlanan Ada ve Maestro veya İngilizce adı ile Maestro in Blue adlı diziyi seyrettiyseniz, bu dizinin çekimlerinin Paxos’ta yapıldığını söyleyeyim.



ree

Paxos Adası (Foto N.Barokas)

Hatırlarsanız müzik öğretmeni Orestis, Corfu’dan yola çıkıp yerel müzik festivalini devralmak için Paxos’a gelir. Orada 19 yaşındaki güzel Klelia ile tanışır. Yaş farkına rağmen arada büyük bir aşk doğar. Biz Paxos sahil şeridi boyunca uzanan küçük ve şirin lokantalardan birinde öğle yemeğimizi yedik.


ree

Paxos adasından yeniden Corfu’ya dönelim. Bu arada Corfu’nun yakınındaki adalarla birlikte 100 bin kişilik bir nüfusu olduğunu, bir de üniversitesi bulunduğunu belirtmeden geçmeyeyim.


Achilleion Sarayı

Adada keşfedilecek pek çok tarihi yapı var. Tepelerde gizlenmiş Bizans manastırları, doğayla tarihin nasıl uyum içinde olduğunu gösterir. Özellikle Achilleion Sarayı, Corfu’nun incisi sayılır.


ree

Achilleion Sarayı (Resim : Wikipedia)

Achilleion Sarayı, yemyeşil doğa ve deniz manzarasıyla çevrili bir tepenin üzerine inşa edilmiştir. Size bu saray hakkında öğrendiklerimi anlatayım… Achilleion Sarayı 1890 yılında, Avusturya-Macaristan İmparatoriçesi Elisabeth, nam-ı diğer Sisi, tarafından yaptırılmış.


Sarayın ismi ve teması, Yunan mitolojisinin en ünlü kahramanlarından biri olan Aşil (Achilles)’e ithaf edilmiş. Çünkü İmparatoriçe Sisi, antik Yunan kültürüne ve özellikle Aşil’in kahramanlığına büyük hayranlık duyuyordu. Böylece sarayın adı Achilleon oldu.


Achilleion, neoklasik ve antik Pompeii tarzında tasarlanmış hem mimari hem de heykelsi detaylarla dikkat çeken bir yapıdır. Sarayın bahçeleri, Aşil’e adanmış büyük heykellerle süslenmiş.

 

İmparatoriçe Elisabeth (Sisi), henüz 15 yaşındayken Avusturya İmparatoru Franz Joseph ile evlenerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun imparatoriçesi olmuştu. Güzelliğiyle tanınan Sisi, aynı zamanda özgür ruhlu ve melankolik bir kişilikti. Saray protokolünden kaçmak için sık sık seyahat eder, özellikle Akdeniz ülkelerine, en çok da Corfu’ya gidermiş.


Corfu, onun en çok sevdiği yerlerden biri olmuş, orada yalnızlığını yaşamış...  Oğlu Rudolf’un trajik ölümünden sonra psikolojik olarak daha da içine kapanmış ve Achilleion’u adeta kişisel bir sığınak olarak görmüş.


Ne yazık ki Sisi 1898’de İsviçre’de bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Sisi'nin ölümünden sonra Achilleion sarayı, Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından satın alındı. I. Dünya Savaşı sırasında hastane ve karargâh olarak kullanıldı.


Günümüzde Achilleion Sarayı, bir müze olarak halka açıktır ve Corfu Adası’nın en çok ziyaret edilen tarihi yapılarından biridir. Ama ne yazık ki saray onarımda olduğu için biz içini gezemedik…


Corfu kültürel bir geçiş alanı


Gördüğünüz üzere Corfu’nun diğer Yunan adalarından çok farklı bir yapısı, çok zengin bir tarihi geçmişi var. Corfu’daki Yahudi varlığını anlatmadan önce bu adanın tarihine değinmek istiyorum. Tabii ki çok kısaca… Böylece Corfu’nun çok kültürlü bir yapıya nasıl sahip olduğunu görebileceğiz…


Corfu (Kerkyra), stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca birçok uygarlığın ilgisini çekmiş. Antik çağda Yunan kolonileri tarafından yerleşilen ada, daha sonra Roma İmparatorluğu'nun bir parçası olmuş.

 

Uzun süre Bizans egemenliğinde kalan Corfu, 14. yüzyıldan itibaren Venedikliler, Fransızlar ve Britanyalılar tarafından yönetilmiş. Özellikle Venedik Dönemi (1386–1797), ada için kültürel ve mimari açıdan en etkileyici dönemlerden biri olmuş. Bu dönemde Corfu, Osmanlı akınlarına karşı bir sınır kalesi görevi görmüş.

On dokuzuncu yüzyılda kısa süreli Fransız ve İngiliz yönetimlerinin ardından, Corfu 1864’te Yunanistan Krallığı’na katılmış.

Bu üç yönetimin izleri, yani Venedikliler, Fransızlar ve Britanyalıların izleri Corfu’yu yalnızca bir ada değil, aynı zamanda bir kültürel geçiş alanı hâline getirmiş. İşte bu çok-katmanlı miras, Corfu’yu eşsiz kılıyor.

Corfu’da Yahudi geçmişi

Corfu, küçük bir ada olmasına rağmen Yahudi tarihi açısından derin ve dramatik bir geçmişe sahip. Yahudiler, Corfu’da en azından 12. yüzyıldan itibaren yaşamışlar. Zamanla iki farklı cemaat oluşmuş: Romaniot Yahudileri (Yunan kökenli) ve daha sonra gelen Sefarad Yahudileri (1492’de İspanya’dan sürülenler)


Bu iki grup bazen ayrı sinagoglar ve mezarlıklar kullanarak farklı kimliklerini korumuşlar. Corfu’daki Yahudi cemaati, özellikle Venedik ve İngiliz yönetimi dönemlerinde zaman zaman korunmuş, zaman zaman ise ayrımcılığa maruz kalmış.

 

Diğer Yunan ve Avrupa şehirlerinde olduğu gibi, Yahudiler ticarette ustalaşmışlardı; bu nedenle Korfu’daki Yahudilerin çoğunun tüccar olması şaşırtıcı değildir. Onların zenginliği ve ekonomik refahı, Venedik otoritelerinin çıkardığı kararlarla antisemitik eğilimlere ve zaman zaman yerel halkın düşmanlığına karşı korunmalarını sağladı.


Yahudi nüfusu Spilia adlı bölgede yaşardı. Spilia mağara anlamına gelir. Bu bölge, Velissariou, Paleologou ve Agias Sofias adlı üç paralel sokak arasında yer almaktadır. Bugün bile bu sokaklarda ve çevresindeki dar, güneş görmeyen sokaklarda kısa bir yürüyüş yapıldığında bu mahallenin neden bu adı aldığı kolayca anlaşılır. Sokağın genişliğini sizlere şöyle tarif edebilirim: Sokağın girişinde kollarınızı iki yana açarsanız, elleriniz binaların duvarlarına değiyor…Yahudi nüfusu bu sıkışık yerleşimde, çok katlı binalara sığınmak zorunda kalmıştı. Güneş ışığı mahallenin birçok kısmına ulaşmazdı. Temiz hava eksikliği, sağlıksız yaşam koşullarına yol açmış ve tüberküloz nedeniyle yüksek ölüm oranları görülmüştü.

 

1891 yılında meydana gelen şiddetli olaylar, Yahudi ayaklanmaları ya da “gezera” olarak bilinen dönüm noktasıdır. Sekiz yaşında Yahudi bir kız çocuğunun öldürülmesi üzerine, Orta Çağ'dan kalma ve ne yazık ki hâlâ varlığını sürdüren “kan iftirası” tekrar gündeme gelmişti. Yahudiler, Hıristiyan olduğu iddia edilen bu çocuğu öldürmekle suçlandı.


Öfkeli bir kalabalık Yahudi mahallesine saldırdı, evler yakıldı, hahamın evi taşlandı, mezarlık tahrip edildi. Polis mahalleyi kordon altına aldı, ancak durum öylesine kötüleşti ki bir ay sonra düzenin yeniden sağlanabilmesi için Korfu açıklarındaki İngiliz filosunun varlığı sayesinde anakaradan asker getirilmek zorunda kalındı. Bu olaylar sonucunda adadaki 22 Yahudi hayatını kaybetti. Bu olay birçok ailenin göç etmesine yol açtı. Bir dönem 6.000 kişi olan topluluk, 1941 yılına gelindiğinde yalnızca 2.000 kişiden oluşuyordu.

 

Ne yazık ki Corfu’daki Yahudilerin tarihi, 1944 yazında trajik bir dönüm noktasına ulaşır. Ada, Nazi işgali altındayken yaklaşık 2.000 Yahudi toplandı ve Auschwitz’e gönderildi. Corfu Yahudilerinden sadece 200 kişi hayatta kalıp, geriye dönebildi. Günümüzde, sinagogun yakınındaki bir meydancıkta bu olayın anısına bir Holokost anıtı bulunmakta.


ree

 Yahudi Mahallesinde Holokost Anıtı (Foto:N.Barokas)

Yahudi Mahallesi ve Scuola Greca Sinagogu

Corfu’da bulunduğumuz bir haftalık dönemde, bir Şabat günü, Yahudilerin bir zamanlar yaşadığı başkent Kerkyra’da bulunan ve tümüyle korunmuş Spilia mahallesini ve sinagogu gezmek üzere yola çıktık. Orası aynı zamanda, İbrani anlamına gelen Ovriaki olarak da adlandırılıyor.


ree

Yahudi Mahallesinde Bir Sokak (Foto: N. Barokas)


ree

Yahudi Mahallesinin dar sokaklarından biri

Öncelikle sizleri Spilia Yahudi mahallesinde yani Ovriaki’de küçük bir gezintiye çıkarayım…Ovriaki’nin daracık sokaklarında dolaşa dolaşa Velisariou 24 numarada yer alan sinagoga ulaştık. Günümüzde hâlâ ayakta olan ve ziyaret edilebilen Scuola Greca Sinagogu, II. Dünya Savaşı’nda ayakta kalan tek sinagog.


ree

Scuola Greca Sinagogu (Wikipedia)


ree

Foto: N.Barokas


ree

Bu sinagog 1680’lerde inşa edilmiş. Kapıda bizi sinagogun gabayı, başında kipalı bir bey karşıladı. İsrael’den geldiğimizi söylediğimizde daha da yakınlık gösterdi. Oranın Yahudi tarihini kısaca anlattı ve annesi ile babasının da Auschwitz’e gönderildiğini, ama hayatta kalıp Corfu’ya geri dönebildiklerini anlattı. Aron HaKodeş’i bizim için açtı. Sefer Tora’ları gösterdi, bazılarının da İsrael’e gönderildiğini söyledi. Bayram dönemlerinde İsrael’den bir rav Corfu’ya geliyor ve bu sinagogda bayram dualarını yönetiyormuş.


Corfu’lu yazar Albert Cohen


Sinagogun dış duvarlarından birinde bir kitabe var. Bu kitabede üç lisanda Yunanca, Fransızca ve İngilizce şu cümle yer alıyor: “Un enfant est né dans ce quartier et c’est ici qu’il a fait ses premiers pas. Cet enfant était Albert Cohen 1895-1981” Yani, “bu mahallede bir çocuk doğdu ve ilk adımlarını burada attı. Bu çocuk Albert Cohen’di 1895-1981.”


ree

Belki tanıyanlarınız vardır, ben açıkça tanımıyordum…Corfu’nun Ovriaki Yahudi mahallesinde doğan Albert Cohen, 1900 yılında ailesiyle birlikte Marsilya’ya göç etti… Corfu’ya yalnızca bir kez, 1908 yılında Bar Mitzvah töreni için dönmüştü.


Biraz daha araştırınca onunla ilgili şu önemli bilgilere ulaştım: Albert Cohen 1939 yılında Fransa'da yaşarken, Siyonist Örgüt'ün başkanı Chaim Weizmann’ın kişisel temsilcisi oldu. Nazizmden kaçan Yahudi mültecilerin Eretz'e ulaşmalarına yardım etti. 1940 yılında Almanya'nın Fransa'yı işgal etmesinin ardından Cohen Londra’ya kaçtı. Daha sonra uzun zaman Sohnut için çalıştı.1954 yılına kadar Uluslararası Mülteciler Örgütü'nde üst düzey bir görevde bulundu. 1957 yılında, kendisine teklif edilen İsrael Büyükelçiliği görevini reddetti. Çünkü artık edebi kariyerine odaklanmak istiyordu. Albert Cohen’in eserleri Fransız Akademisi tarafından ödüllendirildi.


ree

İşte o Şabat günü heyecan ve ilgiyle gezdiğimiz tarihi Scuola Greca sinagogunun dış duvarının birinde yer alan anı plaketi, Corfu doğumlu Albert Cohen’in kişiliğini ve eserlerini onurlandırmaktadır.


Bugün Corfu’da çok küçük bir Yahudi topluluğu var. Ama orada yüzyıllarca var olmuş Yahudilerin tarihleri Eski Kent Kerkyra’da, Ovriaki’de, adanın sessiz sokaklarında, mezar taşlarında ve arşivlerinde yaşamaya devam eder.


Bugün sakin ve turistik görünen Eski Şehir’in bazı sokaklarında, Velissariou, Paleologou ve Agias Sofias sokaklarında eskiden çocuk sesleri, ibadet şarkıları ve hayat dolu bir cemaat vardı. Corfu’nun Yahudi mahallesinde artık Yahudi yok... Ama taşlar, mezar yazıtları ve sinagogun sessizliği, hâlâ o geçmişi fısıldıyor bizlere. Bu da ziyaretçiye Corfu’nun sadece bir tatil adası değil, aynı zamanda bir hafıza mekânı olduğunu hatırlatıyor.


Linki tıklayarak Corfu’dan bir izlenim edinebilirsiniz. (Müzik: Konstantinos Agrilos)

Nelly BAROKAS

Fotoğraflar: Nelly&Yakup Barokas


İYT dip not :

İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.


Bir önceki yazımı okudunuz mu?

ree


ree

 

Yorumlar


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page