5. ALİYA YILDÖNÜMÜ! İSRAEL’DE 5 YIL!
top of page

5. ALİYA YILDÖNÜMÜ! İSRAEL’DE 5 YIL!



Happy Aliyah Anniversary! 5 years in İsrael!

‘Göç’ edenler bilirler ki herşeyi birkaç bavula sığdıramazsınız! 5 yıl önce bugün, hangi cesaretle olduğunu hala kestiremediğim o tek yön biletle yola çıkıp, ailelerimizi, dostlarımızı, sevdiklerimizi, çok emekle kurmuş olduğumuz evimizi, çok iyi yerlerde olduğumuz işlerimizi geride bırakıp, eşyalarımızı (ve anılarımızı!) bir konteynera sığdırmaya çalışıp, yeni hayatımıza, koskocaman bir maceraya çıktığımız gün!

İşte 5 sene önce o gün İYİ Kİ o cesareti bulup, içimizdeki o idealistlik, inanç ve cesaretle bilinmeyene, yeni hayatımıza uçabilmişiz.

Bu 5 yıl bana o kadar çok şey öğretti ki…

5 yıl önce çıktığımız bu yolda 2 kişiyken şimdi (yakında) 4 kişi olarak emin adımlarla ama hayata başka bir gözle bakmayı öğrenmiş, daha olgun ve daha farklı ve mutlu bir şekilde yürüyoruz!

Ne buraya tam olarak evimiz diyebiliyoruz ne de oraya gittiğimizde artık orada evimizmiş gibi hissedebiliyoruz… iki yerde ayrı iki hayat, iki evimiz iki farklı aidiyetimiz var sanki… Kendi kimliğini ve “ev”in anlamını aramak, hiç bitmeyen bir yolculuktur; özellikle benim gibi 2 eviniz olduğunuz hissediyorsanız..

Bu 5 yılda:

Farklı geçmişlere ve düşüncelere sahip harika insanlarla yollarım kesişti; yeni bir dil (hala yarım yamalak da olsa) öğrendim, yepyeni ve çok sevdiğim yepyeni bir sektörde bir kariyere başladım, belki 20 farklı ülkeden, kültürden geçmişten gelen insanlarla, hiyerarşiden çok uzak ve esnek bir çalışma ortamında çalışmanın ne kadar büyük bir zenginlik olduğunu, ‘verimli’ olabileceğini ve ne güzel işler çıkarabileceğini gördüm, CEO’larin CFO’larin da cocugunu okuldan almak icin veya ailesi ile vakit geçirmek icin erken işten çıkabileğini, ajandalarını bloke ettiğini ve bununla gurur duyduklarını gördüm, ailenin işinden önce gelmesinin ‘ayıp’ veya kariyerini engelleyecek durum olmayacağı bir iş hayatı işe tanıştım. 3 ayrı şirkette çalıştım, işimde yükseldim sevdim ve öğrenmeye devam ediyorum.

Yeni bir ev aldık ve kendi sevdiğim şekilde yavaş yavas düzenledim, düzenliyorum. ‘Anne’ oldum, eşimin harika bir ‘baba’ olusuna tanık oldum, bazen ‘annemi’ daha iyi anladım, yerli, yabancı yeni harika arkadaşlar edindim, bazılarıyla gerçekten ‘aile’ olduk. İnsanları farlılıklarıyla olduğu gibi kabul etmeyi ve öyle sevmeyi, daha fazla saygı duymayı, anlamayı ve desteklemeyi öğrendim. Yeri geldiğinde İsraelliler gibi kavga etmeyi, daha az içime atmayı, daha az çekinmeyi, bişey istiyorsam birilerinden görmesini beklemeyi değil, söylemek ve istemek gerektiğini öğrendim.

Bazen bürokrasiye ve dünyanın en teknolojik uülkesinde hala ‘manuel’ ve yavas yapılan işlere çok kızdım. Bolca piknik, mangal yaptım, kumlarda oynadım, uzuun yazların, sahillerin, senenin yaklaşık 300 günü parlayan güneşin tadını çıkardım, bazen de kalorifersiz evlerde çok üşüdüm, en kalın kazaklarımı giydim. Hiking, trekking yaptım, topraktan çilek, havuç, patates, agaztan limon, portokal topladım, hayvanları sevdim, besledim, doğayı öğrendim, bayramlarımızı kutlamayı, gelenekleriyle öğrenmeyi, kutlamayı sevdim, yeni yerler gördüm. İşime

bisikletle, elektrikli scooterla gittim, kuaförde saçımı yaptırmadan katıldığım düğünler, davetler oldu.

‘Özgür’, sokakta büyüen çocukları, özgür ve çoğu zaman mutlu gençleri, farklı ideallerini, hedeflerine koşuşlarını gözlemledim. Sokakta gezen, hatta ileri yaşlarda hala çalışan çokça emekli, yaşlı gördüm, engellilere verilen özel değeri gördüm. Devletine güvenen, seven ve onun için çalışan insanları tanıdım. Savaslar gorup, korkuyla sığınaklara koştuk, hem çok korkup hem de sığınaklarda insanların dayanışmasına, çocukların bununla ilgili eğitim almasına, bazı insanların kayıtsızca devletine güvenmesine tanık oldum.

Burdaki insanlarin ‘ani yaşama’ ve yarını yarın düşünürüz felsefesini, en zor anda bile sorulan ‘nasılsın?’ Sorusuna verilen ‘iyi olucak’ cevabını (ben henuz tam beceremesem de) cok sevdim ve altinda yatan sebeplerini anladim. Temizlik yapmayı, yemek yapmayı, kendi çöpümü atmayı, bazen boş da verebilmeyi, sıkıştığımda yardım isteyebilmeyi öğrendim. Daha çok yardım ettim, bazen de biraz sınırlarımı çizmeyi, gerektiğinde ’hayır’ diyebilmenin iyi bişey olduğunu öğrendim. Türkçe, İngilizce ve ibranice kelimeleri aynı cümle içinde kullandım!, Hatalar yaptım, onları sevmeyi düzeltmeyi ve her seferinde yola devam edebilmeyi ve hatta güçlenerek kolay kolay yılmamayı daha fazla öğrendim.

‘Özlem’ kelimesinin gerçek anlamını hissettim, hissediyorum, zaman zaman ‘yalnızlık’ zaman zaman ‘yorulmuşuk’ hisettim ama cok zaman kendi işimi kendim yapmaktan ve sonunda herşeyi kendim becerebilmiş olmaktan keyif aldım. Zamanla yönetimini, zamana cok şey sığdırmayı ve bunun beni dinç tuttuğunu gördüm. çok eğlendim, güldüm, kendime daha fazla değer vermeyi, sevdiğim şeyleri yapmayı hakketiğimi ve daha fazla yapabilmeyi öğrendim. Az olan bos zamanlarımın ve bazen bir kahve molası vermenin değeri bambaşka oldu. Daha az lüks ve hizmet beklemeyi, sıramı beklemeyi ve sıradan olmayı öğrendim. Hatta bazen basit ve doğal olanı aramaya hatta yeri geldiginde sevmeye başladım. Bazı egolardan ve yarışlardan sıyrıldım, bazi yüksek egolu insanlara sadece ‘gülebilmeye’ başladım. Ve bunlar sadece ilk aklıma gelenler…

Herkes gibi çok zorlu yaşanan ve bitmek bilmeyen ‘covid’ dalgaları uzakta olunca, seyahat kısıtlamalarıyla daha da fazla acıttı, ‘henüz’ yakalanmadan sıyrılmaktayız.

Havalimanlarında binlerce “merhaba” ve “hoşçakal”lar yaşandı, yaşanmaya devam ediyor çok özlenen aile üyeleri ve çocukluk arkadaşları ve dostlerın yeri ne kadar uzakta da olsan hep aynı kalıyor. O özlem hiç bitmiyor.

Bir ülkeden diğerine uçmanın sadece farklı bir yere, yeni insanlara alışmanın ötesinde aynı zamanda farklı iklime, dile, külture, anlayışa, beklenti ve rollere de uyum sağlamayı gerektirdiğini deneyimledim ve bunu sevdim.

Bir dostum, kardeşim (@tracytovim) ben o bilinmezliğe tedirginlikle yola çıkarken, ‘Merak etme, sen yaparsın çünkü Tanrı her zaman cesaret edebilenin, yanında olur ve sana yolunu açar’ demişti! Bunu cebime koydum ve hiç unutmadım, unutmuyorum, cesaret ettiğim herşey de dik durmayı istediğim sürece öyle de oluyor.

Bu yüzden bu deneyimlere, buradaki ‘mutluluğuma’, bu yolculukta öğrendiğim ve öğreneceğim değerlere her zaman minnettarım!

Bir çok göçmenin aksine ben artık Dünya’yı çok daha küçük buluyorum. Bugün buradayım mutluyum, seviyorum, benim icin ve ailem icin şu anda en iyisi bu gibi hissediyorum ama yarın ne olur bilinmez, başka yere gidilebilir mi, bir daha göç edilip yeniden başlanabilir mi, yine yeniden ev, iş, hayat kurulur mu? Bana göre-belki de, neden olmasın? Dünya küçük, bizde de her zaman yeniden başlama, her yere uyum sağlama, ayağa kalkabilme gücü varmış meğer…

Teşekkürler Israel, ikinci evim; bizi ‘evinize hoşgeldiniz’ diye karşıladığın, bana, bize iyi davrandigin, kucakladığın, karşımıza iyi insanlar, iyi şeyler çıkardığın, bizi koruduğun ve yaşattığın zorlu ama bir o kadar da güzel ve özel tam 5 sene ve bize kattıkların, katacakların için!

Nicelerine…

Melis Bahar Nufusi


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page