(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
İnsan kuş misali, bir orada bir burada… Uçağa bindik mi, birkaç saat içinde hooop dünyanın bir yerinde olup, başka dil ve kültür içinde yeni deneyimler tadabiliyoruz. Her yeni bir yere gidişimizde yeni anlar yaşıyor, anılar biriktiriyoruz. İlerleyen vakitte o anılar hatırımıza geldikçe bize mutluluk veya hüzün verebiliyor. Keşfettiğimiz o yeni yerleri yeniden ziyaret ettiğimiz zaman ufak nostaljiler yaşıyor, içimizde yine mutluluk veya hüzün yaşıyoruz.
Peki ya, yeni yerler değil de çocukluğumuzun, gençliğimizin veya hayatımızda mihenk taşı teşkil edecek dönemlerin geçtiği mekanlara uzun yıllar sonra yeniden ziyaret ettiğimiz zaman ne hissediyoruz? Yaşanmış anların ne kadarını anımsıyoruz? O mekanlarla yeniden temas ettiğimizde ne kadarı yeniden canlanıyor? Hatırlatıcı unsurlar neler sizce? Bu yazımda birazcık anılara ve anıların nasıl da bir “zaman kapsülü” gibi hatırlatıcı unsurların içine kaydolduğuna değinmek istiyorum… Zira hepimizin anılarımızı kaydettiğimiz kapsüllerimiz var, ve bir birinden çoooook da farklı değil!
Bilim -özellikle sinirbilim (neuroscience), anıların salt beyin hücrelerinde değil, tüm vücudumuzda kaydedildiğini ispatlamış. O halde hafızamıza kaydettiğimizi düşündüğümüz her şey sadece zihnimizde saklanmıyor! Peki ya nerede tutuluyorlar? Duygularımızda! Şöyle... Anılarımızı hatırlatan her tür uyaran içimizde bir yerde saklı kalmış duyguları yeniden bilinç seviyemize geri getiriyor… Bu uyaranlar bir koku, bir fotoğraf, bir mekân, bir ses veya bir melodi olabiliyor... Hatta bu bir kişi dahi olabiliyor… Bunlardan biri veya hepsi bizi alıp geçmişe -yakın ya da uzak geçmişe, anılara götürebiliyor; ve yaşadıklarımızı yeniden gözümüzün önüne getirebiliyor. Bazısı capcanlı berrak ve net olurken, bazısı ise bir sis perdesi arkasına saklanmış gibi, varlığı belli belirsiz… Ancak hepsinde ortak olan, içimizdeki duyguları yeniden canlandırması. İşte uyaran karşısında canlanan duygulardır bize o anları yeniden yaşattıran. Özetle, hatırlatıcı her tür unsur -fotoğraf, koku, müzik, vs., bizi geçmişteki o ana ve yaşadığımız duygularımıza sevk ederek o anı yeniden yaşatabiliyor, neşe hüzün veya özlem yaratabiliyor.
Anlatmaya çalıştığım, hatırlatıcı uyaranların bizi adeta bir zaman tünelinden geçirerek geçmişe götürebileceği olgusu. Ben bunlara zaman kapsülü diyorum çünkü anılarımızı, barındırdığı duygu düşünce ve davranışlarımızı sonsuza dek saklayan araçlar olarak görüyorum; aynı bilgisayarımıza takıp dosyalarımızı yedeklediğimiz elektronik bellekler gibi! Biz insanlar, ne balık hafızası kadar her şeyi unutan, ne de fil hafızası gibi tüm detayları kendinde koruyabilen varlıklarız. Unutma eğilimi taşısak da her şey hücrelerimize kaydoluyor, ki ancak hücrelerimize kaydettiğimiz kadarını belli anlar ve durumlarda bilinç seviyemize çağırabiliyoruz, deneyimlerimizi anımsıyoruz, ve duygularımızı yeniden içimizde hissedebiliyoruz.
Bu olgudan kısmen 26 Ağustos 2020 tarihli “Özledimmm”… mi dediniz? başlıklı yazımda bahsetmiştim; ve bir anı, kişiyi, mekanı veya tadı ancak bir uyaran aracı olduğunda özleyeceğimiz düşüncesini öne sürmüştüm. Tabii, bunu bilmek ne işimize yarayacak derseniz, çok doğru yaparsınız! Anılara ve geçmişe gitmek kısa süreliğine çok keyifli olabilir; ama bizi derin düşüncelere sevk etmesi ve geçmişte yaşamaya itmesi pek de istenilen bir durum değil. Özetle, her şeyi yönetmeye yeltendiğimiz gibi anılarımızı da yönetmeye ve onlardan fayda sağlamaya teşebbüs edemez miyiz? Çok da güzel edebiliriz! Ama nasıl?
Kendimden örnek vereyim… Çocukluğuma dair çok az anım vardır; 10 yaşıma kadarını hiç hatırlamam bile. Olayları değil yaşadığım duyguları hücrelerime kaydederim. Her duygunun arka planında tabii ki olaylar ve onun arkasında da koku, görsel, ses gibi hatırlatıcı unsurlar barınır. Örneğin bir şehirden aldığım bir şapkaya her baktığımda bana o seyahati, içimde hakim olan duyguyu, satan kişiyle yaşadığım etkileşim, bulunduğum ortam ve zamanı gözümün önüne getirir. Bugün sahip olduğum tüm giyim, aksesuar, araç gereç, vs. bana hayatımın çeşitli kesitlerini hatırlatma özelliğini taşır. Kim bilir; belki de bu nedenle eşyalarımdan çok zor ayrılabiliyorum!
Diğer yandan, hayatımın ilk yıllarını geçirdiğim Orkide apartman girişine bakarken yaşadığım evle ilgili tek bir hatıra kırıntısına sahip olmamamın bulunduğum mekanda tek bir hatırlatıcı unsurun var olmayışına bağlıyorum. Tabii, kabul ediyorum ki, anıları kaydetme şeklimiz keşfedilesi bir muamma! Ancak asıl vurgulamak istediğim, benim için en güçlü ve canlı hatırlatıcıların, hayatımda yer alan 3-5 kişi oluşu (o kişiler kendilerini biliyor!). Bu kişiler benim hayat hikayemi çok iyi bilen, derin paylaşımlarımız sonucunda beni bana yansıtan, kendimi dışarıdan objektif bir gözle görebilmemi sağlayan, ve geçmişte düşündüğüm, söylediğim veya deneyimlediğim bir çok önemli detayı kilit noktada bana hatırlatabilen kişiler. İşte ben onlara benim “zaman kapsülüm” diyorum; çünkü onlar kendi belleklerine benimle ilgili önemli bilgileri kaydediyorlar ve yeri geldiğinde “bak 3 sene önce böyle olmuştu, şöyle demiştin veya şunu yapmıştın” diyerek bilinç dışıma ittiğim detayları bilinç seviyeme taşıyabiliyorlar. Bir fil hafızasından çok balık hafızasına eğilimli biri olarak, benim için hayatımda eşi benzeri bulunmaz bir nimet, bir cevher, bir lütuf!
Bu nimet nasıl mı işime yarıyor? Bugün aldığımız her tür karar veya adım geçmiş deneyimlerimiz, düşünce şekillerimiz ve duygularımızla son derece bağlantılıdır. Bu bağlantı önemlidir, zira, geçmişini bilmeyen geleceğini tasarlayamaz gibi bir laf vardır. Ben de “geçmişini hatırlayan geleceğini sağlıklı tayin edebilir” diyorum.
Küçük bir not düşeyim ki, can dostlarım benim için birer zaman kapsülü olurken, ben de onların kapsülü görevini görüyorum. O derinlikte paylaşım ve dostluk karşılıklı bellek kaydına imkan sağlıyor. Eminim sizin de zaman kapsülleriniz vardır… Hiç düşündünüz mü... acaba kim onlar? Neler? Hangi unsurlar? Keşfetmeye var mısınız?
Benden bu kadar! Barcelona’dan sevgiler…
20 Ekim 2021
Comments