Ne kadar iç politikayla ilgili yazı yazmamaya çalışsam da bu köşemde, ülke öyle bir dönemecin eşiğinde ve öylesine bir kaoson içinde ki bu hafta da bu konuda yazmadan edemiyeceğim.
Ancak yine de ana ilkelerime (iç politikaya müdahil olmamak) bir nebze bağlı kalabilmek için yorum yapmadan size sadece bir dizi soru sormakla yetineceğim.
Öncelikle iki maddenin altını çizeyim:
1. Hukukçu değilim, öyle bir iddiam yok. Sadece kendini sağduyu sahibi sanan sıradan, ülkesini seven bir yurttaşım.
2. Sağcı veya solcu, eğer politik görüşünüz aynen Fenerbahçe- Galatasaray takımlarını tutar/nefret eder şekilde kalıplaşmış bir tarz ve zihniyette ise, zamanınıza yazık, okumayı hemen burada kesebilirsiniz.
Sorularıma gelince:
· Bir ülkenin sağlıklı işleyebilmesi ve ilerleyebilmesi için yasama, yürütme ve yargı kurumlarından her birinin bağımsız olması gerekir mi?
· Yargı kurumlarının bağımsızlığı insan hakları, azınlık hakları gibi temel hak ve özgürlükler için şart mıdır?
· Senatosu olmayan tek ve 120 kişilik bir meclisle yönetilen bir ülkede, 61 kişilik bir çoğunluğun, (sağ veya sol olması hiç farketmez), yasama, yürütme ve ayrıca yargıyı da elinde tutması demokrasiye ters düşmez mi, bir tür diktatörlük değil midir, ülke için sağlıksız olmaz mı?
· Meclisteki 61 milletvekili hem yürütmeden sorumlu bakanları hem de yargıdan sorumlu yargıçları kendileri seçerse buna diktatörlük denmez mi?
· Ülke yöneticileri dışardan gelen ses ve uyarılara, (ve bilhassa ABD’den gelenlere) kulak kabartmalı mıdır?
· Görevdeki maliye bakanının ABD ve bazı Avrupa ülkelerince boykot edilmesi ve o ülkelerin yetkilileriyle görüşme dahi yapamaması ülke çıkarlarına ters düşmez mi, ekonomiye zarar vermez mi?
· Ülke kalkınmasına, işsizlik sorununa ve milli gelire, yüksek katma değer yaratarak çok büyük destek veren hi-tech sektörünün uyarıları bizi endişelendirmeli mi?
· Yabancı yatırımcıların ülkeye yatırımlarını durdurmaları ve sermayelerini buradan çekmeye başlamaları politik kararlarımızı etkilemeli mi?
· Yolsuzluk ve rüşvet iddialarından hüküm giyip hapis yatmış bir eski bakanın, hukuken değilse de, etik olarak tekrar bakan olması yanlış olmaz mı? Bu durumda verilen mesaj yarının politikacılarına kötü örnek teşkil etmez mi?
· Eski ordu mensuplarının, gözbebeğimiz savaş pilotlarımızın, -istemeden de olsa- orduya politika karıştırmaları orduya zarar vermez mi?
· “Terör yuvası haline gelse dahi, bir bakan ‘bu Arap köyünü haritadan silmek gerekir’ şeklinde bir beyanda bulunma lüksüne sahip değildir, kollektif cezalandırma bizim normlarımızda barınamaz” dersek haklı sayılmaz mıyız? (Hele hele BDS gibi İsrael aleyhtarı örgütler -ki çok var bunlardan- devamlı aleyhimizde bir malzeme arayışı içindeyseler?)
· Vicdan, sağduyu ve ülke sevgisi ile parti disiplini çatışırsa birincisine kulak vermek daha doğru olmaz mı bizim seçip meclise yolladığımız politikacılar için?
· Gelişmiş ülkelerde Eğitim Bakanlığı her çocuğa standart bir eğitimi zorunlu kılar mı? Kılarsa Bakanlık bazı grupları bazı ana derslerden, (matematik, fizik, İngilizce gibi) muaf tutma lüksüne sahip değildir dersek günaha girmeyiz, değil mi?
· Her yurttaşın hak ve yükümlülüklerinin eşit olması şart mıdır?
· Halkın hemen hemen yarısını karşısına alan bir “reform” -veya bazılarına göre rejim değişikliği- çok haklı olsa/ görünse bile, uzlaşmaya varılmadan, yangından mal kaçırır gibi yürürlüğe konmaya çalışılırsa, milleti ikiye bölmez mi ve bu bölünme tehlikeli değil midir, ülkeye düşman yabancı güçleri iştahlandırmaz mı? İran, Hamas ve Hizbullah sevinçlerinden oynamaya başlamaz mı?
· Karşılıklı iki tarafın da egolarını, politik ihtiraslarını ve iskemlelerini kapı dışında brakarak bir uzlaşmaya, bir konsensusa varmaları millet için daha yararlı olmaz mı, hatta hatta şart değil midir?
· Devlet Başkanımızın önerdiği ve ayrıntılarını açıklayacağı önerilere uyun dersek bu bizi solcu, anarşist ve terörist yapar mı?
Eğer bu soruların çoğuna evet diyorsanız çok geç olmadan ve hukuk sınırları içinde kalarak siz de bir şeyler yapın derim. (Sonuncu soruya hayır derseniz darılmam ve üzülmem!)
Comments