Bu yazıyı özellikle Türkiye’deki WhatsApp dostlarım ile tanıdığım kimi self hating Jew’lara iletmek üzere hazırlıyorum – dolayısıyla İsrael’deki okurlarım için “yeni bir şey“içermeyecek…
Ne yazıktır ki, tek yönlü medya tarafınca beslenen çoğu WhatsApp dostlarım, sadece Gazze’de yaralanan ve ölen sivil halkın görüntülerini paylaşıyor – ancak neredeyse hiçbiri, 7 Ekim 2023 pogromuna yönelik bir gönderim yapmamıştı… Onu görselleriyle sadece ben sağlamak durumunday(d)ım! Ancak çok daha üzücü bulduğum, dindaşımız olan bir tanıdığımın „Açık Radyo“nun geçen haftaki bir programında, yalan-yanlış görüntüler içeren bir kakatürü, “haftanın karikatürü” olarak göstermesiydi! Ne mi vardı o kakatürde? Lübnan’ın simgesi olan bir sedir ağacının dallarından havalanan beyaz güvercinleri vuran bir İsrael tankı!
Ama bu kişilere buradan aktarmak istediğim o serzenişlerim değil – bunu kendileriyle o kakatürü çizmiş olana/yayımlandığı medya sorumlularına zaten ilettim… Altını çizmek istediğim, gerek Hamas/Hizbullah, gerekse kendileri tarafından gerçek ve sanal biçimde sömürülen “sivil halk” hakkında atıp-tuttuklarıdır.
Ne yazık ki İsrael’in bu çok cepheli savaşı, özellikle son günlerde Beyrut ve Hayfa gibi büyük kentlere sıçramıştır – dahası, bu satırları yazdığım anda (7 Ekim, saat 11:30), Gazze‘den (halen?!) atılmış olan bir roket, Ben Gurion Havaalanı’nın hemen yanındaki Kfar Habad köyü üzerinde (her zamanki gibi!) indirildi… İsrael Hava Kuvvetleri (İAF) da gene aynı saatlerde Beyrut’un belirli semtlerinde, önceden kararlaştırılmış binaların “münferit“ (bu eski sözcüğün Öztürkçe karşılığı ne yazık ki aynı anlamı vermiyor!) dairelerini vuruyor…
İşte aradaki fark budur, değerli WA’lılar, acınası shj’lar: İsrael’in üstün teknolojisi ve insancıl açılımıyla, düşmanlarının bilmezliği ve barbarlığından gelen uygulama farklılığı! Daha dün Alman basınına verdiği bir demeçte, İsrael’in Berlin’deki Büyükelçisi Ron Prosor, ülkesinin “silahlarını, sivilleri korumak” için; Hamas‘ın ise “sivilleri, kendi silahlarını korumak” için kullandığını demiş. IAF’un Gazze ve Güney Lübnan’da geniş arazilerde konuşlanmış teröristleri vurmadan, oralarda bulunan sivil halka kendi dillerinde sözlü ve yazılı olarak yöneliyor, o arazilerden derhal çekilmeleri uyarısında bulunuyor. Kent içindeki özgül hedef veya kişilere yönelik olan “nokta vuruşlar” ise, onlar kuşkusuz uyarısız biçimde yapıldığından, bu türden her uygulamada olduğunca hassas silahlar kullanılıyor.
Koşulsuz bir Netanyahu yandaşı olan Burgazlı bir tanıdığımın, “İsrael ordusu, dünyanın en hümanist askerlerinden oluşuyor!” dediğini anlattılar – kesinlikle gerçek payı olan, ayrallıklar kuralı bozmaz diyebileceğimiz bir saptamadır bu…
Ne var ki tüm bu önlemlere karşın, IAF’un uyarılara kulak vermeyen ve/veya vaktinde uzaklaşamayan sivil kişiler, böylesine yoğun saldırılarda yaralanıp yaşamlarını yitirebiliyorlar da… Öte yandan, evlerinin çatılarında rampalar, bodrumlarında tünel girişleri barındıran işbirlikçi kişileri “sivil halk” olarak tanımlamak, yanıltıcı olmaz mı?
“Yanıltıcı” demişken – “çoğunluğu kadın ve çocuk olan 40.000 kişi”nin öldüğünü açıklayan Hamas’a bağlı Gazze Sağlık Bakanlığı’nın gerçeği söylediği ne malûm? Yaşı tutanlar anımsayacaktır, 1967 savaşının ilk günlerinde yalan-yanlış bilgiler yayan Mısır/Suriye/Ürdün ordularına güvenerek, İsrael’in yerle bir edildiğini yazan Türk basını, bu bilgilerin tamamen düzmece olduğunu, ancak birkaç gün sonra öğrenmişti! Irkçılıktan uzak olarak, Arap halkının kalıtımsal olarak yalan söylemeyi yeğlediğini belirtirsek, I. Dünya Savaşı’ndaki kimi eylemlerini anımsatmış olmaz mıyız, bilinçli Türk halkına?
Son olarak, madem “sivil halk”tan söz ediyorsak – Oslo Antlaşmaları çerçevesinde Gazze şeridini 2005 yılında tamamen boşaltarak, kimilerinin daha sonra sınıra yakın kibbutz ve kasabalara yerleşmiş olanların sivil sayıldığını bilmiyor mu, WA’lı dostlar ve shj’lar? Oradaki halkın (bebeklerden 90’lı yaşlarındakilere!) 1200 kadarının, 4000’e varan Hamas teröristi ile takipçileri tarafından hunharca öldürüldüğünü, 252’sinin Gazze’ye kaçırıldığını, 101’inin halen rehine ve “canlı kalkan” olarak tutulduğunu unuttular mı acaba?
Öte yandan İsrael hükümetinin, kendi dar görüşlü kişisel çıkarları için ülkenin geleceğini düşünmeyen, kuşku duyulacak üyelerden oluşan sağlıksız bir koalisyon ile yürütüldüğü yadsınamaz. Halkın bu bakanlar kurulu ile kazanacağı hiçbir şey yoktur ve böyle bir ortak yönetimin sürmesini de aslen arzulamıyor… Ülkenin hükümette aşırılık yanlılarına değil, dahası geniş bir uzlaşıya gereksinimi var – ve bu da ancak demokratik yollarla seçilmiş, üst değerleri uyuşan, liberal ve dünyanın aydınlanmış ülkeleriyle saygılı bir ilişki sürdürebilecek parlamento ve bakanlarla mümkündür…
Şu sıralarda ister Gazze'de ister Lübnan'da olsun, sıradan insanlar, on yıllardır beslenmiş nefret duygularının ışığında, bir yıldır süren bu çok cepheli savaş için çok yüksek bir kişisel bedel ödediğinin farkına varmıştır. Kaldı ki, Alman FAZ gazetesinin İsrael editörü Christian Meier, ülkenin bu sancılı gününde Tel Aviv’den gönderdiği yazısında, “Gazze Şeridi, İsrael tarafından işgal edilen ve yerel Filistin yönetiminin zayıf olduğu ikinci bir Batı Şeria'ya dönüşebilir gibi görünüyor…” yorumunda bulundu. Dahası, “Bu arada Batı Şeria'nın bazı bölgeleri de minik Gazze'lere dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya: İsrael ordusunun düzenli olarak işgal ettiği militan yerleşim bölgeleri olarak…”
Gene Meier’in bugünkü yazısından öğreniyoruz – bu kez de koşulsuz bir Bibi karşıtı olan İsraelli gazeteci/yazar Ben Caspit, daha önce “İsrael!” olarak bilinen ülkesinin, 7 Ekim 2023’ten bu yana artık “İsrael?” olarak anıldığını öne sürüyor ki –doğruya doğru! – bu algı, dost olan dış ülkelerde de böyle yayılmaya başlıyor…
Ayıp ve yazık & yazık ile ayıp!
Robert Schild
Commentaires