top of page

Sözler




Sinagogda bir baba, Şabat sabahı dua ediyor. Tefila’da, Koenlerin halkı mübarek kılmak üzere Ehal Akodeş’in önünde durarak yüzlerini talitleriyle örttükleri bölümdeler. Koenler, 3000 yıldan fazla bir süredir aynı şekilde yaptıkları üzere halkı mübarek kılmaya başlıyorlar. Bu baba da o sırada kendi başını talitiyle örttükten hemen sonra aşağıdan bacağına bir el dokunuyor. “Baba; senin talitinin altına girebilir miyim?” diyor beş yaşındaki oğlunun genç sesi.



Adam oğlunu talitinin altına alıyor ve Koenler halkı mübarek kılarken oğluyla göz göze geliyor. Ve düşünüyor… Tanrı kısmet ederse, bir gün benim oğlum da benim gibi talitini başına çekecek ve o da talitiyle örttüğü kendi oğlunun yüzüne bakacak…


*


Bazen kendinizi, binyıllar boyunca uzanan bir zincirin bir halkası gibi hissedersiniz. Bazı ufak, ama etkili anlar vardır ki, bize geleneğin gerçekte ne demek olduğunu çok iyi bir şekilde anlatırlar.



Gelenek sadece borekas ve masapan değildir. Gelenek sadece prasifuçi ve çufletes de değildir (Ve düşünün şu anda bu sözcükleri okuyan kaç kişi, bunların ne olduğunu biliyor!). Gelenek, atalarımızın kültürel mirasını, ilk elden çocuklarımıza aktarmaktır. Gelenek “Babam bana şöyle demişti… o da bunu babasından öğrenmişti… zaten o da kendi babasından öğrenmişti…” diye devam ederek, “Tanrı bize Sinay’da Tora’yı verdi; benim o dönemdeki atamla doğrudan konuştu ve tüm bir ulusa Sesini duyurdu” diyebilmektir.



Yahudilerin Tanrı’ya inanmasının sebebi, “Bu kadar düzenli bir dünyanın, kozmik bir çorbadan sadece tesadüfler sonucu oluşmuş olma ihtimali çok düşük; hatta imkânsız” şeklindeki felsefi görüş değildir. Ya da bu sebep, bir misyonerin evlerimize gelip, dünyanın öbür tarafında meydana geldiğini iddia ettiği bir hikâye anlatması ve bizim saflıkla buna inanmamız da değildir. Yahudilerin Tanrı’ya inanmalarının sebebi, eli kılıçlı bir adamın “ya bize katılırsın, ya da ölürsün!” şeklindeki (gayet ikna edici!) teolojik tavsiyeye (!) uymaları ise hiç değildir. Yahudiler Tanrı’ya tek bir sebeple inanırlar: Çünkü Yahudiler, Tanrı’nın Bizzat Mısır’dan çıkardığı ve Sinay’da arada hiçbir aracı olmaksızın tüm halka doğrudan seslendiği Bene-Yisrael’in, büyük, büyük, büyük, büyük, büyük torunlarıdırlar. Dolayısıyla Yahudilikte “Tanrı’ya inanmak” terimi, “Tanrı’nın varlığına inanmak” değil, “Görünen manzara bize zor gelse bile Tanrı’nın sözlerine ve adaletine güvenmek” anlamındadır. Zira “Varlık” konusunda hiçbir şüphe zaten söz konusu değildir.



Tanrı’ya inanırız; çünkü bizler ebeveynlerin çocuklarına, “çocuklarının bilmelerinin önemli olduğu konularda kesinlikle yalan söylemediklerini” aksiyomatik bir prensip olarak kabul ederiz – ve Tanrı’nın en az 3.000.000 kişilik bir topluluğa doğrudan konuşması, onları dünya ile ilgili planının seçilmiş araçları yapması, elbette “çocukların bilmelerinin önemli olduğu bir konu”dur.



Bu hafta Devarim kitabının ilk peraşasına başlıyoruz. Bu kitabın Yunanca çeviride aldığı isim olan Deuteronomy, “tekrar” sözcüğüyle bağlantılıdır. Moşe, hayatının son beş haftasında, halka Tora’nın ve Bene-Yisrael’in o zamana kadarki ortak tarihinin bir tekrarını yapmıştır.



Tanrı’nın Sözü olarak, Tora’daki tek bir nokta bile gereksiz ve fazladan yazılmış değildir. Belki de Moşe’nin bu tekrarı yapmaktaki amacı, Yahudiliğin en temel hayat kaynağını halka öğretmektir. Bu kaynak, anne-babanın, çocuklarına Yahudiliği, tıpkı kendi anne-babalarından almış oldukları gibi aktarması prensibidir. Zira Yahudiliği 3333 yıl boyunca hiç kopmayan bir zincirle, babasının taliti altına girip onunla göz göze gelen küçük çocuğa kadar ulaştıran, işte bu aktarımdır.



Not: Bu hafta, Or Sameah eğitim kurumlarının sitesinden aldığım ve bundan yirmi yıl önce İstanbul’da sinagoglarda dağıtılan Haftanın Peraşası broşüründe yer verdiğim bu kısa yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page