top of page

Leo Frank’ın Linç edilmesi



“Beni sözlerinle vurabilirsin, beni gözlerinle kesebilirsin, nefretinle beni öldürebilirsin, ama yine de hava gibi yükseleceğim.”

Maya Angelou




Amerika Birleşik Devletleri’nde, yok öyle asırlar önce değil, topu topu bir yüzyıl önce, bir Yahudi’nin, hem de Ivy League üniversitlerinden birinden mezun bir Yahudi iş adamının, hem de eğitimli kocaman bir güruh tarafından linç edilmiş olduğu aklınıza gelir miydi hiç? Sizleri bilmem ama, benim gelmezdi! Sıkı durun, öyküyü okudukça iyice şaşıracaksınız, ben şaşkınlığımı hala üzerimden atabilmiş değilim.


Leo Frank’ın idam cezası müebbete indirilince binlerce insan son derece korunaklı hapishaneyi bastı, tek bir kurşun sıkmadan Leo Frank’ı kaçırdı, sürükleye sürükleye ormanlık alana götürdü, bir güzel dövdü ve meşe ağacına astı. Henüz 31 yaşındaydı.


Leo Frank’ın hazin öyküsü bana iki şeyi çağırıştırdı: Birincisi Alber Camus’nün “Yabancı” romanından, "Yıllardır ilk defa bu aptalca ağlama isteğini duydum, çünkü bütün bu insanların benden ne kadar nefret ettiğini hissedebiliyordum," cümlesini, ikincisi de Harper Lee’nin ‘BülbülüÖldürmek’ adlı ölümsüz eserini.


Bülbülü Öldürmek neden günahtır?

Bülbüller bizi eğlendirmek için şarkı söylemek dışında bir şey yapmaz. İnsanların bahçelerindeki bitkileri yemezler, mısır ambarlarına yuvalanmazlar, tek yaptıkları iş bize içlerini dökmektir. İşte bu yüzden bülbülü öldürmek günahtır.


Harper Lee’nin 1960 yılında yayımladığı çığır açan romanı “Bülbülü Öldürmek” neden önemlidir?


Bir kere, Leo Frank’ın öyküsü ile örtüştüğü ve de bugün hala ABD’de devam eden kutuplaşmayı ve önyargıları gözler önüne serdiği için. Bir “zenci”nin haksız yere suçlanması üzerinden gelişen olaylar; önyargılar, riyakârlık, sınıf ve ırk çatışmalarıyla beslenen küçük Amerikan kasabasının sınırlarını aşıp, insanlar arası ilişkide adaletin ve dürüstlüğün önemini anlatan evrensel bir hikâyeye dönüşür. Tek bir toplulukta veya bireyde iyi ve kötünün nasıl bir arada var olabileceğini araştırır.


Kitap 1961 yılında Pulitzer Ödülü’ne layık görülmüştür. “Bülbülü Öldürmek” salt ırkçılık üzerinden yorumlanan bir kitap olarak düşünülmemeli; yaşanan bunca trajik olaylara karşı “kapalı ve kör olan” insanların sıradanlaşmasını; “Önyargılı” olmadığını düşünen kitlelerin içten içe bu önyargıyı benimsemelerinin vahim sonuçlarını düşündürtmeli…


Peki, nedir Leo Frank’ın başına gelenler?


ABD’nin Georgia eyaletindeki Atlanta’da dayısına ait kalem fabrikasının şefiydi Leo Frank. Varlıklı ve eğitim görmüş bir aileye mensuptu. Aynı fabrikada saat ücretli çalışan 13 yaşındaki Mary Phagan'a tecavüz edip öldürmekten suçlu bulundu. Duruşması, mahkumiyeti ve temyizleri ulusal ilgi gördü.


Leo Frank hep “suçsuzum” diyordu, hatta linç edilirken bile.


Davayı dikkate değer kılan şey, suçlamanın esas olarak ve yalnızca Frank'in sözde suç ortağı siyahi hademe Jim Conley’in ifadesine dayanmasıydı. Conley'e göre Frank, arzularına direndiği için “küçük Mary”yi öldürmüştü. “Zaten,” demişti Frank’ın sünnetli olduğuna atıfta bulunarak, “diğer erkekler gibi inşa edilmemiştir," ve bu nedenle, o zamanlar yaygın olarak sapkınlık olarak görülen bir oral seks manyağı olduğunu da ifadesine eklemişti.


Tamamen beyazlardan oluşan jüri Leo Frank’ı suçlu bulmuş ve yargıç Leonard Roan ölüm cezası vermişti. Medyanın da teşviki ile halkın büyük çoğunluğu küçük kızı Leo Frank’ın öldürdüğüne kesin kez inanmıştı. Frank'in avukatları karara itiraz etmiş, bu arada, Atlanta Reform sinagogu hahamı David Marx, üç güçlü kuzey Yahudisinden yardım istemişti: Yaklaşık 18 ay boyunca The New York Times, hikâyeye büyük ilgi göstermişti. Haberlerin çoğu, hüküm giymiş adamı temize çıkaracak yeni kanıtları ortaya çıkarmak için tutulan gösterişli bir özel dedektif olan William Burns tarafından üretiliyordu. Times'ın yazıları asla savcılığın yorumunu içermiyordu.


Gazetenin davayla ilgili 33 makale ve beş başyazı yayınladığı Aralık 1914'e gelindiğinde, "Georgialılar Frank İçin Yalvarmaya Çağırdı" ve "Georgia'nın Tuhaf Adaleti" gibi başlıklar altında artık bu mesele ülke çapında bir saplantı haline gelmiş, diğer büyükşehir gazeteleri, dergileri ve film yapımcıları Times'ın izini sürdükçe, bu bir célèbre davası (ilgi çeken dava) haline gelmişti.


Aradan bir süre geçtikten sonra karara kuşku ile yaklaşan vali, Leo Frank’ın cezasını idamdan müebbet hapise indirince, medyanın da kışkırtmasıyla galeyana gelen koskoca bir güruh sıkı güvenlik önlemleri ile korunan hapishaneyi basmış, tek bir kurşun atmadan Leo Frank’ı kaçırmış, 150 mil uzağa Mary’nin oturduğu kasabaya götürmüş, önce bir güzel dövdükten sonra meşe ağacına asarak oracıkta linç etmişti. İşin daha da ilginç tarafı bu güruhun eğitimli, üst sınıf bireylerden oluşmasıydı. Olmaz olmaz demeyin, oldu işte!


Shakespeare’in ünlü eseri “Venedik Taciri” nde Shylock’un dediği gibi,


“Bize iğne batırsan, biz de kanamaz mıyız? Bizi gıdıklarsanız gülmez miyiz? Bizi zehirlersen ölmez miyiz? Ve eğer bize zulmedersen, intikam almaz mıyız?”


Leo Frank’ın linç edilmesinin de elbette sonuçları oldu. Amerika’da 1913 Eylülü’nde Bnai Brith tarafından kurulmuş olan ADL (Iftira ve Inkarla Mücadele Birliği iyice güçlendi, Georgia eyaletinde 300.000 olan Yahudi nüfusun yarısı evlerini terketti.

















Etiketler:

Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page