Geçtiğimiz haftalarda Avrupa’nın iki ülkesinde, “Allahü ekber” çığlıklarıyla cinayetler işlendiğini gördük... Bunların ilkinde, sınıfında Hz. Muhammed hakkında çizilmiş karikatürleri tartışan bir lise öğretmeni Paris’te katledildi, ardından Nice’deki bir katedralde üç kişi; diğerinde ise Viyana sokaklarında tesadüfi olarak dört kişi öldürüldü ve onlar gibi otuza yakın masum insan, kısmen ağır olarak yaralandı.
Şurası kesindi ki bu akıl almaz cinayetler, işlendikleri ülkelerde en ağır sözlerle lanetlenecekti... Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron ile Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz da, anlamlı birer mesaj veren konuşmalarıyla bir yandan övgü, öte yandan eleştiri topladılar.
Son birkaç yıl içinde Fransa’da oluşmuş değişik İslam kökenli terör olayları üzerine Macron, bu din mensuplarının “derin bir kriz” yaşadıklarını söylüyordu zaten... Bu düşüncesi, Müslümanlığı küçük düşürmeye yönelik değildi elbet. Tam tersi – Macron’un dile getirmek istediği, İslam kisvesi altında işlenen cinayetlerin bizzat bu toplumun saygınlığını yerle bir ettiği gerçeğiydi. Ancak bu söylemi, gerek Fransa’da gerekse dünyanın dört bir yanında yaşamakta olan Müslümanlar tarafınca değişik ağırlıklarda eleştirildi. Buna yanıt olarak Macron şu iddiada bulunacaktı: “Korku, taraf değiştirecek: Fransa’nın değerlerini/ilkelerini idrak edenler, Cumhuriyet’in koruması altında olacak, etmeyenler ise korku içinde yaşamak durumunda kalacaklardır artık!” Bunun anlamı da, Hz. Muhammed karikatürlerine kızanların kabul göreceği -onlara karşı ölümcül eylemlere girişenlerin ise, en etkin biçimde takip edileceği olsa gerek... Bu bağlamda Macron’un Recep Tayyip Erdoğan hakkında çizilmiş ve Charlie Hebdo dergisinin kapağını oluşturan karikatüre de kızdığını ümit etmek isteriz!.. Ne yazık ki, bu konuda bir eleştirisini duymadık...
Avusturya Başbakanı Kurz ise faklı bir durumdaydı. Onun ülkesinde Müslümanlara karşı alenen hiç bir sözel/görsel saldırı olmamış, kaldı ki Avusturya’da onyıllarca hiç bir terör eylemi oluşmamıştı... Gene de, gözü dönmüş bir Müslüman militan, Viyana’nın göbeğinde kılını kıpırdatmadan nice cinayetler işledi!
Böylesine sakin bir ülkenin genç Başbakanı’nın halkını “mücadele”ye çağırması ise olağan dışı görülebilir mi? Görülemez -çünkü bu mücadele, barışa inanan kişilerin, savaş isteyenlere karşı olacaktı... Dikkatinizi çekeriz - burada Hristiyanlık veya Müslümanlıktan asla söz edilmiyor, keza göçmenlere karşı çıkmayı görev bilmiş popülist sağcılara da hak vermiyor Kurz. Sadece barışseverleri, kendilerine has silahlar ile teröre karşı çıkmaya çağırıyor: Kurumları hak ve hukuk düzeniyle, halkı ve entellektüelleri ise sözleri/yazılarıyla -ve en önemlisi “halk”ın içinde, Avusturya’da da az sayıda bulunmayan Müslümanlara da aynı görevler düşmektedir .
Umudumuz, gerek Hristiyanlarda, gerekse Müslümanlarda aklın/mantığın, beyni dönmüş köktendinci ölümcül eylemlere hakim olabilmesidir...
Comments