top of page

Israel Bayrağı ve Bağnazlık…




Son günlerde değişik sosyal medya ortamlarında, haredi kılıklı bazı kişilerin İsrael bayraklarını asıldıkları yerlerden söktüklerini, yerlerde sürüklediklerini, dahası yaktıklarını dehşetle izliyoruz. Bundan öte, kimi sağ görüşlü ve/veya kökten dinci siyasetçiler de Şoa’yı anmanın gerekli olmadığını dile getiriyor, Eretz İsrael’i tanımadıklarını açıktan açığa yineliyor!


Özellikle ikinci iddia, hiçbirimiz için yeni değil ve aslında bugüne dek pek de ciddiye alınmıyor, daha ziyade aşırı Neturei Karta cemaati ile özdeşleştirilerek, “marjinal” olarak sınıflandırılıyordu…


Ne var ki daha çok 29 Aralık 2022’de bölük-pörçük bir sağ koalisyon olarak kurulan 37. İsrael Hükümeti döneminde ve özellikle Yom haŞoa’nın arife günlerinde başlayarak artış göstermiş olan bu türdeki açıklama ve eylemlerin “bu hükümetten cesaret alarak” yapıldığını savlayanlar varken, bu düşünceye katılanların gittikçe çoğaldığını görüyoruz.


Bu bağlamda bazı internet portallarında çıkmış olan ateşli tartışmalara, İsrael dışında yaşamakta olan kimi bilge dostlarımız bile –“platonik” olsa da– katılmadan edemiyor ve örneğin “Tzioni Datiler”in varlığını ileri sürerek, bu yüz kızartıcı eylemleri “tüm haredilere” mal edilmemesi gerektiğinin altını çiziyorlar. Bu da hiç kuşkusuz sakıncalı bir genelleştirmeyi önlemeye yönelik, yerinde bir yorum olup, araştırılmaya değer…


Bu yılın başında 94 yaşında yitirdiğimiz Avusturyalı Şoa kurtulanı, aktivist ve gazeteci dostumuz Karl Pfeifer’in, bir arkadaşıyla birlikte 1999 yılında yayımladıkları Bruderzwist im Hause İsrael (“Beit İsrael’de Kardeş Kavgası”) kitabında öne sürdükleri bazı gerçekler, ne yazık ki günümüzde kat kat çoğalmıştır. Bu kısa köşemizin çerçevesine o ilginç kitabın özetini dahi sığdıramayız – burada sadece Theodor Herzl’in 1896’da kaleme aldığı Der Judenstaat (“Yahudi Devleti”) adını verdiği başyapıtının 75. sayfasında yer alan “Dil” ve “Teokrasi” bölümlerindeki şu kısa alıntılarla yetinelim:


“Kendimizi artık sadece baba inancımıza göre bir birlik olarak görebiliyoruz…

O halde, eninde sonunda bir teokrasimiz (din devleti) mi olacak?

Hayır!

İnanç bizi bir arada tutuyor – bilim ise bizi özgür kılar…

Bu nedenle din adamlarımızın teokratik iradelerinin ortaya çıkmasına asla izin vermeyeceğiz. (…) Onları mabetlerimizde tutmayı bileceğiz. (…) Din adamları, güzel işlevlerinin gerektirdiği ve hak ettirdikleri kadar onurlandırılacaktır. Onlara değer veren ve maaşlarını ödeyen devlette söz sahibi olmaları doğru değildir, çünkü bize dış dünyada olduğu gibi, içeride de sorun çıkarabilirler.”


Hiç kuşkusuz Herzl’in öngörü ve (örn. sf. 76’daki “beyaz zemin üstünde yedi altın yıldızlı bayrak” – dahası, “sadece profesyonel bir ordu” gibi) önerilerinin bir bölümünün günümüzde gerçekleşip yer al(a)madığını biliyor ve bunu elbette ki onaylıyoruz… Öte yandan, din erki için dile getirdiği “…devlette söz sahibi olmaları doğru değil…” şeklindeki saptamasının günümüzdeki gibi ayaklar altına alınacağını, keza aydın İsrael halkının bu gelişmeyi gözyaşlarıyla izleyecek durumda bırakılacağını hiç ama hiç düşünemezdi, laik düşünür Theodor Herzl!


Şu gerçeği artık herkes kabullenmelidir: İsrael’in bugün karşı karşıya kaldığı en büyük sorun, yargı erki konusundaki siyasi ikilem, hatta aşırı milliyetçilikten de öte, dini bağnazlık içine sığınmış olan ve gittikçe artan nüfustur – o kadar ki değerli bir dostumuz, hiç şaka yapmadan, “yarın, iki yeni haredi aileyi geçindirmek için daha fazla çalışmam gerekecek” demeden edemiyor…


Bu üzüntümüzü, Karl Pfeifer dostumuzun kitabının girişine Fransız düşünür Denis Diderot’nun 1865’te yayımladığı Encyclopédie’sinin şu alıntısıyla noktalayalım: “Bağnazlık, batıl inançlardan kaynaklanan, sadece utanç ve pişmanlık duymadan değil, hatta bir tür sevinç ve tatminle saçma, haksız, acımasız eylemlerde bulunmaya yol açan kör ve tutkulu bir gayrettir.”


İsrael bayrağının daha nice 75 yıllar boyunca dalgalanması dilekleriyle…




Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page