Ah şu noktalama işaretleri!...
Ne çok kullanırız...Yazarken kullandığımız gibi konuşurken, ses tonumuz birer noktalama işaretidir adeta.
Noktayı hiç sevmem. Zira nokta bir sondur. Halbuki sona vardığımızda artık yapılacak birşey yoktur. Her bitiş bir başlangıçtır. Nokta dediğin anda, yeni gelen yenidir. Bir kez akmaya görsün derenin suyu asla aynı su olmayacaktır.
Virgül sevimlidir, devam et der. Yılma yorulma harekete geç. Haydi hareket et, yaşam sürsün der.
Üç nokta yanyana hayal et diyor bana. Devamını sen bul. Üç noktayı görür görmez şöyle bir dururum. Ne yapmam gerek araştırmak mı? Düşünmek mi? Üç nokta sanki sorumluluk yükler görüldüğü anda.
Sevinmeyi, hayret etmeyi sevdiğimden midir bilmem ünlem bana hep göz kırpar. Her türlü duygudur ünlem. Duyguların dışa vurmasıdır. İçimize attığımız en ufak şeyin gün gelir bizi bulacağını düşünürsek varsın ünlemler olsun hayatımızda.
Gelelim en tehlikeli noktalama işaretine. Soru işareti. Sormak ve sorgulamak tehlikeli sular... Öğrenmenin ilk şartı soru sormaktır der bilgeler. Soran çocuk öğrenir, soran yetişkin gelişir. Öte yandan sormak bir güvensizliktir. Soru işareti aynı arı dolu bir kovanı karıştırır gibi beynimize çomak sokmaktır. Sonra da ayıkla pirincin taşını. Öyle miydi böyle miydi? Konfor alanından uzaklaş ve kendinin ötesine git. Hazır mısın yüzleşmeye? Hazır mısın hoşuna girmeyeni duymaya? Hazır mısın gerçeği duymaya? Çoğu zaman bu hazırlık aşaması alacağımız cevaptan çok daha uzun sürer. Bazen bir ömür yetmez gerçekler ile karşılaşmaya.
Bundan daha da kötü senaryo sorgulamaktır. İnsanoğlu hiç de hakkı olmayanı yapar. Başkalarını sorgular. Acımasızca, bilmeden, tartmadan neyin nasıl yaşandığını görmeden sorgular karşısındakini. Halbuki önce biraz kendini sorgulasa neler bulacak neler kendi bahçesinde Başkalarının doğruları ile kendi doğruları eşleşmediği zaman ilk sorguladığı karşısındakinin bakış açısıdır. Hiç ivedilikle, kendi hatalarını veya sorumsuzluklarını kabul edip harekete geçeni gördünüz mü?Pek nadir. Genellikle hatalarımıza ama ile başlıyan cümleler ile başlar, sorumluluğu karşımızdakine yükler kendimizden sıyrılırız. Böyle yapmakla rahatlarız. Çünkü yaptıklarımızın “ama”sı vardır.
Ve unuttuğumu sandığınız tırnak işareti. Onu sona bıraktım.Çünkü tırnak işaretinin içini doldurmak hiç de kolay değil. Vurgulamak istediğimizi gerçekten düşünüp doğru karar vermek için tecrübelerimizi konuşturmalıyız. Zira sürekli tırnak işareti kullanmak pek de akıllıca değil. Değerini yitirir. Tırnak işareti bir nev’i sesimizin tonudur.
Her an birşeyleri vurgulamak bizi didaktik yapar. O zaman da sanki iletişimin eşitsizliği ile karşılaşırız. Öğrenen ve öğreten durumu gelişir. Halbuki iletişim eşitlik kuralları geçerli olduğu zaman anlamlı olmuyor mu?
Hayatımızın içinde, virgüller ile devamlılığı, ünlemler ile duygularımızı dışa vurabilmeyi, soru işaretleri ile gelişebilmeyi ama sorgulamamayı öğrenirsek çok daha mutlu olacağımızı düşünmekteyim.
Noktaların sizi üzmemesini, üç noktaların hayalleriniz için gerek rüzgarı estirebilmesi dileği ile....
Comentários