top of page

Bugün Uçuyoruz!



“Daha yükseğe uçabilir miyim? Daha uzağa uçabilir miyim? Dahası var mı?”

Martı Jonathan Livingston







Martı Jonathan Livingston Amerikalı yazar Richard Bach tarafından 1970 yılında bir martının hayatını anlatarak bize kendi sınırlarımızı aşabileceğimizi söyleyen, ders vermek amacıyla yazılmış masal türünde bir kitaptır. Sürüdeki diğer martıların yaptığı gibi yem bulmak için uçmak yerine, hızlı ve akrobatik uçmayı seçen bir martının hikâyesini anlatan kitap, 10.000 sözcükten daha az olmasına rağmen kurgu ve kurgu dışı kitaplar arasında hep en çok satan oldu. Neden? Uçmak öteden biri bir rüya, kuşlara özenti olmanın ötesinde, göğe, cennete yükselme tutkusuydu. İnsana özgü bir arayış olmuştur hep uçmak. Hatta Yunan Mitolojisine de konu olmuştur. Balmumundan kanatları ile Ege denizine düşüp ölen İkarus ve onun yasını tutan baba Daidalus’un hikâyesi bugüne kadar uzanmıştır. Uçmak demişken İkarus’tan söz etmeden geçmek olmaz.

İkarus ve Daidalus’un Kaçışı

Daidalus, oğlu İkarus ile birlikte labirentte bir süre mahkum olarak kalmıştır. Yine bir süre sonra, Daidalus’un aklına balmumu ve tüylerden, tıpkı kuşlarda olduğu gibi kendilerine kanat yapma fikri gelir. Çünkü labirentten uçmak dışında başka türlü kaçamayacaklardır. Aklına gelen bu fikri uygulamaya koyan Daidalus ahşap bir sistem üzerine kuş tüylerini yerleştirir ve onları balmumu ile destekler. İki çift kanat en sonunda hazır olur. Birini oğluna diğerini ise kendisine takan Daidalus artık kaçmak için hazırdır.

Daidalus uçmadan önce oğluna, çok alçaktan uçarsa denize düşeceğini, çok yüksekten uçarsa güneş ışınları yüzünden kanatlarını kaybedeceğini söyler. İkarus’u dengeli bir şekilde uçması gerektiği konusunda sıkı sıkı tembihledikten sonra ikisi de uçmaya başlarlar.

İkarus uçuşu sırasında babasının sözlerini unutur ve dengeli bir uçuş gerçekleştirmez. İkarus ya başarısından dolayı, ya hava sarhoşluğu nedeniyle ya da uçmanın verdiği özgürlük hissiyle daha da yükseğe uçmaya başlar. Genç adam öyle yükselir ki, Güneş Tanrısı Helios bunu kendisine karşı bir saygısızlık olarak algılar. Güneş ışınları İkarus yükseldikçe balmumunu eritir ve kanatlarını yakmaya başlar. Bunun üzerine İkarus tepetaklak olur ve hızla denize düşer, boğularak ölür.

İkarus’un Ege Denizi’nde bir yere düştüğü ve orada öldüğü rivayet edilir. Düştüğü söylenen deniz, İkaria Denizi ve oraya yakın olan adanın adı da İkaria Adası olarak kalmıştır.







Deidelus ve İkarus’un uçuşu: Gurur ve düşüş!


Uçmak denen bu büyük adrenalin arayışı, rüyaları, hayalleri şekillendirip durdu. Bugün uzaya giden sondalar, uzay araçları, hep tutkuların sonucu ortaya çıkmıştır. Buluşların, gelişmelerin, ilerlemenin öncüsü olan hayaller, mitolojik hikâyeler eninde sonunda gerçeğe dönüşmüyor mu?

Gelelim bizim Martı Jonathan Livingston’a!

Bütün martıların amacı uçmak değil yemek bulmaktır; gelgelelim Jonathan'ın amacı uçmak ve yeni şeyler öğrenmektir. Bu nedenle martılar tarafından dışlanmıştır. 2. bölümde Jonathan iki martıyla beraber cennet sandığı yere gider.Orada Sullivan ile tanışır. Beraber uçuş çalışmaları yaparlar. Sullivan dostluğa çok önem verir. Jonathan'ın kardeşi olur. Daha sonra Chiang adlı yaşlı bir bilge martıyla tanışır. Oranın cennet olmadığını cennetin bir mekan ya da zaman dilimi olmadığını ve ancak cennete mükemmelikle ulaşabileceğini öğrenir. Chiang'ten hız dersleri alır. Chiang bir gün parlaklaşarak yok olur. 3. bölümde Jonathan'ın öğrencileri olur. Daha sonra beraber dışlandığı sürüye giderler. Birçok dinleyicileri olur. Kitabın yeni baskısında 4. bölüm eklenmiştir ki bu bölümde Jonathan sembolleştirilerek martıları yanlış yola sürüklemiştir. Fletcher buna engel olmaya çalışsa da başaramamıştır. Martı Jonathan Livingston kitabının içinde öğrenmenin sınırsızlığı belirtilmiştir. Yazar Richard Bach, kitabında kendimizi asla sınırlamamamız gerektiğini ortaya koymuş ve her şeyin üstesinden gelebilecek kapasiteye sahip olduğumuzu vurgulamıştır. Yeter ki sürüden dışlanmaktan korkmayalım ve sürü psiklojisinden ayrılalım!

Erica Jong ve ‘Uçma Korkusu’










Uçmak denince Erica Jong’un çığır açan romanı ‘Uçma Korkusu’ adlı romanını es geçemem. Hiç unutmam, henüz yirmili yaşlarımda iken tanıştığım bu roman bende şok etkisi yaratmıştı. Evet, Girls'den Hannah, Fifty Shades of Grey'den Anastasia Steele ve Sex and the City'den Carrie Bradshaw'dan önce, Erica Jong'un devrimci romanının sınır tanımayan, açık sözlü kahramanı Isadora Wing vardı. İlk olarak 1973'te yayınlanan Uçma Korkusu, uluslararası en çok satan kitaplar listelertinde başı çekti ve ulusal bir sansasyona neden oldu. Fantezileri körükledi, kadınlar ve cinsiyetle ilgili tartışmaları ateşledi ve İngilizce'ye kötü şöhretli bir ifade getirdi. Kırk yıl sonra, Isadora'nın cinsel maceralarını — ve talihsizliklerini — dürüst ve coşkulu bir şekilde yeniden anlatması, kışkırtmaya ve ilham vermeye devam ediyor ve kendini keşfetme, kurtuluş ve kadınlığın ikonik bir hikayesi olarak duruyor. Buyrun size kitabın başından bir bölüm:

“Pan Amerikan Havayollarının Viyana uçağında 117 psikanalist yolculuk ediyordu. İçlerinden en az altısı beni çözümlemeye uğraşmıştı. Yedincisiyle evlendim. Bu psikanaliz serüvenleri on üç yıl önce başlamıştı ama belki doktorların beceriksizliğinden, belki de benim eşsiz direnme gücümden ötürü sonunda uçağa binmekten büsbütün korkar olmuştum.”

Final: Varsın sürü sizi dışlasın!

Martı Jonathan Livingston bir gün, kendisinden önceki herhangi bir martıdan daha yükseğe ve daha uzağa uçmayı planladığını açıkladı. Sözlerinin sürü üzerindeki etkisi ilginçti, en azından söylemek gerekirse:

”Martılar bundan daha yükseğe uçmak için tasarlanmamıştır" dediler. "Bizden farklı olduğunu nereden çıkardın?”

Jonathan'ın cevabı, sıradanlıktan memnun olmadığıydı, özellikle de daha yükseklere ulaşabileceğini bildiği için. Sürünün geri kalanı ona çok kızdı – ona hayatın gerçeklerini bilmeyen bir hayalperest dediler. Vizyonunu sürdürmekte ısrar edince de onu sürüden attılar.

Hangimiz, hayatın bir noktasında, gerçekten tam potansiyelimizle yaşayıp yaşamadığımızı merak etmedik? Bu çoğumuzun aklına gelmiyor mu? Bize sınırlarımızı gerçekleştirmemiz gerektiği söylenen – hatta kendimize söylenen - zamanları hatırlatmıyor mu? Peki, bu sınırları kim belirliyor?

Kendi kendini sınırlayan hikayemizden vazgeçip daha yüksek bir bant genişliğine uyum sağlamaya istekliysek her şeyi başarabiliriz. Hayatımızı, korkulu, yılgın sınırlamalar zincirleriyle bağlı bir sürünün ötesinde yaşama seçeneğimiz var. Kendimizi, kendimizin ötesinden gelen güçlenmeyle güçlendirilebiliriz.

Eğer kitabı okumamışsanız bir ara kitabı okuyun derim. Hikayenin tadını çıkarın ve mesajından ilham alın.





Varsın sürü sizi dışlasın!






Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page