top of page

Biz Büyük Bir Aileyiz - Museum of Tolerance Jerusalem


 



 

Tarifi zor günlerden geçiyoruz. Ülkesel gibi duruyor ama aslında ve de ne yazık ki dünyasal hatta insansal zorluklar bunlar. Arkadaşlarım bu işle çok özdeşleştin diyorlar aksi mümkün değil ki. Ateş düştüğü yeri yakar diyorlar, öyle değil biz Yahudiler için. Buraya düşen ateş dünyada her yahudinin kalbinde yanıyor ama çok azı dile geliyor, destek görüyor, paylaşılıp dindirilmiyor. 

Ben öyle bir ortamda yetiştirildim ki din, dil, ırk, cinsiyet gözetmeksizin sevmeyi öğrendim. Nefretten uzakta bildim kendimi, nefreti uzaktan izledim. Sinagogların bombalandığı bir ülkede yahudi kimliğimle güvenle yaşadım. Korundum, sevildim. Ötekileştirilmiş olsam da bende ötekileştirdim. Her zaman sesimin tonuna dikkat ettim, kelimelerimi özenle seçtim. Asla dinimden dolayı eleştirilmedim, kimseyi eleştirmedim. Adımla çok sorgulanmış olsam da gülüp geçtim. Ben toleransın olduğu güzel bir toplumda büyüdüm. Köklerimin 500 seneyi aştığı topraklarda hoşgörü adı altında yaşadım. Dinlerin öneminden fazla insan olmayı, erdemleri ve çevreme karşı duyarlılıkla büyütüldüm. Herkese sarılmayı, herkesin açısına ortak olmayı, dünyanın daha güzel bir yer olması için kendi taşımı yontarak yaşamayı seçtim. Neyin iyi olduğunu bilerek ve uygulayarak ERDEMLİ bir insana dönüşmek için çabaladım.  Ama ne yazık ki bu gün dünya insanlarının toleransının hiç olmadığı kadar çok eksildiğini izliyorum, okuyorum, yaşıyorum ve göz yaşı döküyorum.

 

Ben bu duygularla bocalarken karşıma çıkıyor TOLERANS MÜZESİ.

Önce baktım tolerans nasıl tanımlanmış sözlükte; Aynı düşünce, inanç ve kanaatleri paylaşmayan, kendisine uymayan tarafları bulunan bir kimseye karşı gösterilen anlayış, hoşgörü. Eylem, inanç, din, gelenek, milliyet ve diğer özellikler bakımından farklı olan kişileri olduğu gibi kabul etme.

 

Olduğum coğrafya da ne yazık ki tolerans hastalıklı. Algılar bozuk, kabul unutulmuş.  Herkes herkesle iç içe ama ne yazık ki nefretle donanmış. Neden saldırdı, neler çözümlenemiyor derken geçen 75 senede toprak olan canlar, barış olsun diye verilen topraklar, alınan kararlar, bozulan antlaşmalar, saldırılar, patlamalar, bıçklamalar, kaçırılmalar, kırmızı alarmlar…  Ölümler ve daha çok ölümler, ve tolere edilmeyecek 7 Ekim katliamı.

 

Ruhum olanları insan olarak tolere edemeyecek noktadayken ben Tolerans Müzesi’ne doğru yola çıktım.

Müze dünyanın dört bir yanından gelen insanların bir araya geldiği, açıkça sohbet ettiği ve kendini evinde hissettiği bir yer olarak 2023 yılında açıldı ama büyük açılışını yapamadı savaş yüzünden. Tezat işte. Aydınlık girişi mimari olarak bir güvercin şeklinde tasarlanmış sanki bizi barışa ve daha iyi bir gelecek için umut arayışına davet ediyor. çapraz merdivenler ise tolerans ve anlayışın etkileşiminden, birbirimizi dinlemekten ve kendimizi başkalarının bakış açılarına açmamız gerektiğini fısıldıyor basamaklardan inip çıkarken.  

 

Müze kişisel bir girişim ve ilk önce Los Angeles’ta açılımış. İkincisinin İsrael'de inşa edilmesinin sebebi ülkenin geleceği için Yahudi birliğini ve evrensel saygıyı teşvik etmesinden.  Müze geçmişle ilgili bir müze değil; bugünün ve geleceğin önemli konularını ele alacak 21. yüzyıl fikrine sahip bir müze.

 

Ve gezdiğim iki sergi toleransın olduğu ve de olmadığı iki konuya odaklıydı fikrimce.

Ikinci Dünya Savaşı, Holokost sonrası kurulan Israel devletinin 75. yılını özetleyen fotograf sergisi ile 7 Ekimide hepimizin hayatını donduran, vahşetin saati 06.29 Karanlıktan Aydınlığa sergisi. 


 




Üst kattan başladık İngilizce rehberli turumuza. Tolerans ve umutlardan olusan gencecik bir devletin yetmiş beş yıllık fotograflarına bakıyoruz. Kutuplaşmanın fotografı Altelana bizi düşüncelere sevk ederken, sohnut yatağı denilen ilk adımla başlayan içi saman dolu şiltelerini teslim alan umut dolu insanalrın önünden geçiyoruz.  Kuruluş deklerasyonu okuyan ilk başbakan David Ben-Gurion’un bir yolda tek başına gururlu yürüyüşüne kulaklarımdaki o müthiş sözü ekleniyor; “İsrael'de, gerçekçi olmak için mucizelere inanmak gerekir.”

 

Yaşamın tüm zorluklarına tahammül eden insanların, kibutz adı altında oluşturdukları komün hayatın içinde çekilmiş, genç bir çiftin geleceğe dair hayallerine dokunan gülümsemesine, Golda Meir’in zor bir karar anında çekilmiş fotografı ekleniyor. Toz, toprak, çöl, deniz ve inançtan başka hiç birşeyi olmayan topraklarda bu gün gelinen yüksek medeniyet seviyesinin komşularımızla arasındaki farkın sadece çalışkanlık ve inanç değil, aynı zamanda eğitim, çocuklarına daha iyi bir gelecek verebilme ve tek yürek olmak için verilen özverilerden oluşuyordu. Aradan geçen bunca sene içinde öz veriler hiç bir yere varmazken, komşulardaki tarifsiz nefret ve çocuklarına yaşaması imkansız bir gelecek inşa etmelerini izlemek acı veriyor.

 

İnsan toleransı nerede kaybetti? Para degere binince mi? Dinlerden hangisinin daha üstün olduğunu masaya yatırınca mı? Tarih boyunca insan hiç bir diğerini can kulagıyla dinlemeyi seçti mi?  diye sorgulayarak iniyorum çapraz basamakları.

 


 


Mideme sert bir yumruk iniyor üst kattan aşağıya inerken. Hava ağırlaşıyor ve sanki tolerans ortamı terk ediyor. Nefretin sert yüzü, fotograf sanatçısı Ziv Koren’in objektifinden bize tüm gerçekliğiyle yansıyor. Karanlık bir odada, isteyerek ve planlayarak yapılmış terör saldırısı sırasında yakılmış binlerce arabanın arasında, odalarında kurşunlanmış insanların içindeydik. Mideme saplanan acıyla, 7 Ekim sabahındaki o siren ve o günden sonra dünyadan nefret eden birine dönüşmüşlüğümle kalakaldım. Köklerimdeki hoş görüyü nasıl kaybettiğime, bildiklerimin hepsinin yanlı olduğuna, nefreti izlemekten yorulduğuma ve YAHUDİ olduğum için kolaylıkla suçlanabilirliğime göz yaşı dökerek baktım fotograflara. 7 Ekim dehşetini yaşayan 25 kadının holografik tanıklıklarının yer aldığı ifadeler bölümündeki anlatılanlar insanlık ayıbıydı. Yaşanmışlıkları duymak zordu. Birinin kızı hunharca katledilip sosyal medyada devrim gibi ifşa edilmişti, birinin oğlu 505 gün sonra esaretten kurtulup ailesine kavuştu dünyadaki insanların gözleri önünde, birinin ambulansındaki hasta onun müdahalesi sayesinde bugun yaşıyor, birinin desteği ölüme engel olamıyor, birinin sevgilisi çöp tenekesinde sevdiğinin üzerine kapanıp teroristin onu vurmasına engel olurken kendi ölecegiğini biliyor. Dans ederken katledilenlerin tanıklıklarını dinlerken ğöz yaşlarım süzülüyor ve önümde 06.29 saati itibarıyla katliamın lokasyonlarını gösteren haritadaki dijital görseller duruyor. Ariel yeni toprağa verilmişken, 4 yaşında bir çocuğu bilinçli öldürenlerin nefretinde boğulduğumu hissediyorum ve yan odadaki kısa filmdeki sözler beni kendime getiriyor.

 

Bizi birleştiren şeyler bizi ayıranlardan çok daha büyük.


 




Sergi, ziyaretçilerin duvarlara astığı, mesajlar ve barış özlemlerini simgeleyen binlerce parlak post-it notunun bulunduğu Umut Odası ile sona eriyor. Kibutz Netiv HaAsara’daki Barış Duvarı’na koyduğum SHALOM yazılı taş artık farkli bir anlama bürünüyor. Onun yerine BİZ KOCAMAN BÜYÜK BİR AİLEYİZ yazıyorum post -it kağıdının üzerine, birbirini koruyan, kollayan ve haksızlıkları kenara koyup, dünyaya rağmen toleransla yaşamına devam etmeyi seçen sevgi dolu bir aile olduğumuzu bildiğim için.

Ahlaki siyasetin tükendiği bir dünyda tolerans tek kurtarıcı mi acaba? diye soruyorum size.

 

Müze Pazar – Çarşamba 10:00 - 15:00,   Perşembe 10:00 - 18:00 ve Cuma sadece önceden kayıt yaptırarak gezilebilir. Ingilizce, Fransızca ve Ibranice yapılan rehberli turlara rezervasyon yapmak için bu linki kullanabilirsiniz.



Stella Namet ABULAFYA




Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page