Bu hafta haddimi aşan bir yazı yazacağım. Dünyada yıllar önce başlayan ve çeşitli katmanlardan güç alıp giderek hızlanan bir akımdan söz açacağım.
Cinsiyet (ve dolayısıyla) aile karmaşası’na yol açan bir modernizm’den.
Haddimi aşıyorum zira ne sosyolog, ne psikolog, ne de seksologum.
Sadece sıradan bir dünya vatandaşı olarak, ve biraz da mizahi bir yaklaşımla, bu akım konusunda düşüncelerimi paylaşmak istiyorum sizlerle.
Yazıma ilham kaynağı olan 21 Eylül tarihli TIME mecmuasındaki bir yazı. Başlığı şöyle:
“Ben çocuğuma bir cinsiyet belirlemedim. Kendilerine hangi cinsiyetin yakıştığına çocuklarım karar verecek.”
Öp babanın elini!
Akşamın geç saatlerinde okuduğu yazıyı kavramakta zorluk çekenlerimiz için cümleyi açayım biraz.
Artık çocuğunuzun hangi cinsiyetle doğduğu ne sizi bağlayacak, ne de onu!
Çocuk bekleyen anne babalara müjde… Sabırsızlıkla ultrasoundu bekleyip de oğlum mu, yoksa kızım mı olacak diye merak etmek yakında passe olacak. Çok demode. Doktorunuzdaki o U.S. cihazının ufak bir çıkıntı gösterip göstermeyeceği artık bir önem taşımıyor.
Hele hele erkek bebekler için mavi, kız bebekler için pembe giysi veya eşya almak kesinlikle tehlikeli ve yasaktır. Sonra istemeden, maazallah, cinsiyetlerini etkilemiş olabilirsiniz! Sakın ha! Hele, hele kızım, oğlum gibi hitapları ağzınıza bile almayın. İngilizce konuşulan bir ülkede yaşıyorsanız eğer, başkalarının yanında çocuğunuzdan cinsiyetine göre “he” veya “she” diye bahsetmek aklınıza bile gelmesin. Nötr cinsiyet kullanacaksınız. Örneğin they, them veya their.
Ne zamana kadar mı?
Ne biçim soru o öyle?
Tabii ki çocuğunuz kendi cinsiyetini seçene kadar. Acele etmeyeceksiniz!
Ne yani, siz ayakkabıcı dükkanına gidip ayağınıza göre ayakkabı seçmez misiniz, pabuca gereksinimiz olduğunda?
Çocuğunuz da zamanı geldiğinde cinsiyetini seçecek. (Şimdilik tabii, geçici cinsiyetini. -detayına birazdan girerim onun da)
Yok hayır, erkek veya kadın olarak seçilmiyor artık. Banal olmayın lütfen. Bunun bir de binary’si/ ikilisi var şimdi.
Ve işte bu yüzdendir ki benim batılı dünyada gelecekte favori olarak gördüğüm lisan Almanca. Hemen açıklıyorum:
Bakın güzelim Türkçemde dişil, erillerle uğraşmak yok.
İngilizcede hafiften başlar bu sorun. “He”, “she” diye gidersiniz.
Fransızcada bayağı kuvvetlenir. Sadece kişilerde değil her şeyde kullanmak zorundasınızdır dişil ve erili.
(Bu bela meğer İbranicede de varmış. Buraya gelince öğrendim. Sayıların cinsiyeti hala kafamı karıştırır!)
Ama Almanca gibisi yok. Onda eril var, dişil var, bir de üstelik nötr/tarafsız var, “der”, “die”, “das”. Böylece Almanca geleceğin ikili cinsiyetten arınıp çoklu cinsiyete geçecek toplumunda nötr olan “das” kelimesiyle bugüne kadar eksikliğini fazlasıyla hissettiğimiz (!) bir gereksinimimize cevap veriyor. Yaşasın Almanca!
Gelelim TIME’da bahsi geçen akıma ve aile örneğine.
Akım ikili, (erkek, dişi) ayırımını red ediyor. Geçmiş, demode buluyor.
Bu eğitimli Amerikalı ailede anne cinsiyet okumuş ve sosyolojide doktora yapmış bir öğretim üyesi.
Ders verdiği her sömestrde kendilerine eskisinden farklı zamirlerle hitap edilmesini isteyen öğrencilerin arttığını iddia ediyor. (Türkçesi; cinsiyetlerini değiştiriyorlar.)
Böyle öğretmene böyle öğrenci dememe izin vereceksiniz artık!
Bu akımın çocuk yetiştirme şekline “cinsiyet yaratıcı ebeveynlik” deniyor. Konumuz olan anne dahil bu eğitimi veren anne babaları korkutan şey büyükbaba veya büyükannelerin çocuklara yanlışlıkla/farkında olmadan “he” veya “she” diye hitap etmekten çekinmeleri ve bu nedenle onlarla teması minimuma indirmeleri. (Tabii o zamanlarda yaşlıları Covid-19’dan korumak için zaten görüşemeyecekleri hesapta yok henüz!)
Çocuklara küçük yaşta cinsiyet eğitimi veriliyor. Örneğin bazı kızların penisli, bazı erkeklerin vajinalı, bazılarının da her ikisine de sahip olabileceklerini bu çocuklar biliyorlar. Ne, sizin üç yaşındaki ufaklık bilmiyor mu bunları? Tüh, ne kadar demode kalmışsınız.
Haa, bir de babaların da hamile kalabilecekleri de öğretiliyor. (İki babalı çocuklara alışmaları için)
Geçenlerde çocuklar için yapılan bir gösteride sanatçı çocuklara, “Hello boys and girls” deyince bunların ufaklığı hemen “ve binary/ikili çocuklar” diye eklemiş. Ah anne baba nasıl mutlu olmuş, nasıl mutlu olmuş, çocuklarının bu ileri zekâsından, bilemezsiniz.
Bu şekilde yetiştirilen çocuklar anne ve baba kelimeleri yerine onlara isimleriyle hitap etmeyi öğreniyorlar.
Gelelim şimdi işin ciddi boyutlarına.
İnsanların eşcinsel doğmaları halinde herhangi bir ayrımcılığa uğramaları günümüzde söz konusu olmamalı. Sanırım son 20-30 yılda yapılan mücadelelerle bu kişilere gerekli olan hakları teslim edildi ve toplumda gereken, hakları olan normal yerlerini aldılar. Bu şekilde yaşayan ve normal, onurlu hepimiz gibi hayatlarını sürdüren pek çok tanıdığım var.
Ancak göze çirkin gelen, aile ve toplum yapısını kökünden sarsacak olan bazı tutumları hala benimsiyemiyorum.
Örneğin artık hakları teslim edilmiş LGQBT toplumunun senenin belirli bir gününde yaptıkları o yarı çıplak seviyesiz yürüyüş ve gösterilerini hazmedemiyorum.
İki baba, bir anne, ve üç çocuklu aile yapısına henüz alışamadım.
Erkek veya kız olarak doğmuş bir bebeğin cinsiyetsiz yetiştirilip günü geldiğinde kendi cinsiyetine karar vermesine pek de sıcak bakamıyorum.
Toplum tarafından kendilerine tam serbesti verildiği ve bunu yapmanın modernlik ve ilericilik olarak algılandığı için kişilerin seks partnerlerini haftasına veya ayına göre değişik cinsiyetlerden seçmelerine henüz alışamadım.
Ve tüm bu akım ve tutumların yarının aile ve toplum yapısına olumsuz etkileri olacağını düşünüyorum. İnsanları daha mutlu edeceğine de hiç emin değilim.
Tabii ki bu fikirlere katılmak zorunda değilsiniz.
Bunlar sadece sıradan bir insanın modası geçmiş düşünceleri.