Şhina שכינה kelimesi שכן şhen (komşu) kelimesinden türetilmiştir. Şhina, Tanrı'nın kutsal varlığı, ilâhi huzur ya da nur gibi farklı şekillerde Türkçeye çevrilebilir. İçinde bulunduğumuz maddesel dünyada Tanrı'nın bize komşuluk ettiği, varlığını yanımızda hissettiğimiz anları çağrıştırır. Şhina, İbranicede dişil bir kelimedir . Tanrı ve biz diye yarattığımız ikilem nedeniyle, Tanrıyı anlamak için bazen erkek ve bazen dişil kelimelerle farklı açılardan O'nu tanımaya çalışırız. Herhangi bir formla sınırlı olmaktan bahsetmiyoruz - çünkü Tanrı kesinlikle erkek ya da kadın olarak tanımlanabilecek bir beden değil. *בַּיּוֹם הַהוּא יִהְיֶה יְהוָה אֶחָד וּשְׁמוֹ אֶחָד* (Zehariya 14:9) yazdığı gibi " Tanrı, günlerin sonu geldiğinde adı gibi, kendi de tek olacaktır ".
Rabbi Yitzchak Luria ("Ari" olarak bilinen ) tarafından anlatılan yaratılış hikayesi ile ilgili açıklamayı okuduğumuzda, göz kamaştırıcı bir bilim kurgu filmi gibi muhteşem bir metafor okuyoruz, hepsi mecaz tanımlar olsa da hiçbir insanın hayal bile edemeyeceği bir gerçekliğin metaforu: Dünyanın yaratılmasından önce, ilk olarak Tohu adında başka bir düzen yaratıldı. Tohu planlanan eskimenin ilk örneğiydi: başarısız olmak için tasarlandı. Tohu, kendisi de dahil olmak üzere, sonrasında her şeyi yok etme potansiyeline sahip her türlü tutku ve arzunun kaynağıdır. Mutlak yoğunlukta tasarlandı, böylece içerdiği enerji, kendi yıkımını getirdi. Bu yıkımın bir amacı vardı. İlk felaketten itibaren en yüksek kıvılcımlar, en düşük yerlere düştü. Bir patlama düşünün: En büyük kuvvetin uygulandığı unsurlar, patlamanın çekirdeğinden en uzağa uçacaktır. Bu bize Tohu'nun öz-ışığının en güçlü kalıntılarını bulmak için, patlamanın yarattığı dünyanın en alçak noktasına yolculuk etmemiz gerektiğini söyler.
Dünyanın en düşük yeri nerede? Her yerde... Siz de içindesiniz. Bu, tam bir ötekilik dünyası, bu dünyadan başka hiçbir şey hissetmeyen canlıların yaşadığı bir dünya. Hatta bazıları, kendilerinin bu dünyanın efendileri olduklarını, hatta kendilerinden başka hiçbir şeyin olmadığını hisseder. Maddesel dünyanın içinde nasılsa bir gün bitecek gözüyle yaşanacak bir hayat ...
Bu yüzden Şhina bu dünyaya iner: en değerli kıvılcımları aramak, onları karanlık kabuklarından kurtarmak, onları yukarıdaki kaynaklarına yeniden bağlamak, böylece bir kez daha anlamlı ve ilahi olmak için. Bu dünya ve bu hayatımız sadece başka bir sıfır toplamlı oyun olarak değil, eşsiz getirilere sahip bir yatırım arayışı olarak ortaya çıkıyor.
Bu arayışta, kader, Tohu'nun simgelediği karanlığa ve karışıklığa sarılır. Öyle ki, o kıvılcımları kendini kurtarmadan kullanamaz. Mistik dilde buna Şhina Sürgününün Sırrı denir. Her şeyin Yaratıcısı yarattığı şeyin içinde sıkışıp kalabilir mi? Şhina'nın - Tanrı'nın Kendisi - sürgünde olması nasıl mümkün olabilir? Bir mahkum, kendi yaptığı bir cezaevinde kendi gardiyanları tarafından hapsedilebilir mi? Her şeyin Yaratıcısı yarattığı şeyin içinde sıkışıp kalabilir mi? Tekillik kendi içinde sıkışıp kalabilir mi?
Sorun uzak, soyut bir varlık değildir. İçimizde nefes alan ruh, Şhina'nın bir parçasını taşır. Kendi yolculuğumuzun ve sürgünümüzün paradoksunu anlamak, bu sırrın derinliğini anlamamıza yardımcı olacaktır.
Şhina gibi, ruhumuz da kendi iyiliği için burada değil çünkü aşağı inişinden önce mükemmeldir. Buraya, içine saklandığı bedenin, kendisine verilen kişiliğin ve bu dünyanın atandığı kısmının kıvılcımlarını kurtarmak için geliyor. Bu sürece "birur ve tikkun" diyoruz. Birur, iyiyi kötülükten, atıktan arzu edilen şeyden ayırmak anlamına gelir. Bizi çevreleyen kötü, çirkin ve aldatmacaları atmaya, içerdikleri tüm ilahi kıvılcımları aramaya çalışıyoruz. Kısaca bulunduğu her yerde Tanrısal değer aramak, katmak…
Zohar'ın dediği gibi, “Bilgelik ile arınacaklar.” Zohar'ın ifade ettiği bilgelik, kendi kişisel arzularımızı aşmamıza ve daha yüksek bir gerçeğe teslim olmamıza izin veren bir tür daha yüksek görme yetisidir. Çamurun ötesinde - çoğunlukla kendi çamurumuzun - görmemizi sağlayan bir bilgelik olan pırlantayı tanımak, onu kucaklamak ve onu saklı, karanlık kabuğundan ayırt etmek anlamındadır.
Tikkun ise ilahi kıvılcım uygun yerine bağlandığında ikinci adımdır. Bu noktada dış, çamurlu kabuğunu atar ve onu örten kabuktan sıyrılıp parlamaya başlar, böylece kabuğun kendisi ilahi hale dönüşür. Bu, Tohu’nun yıkıcı düşüşünün açığıyla elde edilen kazançtır: sadece kıvılcımlar onların yerine geri döndürülmekle kalmaz, aynı zamanda kendilerini hapsedildikleri eserler de ilahi hale gelir.
Ayaklarınız sizi nereye götürürse götürsün, sizi yalnız ruhunuza ait ilahi kıvılcımlara yakınlaştırmak için yukarıdan yönlendirilirler. İyileştirici güçlerini sağlamayı bekleyen bir bitki, huzurla atmayı bekleyen bir kalp, sevgi bulamayan bir bilgelik, onarılması gereken bir insan ilişkisi, ilham vermek için bekleyen büyük bir manzara da olabilir. Yemekten önce yemeğinizin üzerinde bir dua söylemeyi öğrenirseniz, o zaman dünyanın herhangi bir yerinde bir meyve de sizi bekleyebilir. Eğer Tora okumayı öğrendiyseniz, dünyada Yaratılış'ın başlangıcından bu yana size çalışmak için ilham verici bir yer sağlamak için bekleyen ilahi kıvılcımlar tarafından desteklenen bir yer de olabilir, böylece Tora sözleriniz onları kullanacak ve dünyanın bir yerinde, hiç tanımadığınız insanların karanlığına da ışık olacaksınız.
Tohu'nun karmaşası ve karanlığından sıyrılma gücü her birimizin içinde yer alan ruhun özünde var. Şhina'nın dişil olmasının bir diğer sebebi de kadınlara verilen dönüştürme özelliği…
Azîz Nesin'in sevdiğim bir sözü ile sonlandırayım : "Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir. Ona sperm verirsiniz, size bir çocuk verir. Ona bir ev verirsiniz, size bir yuva verir. Ona sebze verirsiniz, size yemek verir. Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir. Ona bir şarkı söylersiniz, size konser verir. Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir. Bu yüzden ona çamur atarsanız, karşılığında bir bataklıkta boğulmaya hazır olun."