Amazon’da neymiş Buyrun Nahariya’da Kziv nehrine bekleriz. Erkenden yollardayız yeniden. O kadar çok yer var görülecek şükür gitmeyi sevenlerle karşılaştım bu yolculukta. İki saatlik bomboş otoyolda yol alıp 8km yürüyüşümüzü başlattık.
Yol boyunca o kadar çok WOW dedim ki “en” sırasına koymakta zorlanıyorum. O yüzden ben onlarla karşılaşma sırasına koyup beğeniyi sizlere bırakıyorum. WOW no1
Ktal av - Kırmızı ağaçlar
Bir gün, dere kenarındaki ağaçlardan bazıları tepeye gitme konusunda aralarında konuşurken bilge ağaç araya girip demiş ki: Gün doğmadan varamazsınız tepeye... Bu söze karşılık hırs yapan ağaçlar, gün batınca tepeye tırmanmak üzere yol almaya başlamışlar. Koşturarak çıkmışlar ancak bilge boşuna dememiş ya gün ağarınca anca yarısına varabilmişler tepenin. Bilge’ye karşı geldiklerinden, utançtan kızarmışlar diye anlatıyorlar. Bir başka hikayeside, onların ölmüş ağaçlar olduğu için utançtan kızardıkları, bir başka hikayeye göre de onların üzerine öldürdükleri babalarının kanını sürdüklerine dair... Google der ki bu ağaçların adı: Kill the dead game trees. WOW no2
Yoldan aşağıya inmeye başladık, yol büyüleyici... Ve aniden karşımıza bir tepeden vadiye bakabileceğimiz inanılmaz bir manzara çıkıyor. Bu manzara bakarken buranın bir çöl ülkesi olduğunu hatırlayıp şaşkınlığımı ikiye katlıyorum. WOW no3
Yol bitti ve şarıl şaıil akan nehire ulatık. Buz gibi suyun kenarında bir dolu insan kümelenmiş. Doğada korona yoksa da herkesin arasında doğal mesafe var. Ayakkabılar çıkar, suyun sesine karşı sabah atıştırması yapılır. WOW no4
Yola çıktığımız diğer dostlarda en nihayet bize eklendiler. Çünkü 2 arabadan biri başlangıç noktasına bir diğeri ise bitiş noktasına arabayı bırakmalı. Kalabalık bir grup olarak kırmızı- beyaz pötikare muamba örtünün üzerindeki sabah kahvaltısının zenginliği ve basit bir ispirto ocağında Israel usulü Türk kahvesi keyfine eklenecek söz bulamıyorum. Fal baksam mı? Ne diyebilirim ki sanırım istediğim herşeyin olduğunu bilme halinin coskusundayım.
Doğa fısıldadı fal niyetine zaten, dedi ki: Soğuk suyla arınırken, köklerinle derine doğru salın. WOW no5
Doğada çok farklı bitkiler var. Yol yaptıkça onlarla tanış oluyorum. Yürürken birden mosmor ponponcuklarla karşılaşıyoruz. Hemen el atıp dokunasım var ama aniden arkamdan bağırıyorlar... Dikkat!!! Meğer rengin güzelliği aldatıcıymış, o tam bir dikenimsi bitkiymiş. Adını sordum ve doğayi izleyen insanın muhteşemliğine şaşırdım... Kirpi Çiceği -Kipadom WOW no6 Az sonra göreceksin dediler ama neyi demediler. Bekliyorum toprak yoldan ilerlerken ne görünecek diye ve kaçımanız imkansız olan ihtişamli Montforte kalesiyle karsı karşıyasınız. İsmini Mont - Mountain (dağ) ve Forte-Strong (güçlü) kelimelerinin birleşiminden alıyor. 12.yy Haçlıların yaptığı bir bu etkileyici kalıntısına bakakalıyorsunuz. Renklerin yerleşimi sanki evrenin ulu ressamının dokunuşları... WOW no7
Yol bitti dediler, sonrası nehir. Belime kadar suyun içindeyim ve etrafın görüntüsü tam bir Amazon ormanı sanki. Nefesimi tuttum bırakırsam bu rüyadan uyanırım düşüncesiyle devam ettim tutmaya... WOW no8
Yusufcuklar... Etrafımızda uçuşuyorlar ve hayatımda bu kadar güzel renkleri olanı hiç görmemitim. Fotoğrafını çekmeme izin vermesi karşılığında en’lerimde 8.sırayı aldı. Şefaf kanatları ve bana bakan patlak gözleriyle o kadar sakin duruyordu ki karşımda sanki an durmuş ve biz iki sevgili misali öylesine bakışıyorduk. WOW no9
Gün biter, arabaları almaya geldik ve bulduğum ilk taşın üzerine oturdum, haliyle çok yorgunum... Bir güzel koku geliyor burnuma. Sanki yeni ekilmiş domates... “Yol üstündeyim, taşların arasındayım, hayal görüyor olmalıyım” derken kafamı kokunun yönüne çeviriyorum ki gerçekten domatesler... “Ama nasıl olur” derken kendime gülüyorum. Ben nasıl burdaysam, o da öyle... Aynı toprağın çocuklarıyız. Anlayacağınız koronadan dolayı Amazon’lar hayalse, buyrun Kviz nehrine...