(Yazarın yazısını sesli dinlemek için tıklayınız)
Merhaba sevgili okuyucularım. İşte yine baş başayız. Vallahi ne desem? Haftalar şimşek hızıyla akıp geçerken, artık Corona’dan pek söz etmez olduk.” Geçti artık” diyenleri, duyun da inanmayın, Corona hala bütün ağırlığı ile bizi tehdit ediyor. Nedir ki biz insanların yaratılışı çok esnek bir yapıya sahip olduğu için, galiba biz bu tehlikeye ve virüse uyum sağladık. Onunla yaşamayı ve kendimizi korumayı öğrenmek zorunda kaldık. Yani gerekmedikçe sokağa çıkmama, torunlarla öpüşmeyip, ayak tokuşturmaya, parklarda buluşup, kısa sohbetler yapmaya boyun eğdik. Maskeler yüzlerde, eller yıkamaktan eprimiş, tek başına yemek yenen Şabat sofralarına, boyun bükerek teslim olduk.
Açıkçası ilk aylarda her gün boğazım sızlayarak uyanan ben, artık bu kaygıları taşımadan, makus talihimize katlanmayı öğrendim. Ne diyeyim, aklımızı kullanalım, sonra da Tanrı’ya emanet olalım.
Zoom partilerine ne diyorsunuz? Bence çok üretken ve eğlenceli… Bazıları güzel, bazıları öğretici, hatta hasret bile gideriyoruz. Uzun zamandır görmediğimiz simalarla, duvardaki tuğlalar gibi ekranda komşuluk ediyor, program öncesi ve sonrası sohbet bile edebiliyoruz. Bu Zoom’lar sayesinde gizli yetenekler de ortaya çıkıp, becerilerini sergiliyorlar.
Ben bile üç adet Zoom’a fiilen katıldım. Birincisi bir dernek için hazırladığım bir konferanstı. Ünlü müzisyen ve söz yazarı Ehud Manor’un hayatını ve eserlerini tanıttığım konferansım, müzik destekliydi. Özellikle sözleri Ehud Manor’a ait olan Eurovision Şarkı Yarışması’nda birincilik kazanan şarkıları dinledikleri zaman, izleyicilerim gençlik yıllarına gidip neşelendiler.
İkinci Zoom çalışmam, İYT’nin düzenlediği, İsrael’li sanatçı Kobi Zarco ile, Ladino dilindeki söyleşimizdi. Ladino dilinde yaptığımız bu söyleşi binlerce izleyiciye ulaştı. Kobi Zarco ile kendi hayatından, Sefarad köklerimizin başlangıcı olan İspanya ve Portekiz Yahudilerinin tarihleri ile yaşamlarından, Ladino dilinin yeniden önem kazanmasına değin, türlü türlü konulardan çeşitlemeler yaparken, arada Kobi’nin söylediği Ladino şarkılar ve canlandırdığı skeçleri ile, tatlı bir saat geçirdik.
Üçüncü Zoom faaliyetim ise, yine İYT’nin bir yapımı olan, eskiden beridir tanıdığım diğer dört can dost hanımla gerçekleştirdiğimiz “Savor De Boka” adlı, Ladino dilinde bir sunumdu. O akşam sırasıyla, Fani Ender, Mimi Salti, Meri Schild, ben ve Nelly Barokas’ın tatlı dilinden geçmişe dair gelenek ve anılarımızı anlatarak hem eğlendik, hem de eğlendirdik. Müthiş keyifli geri dönüşler aldık. Bu tür programları yinelemeye karar verdik.
Bu tip programların dijital ortamlarda izlenmesi kaçınılmaz oluyor. Çünkü mensubu olduğumuz bütün ortamlar, virüs yüzünden kapatıldığı için, insanlar bu tip Zoom gösterilerini sevinçle karşılayıp izliyorlar. Üstelik sınırların ötesine bile geçiliyor. İstanbul, İzmir, İsrael, Amerika ve Avrupa ‘da yaşayan bütün sevgili dostlar aynı gönül birliğine girip hem hasret gideriyoruz, hem de hoşça vakitler geçiriyoruz.
Geçirdiğimiz bu durağan ve endişeli dönemlerde, ben yazı hayatım alanında da çok üretkenleştim. Bu pandemiyi bir işaret olarak algılayıp, hayallerimizi geniş zamanlara yayıp, rehavetlere kapılmamamız gerektiğini ayrımsadım. “Las pitas En Kayente” (pideleri sıcakken yemek) özdeyişini daha fazla anlar oldum. Bu kararla, yıllardır geciktirdiğim otobiyografimi yazma kararı aldım. Kendi özel bloğumda yayınladığım,”Kadıköy’lü Küçük Sara” başlıklı, tefrika halindeki anılarımı kaleme alırken, bunun yanı sıra, fonda semtin karakteristiklerini ve yakın tarihi de aktarmaya çalışıyorum. Bu yazıları kitap haline getirmek en büyük hayalim.
Bir de eşim David Yanarocak’la birlikte her hafta yaptığımız, iki şarkılık dinletilerimiz var. Yaklaşık üç aydır sürdürdüğümüz bu programların adı “Her Şarkının Bir Hikayesi Var”. 1993 yılında, David Yanarocak, Gery Erdemanar,Yusuf Altıntaş ve benim eşliğimde kurulan, ve özgün besteler üzerine, Ladino dilinde yeni şarkı sözlerini dinleten grubumuzun adı “Erensya Sefaradi”. Bunların çokça bilindiğini var sayarak, yeniden anlatmak istemiyorum. Şimdi eşimle ben her hafta, grubumuzun repertuarından oluşan şarkılardan iki tanesinin hikâyesini anlatıp, söylüyoruz. Şu anda eşim ve ben İsrael’de, Gery ve Yusuf İstanbul’da yaşadığımız için, bu dinletileri iki kişi yapmak zorunluluğu doğuyor. Bu mini dinletilerin artık tiryakileri oluştu. Binlerce sıkı dinleyicimiz var. Ne mutlu bize…
İşte böyle sevgili okuyucular. Herkes kendi yetenekleri doğrultusunda bu yasaklı ve sıkıntılı günleri atlatmaya çalışıyoruz. Kendimize yetmeye ve bu tehlikeli zamanları, sevdiklerimizle birlikte hayatta kalarak atlatmaya azami dikkat gösterelim. Maskelerimizi takmayı unutmayalım. Hepinize sağlıklı ve sevgi dolu günler diliyorum.