Beaaloteha peraşası ismini, peraşanın başında Tanrı’nın Aaron’a Mişkan’daki yedi kollu şamdan Menora’yı yakması konusunda verdiği talimattan alır. Hepimizin Hanuka’dan bildiği gibi bir kandilin yakılması için “leadlik” fiili kullanılır. Burada ise “leaalot”, yani “yükseltmek” fiili tercih edilmiştir. Başka bir deyişle Aaron’un, Menora’nın kandillerini sadece “yakması” değil, onları “yükseltmesi” gerekiyordu.
Raşi bunu şöyle açıklar: Menora kandillerinin sadece alev alması yeterli değildi. Aaron’un ve daha sonraları Menora’yı yakacak olan diğer herhangi birinin, kandilin fitilini tutuşturduktan sonra ateşi hemen geri çekmemesi, alev fitile iyice tutunana ve kendi kendine yükselene kadar ateşi fitile bitişik tutması ve ardından fitil kendi alevini güzel bir şekilde vermeye başladığı zaman ateşi çekmesi gerekiyordu.
Burada önemli bir mesaj vardır. Menora, ışık, Tora’nın ve Tora bilgisinin sembolüdür. Aaron’un Menora’yı yakması da bir öğretmenin öğrencilerini eğitmesini ya da “aydınlatmasını” simgeler. Bir eğitmenin görevi, eğittiği kişinin gerekli donanımı sonuna kadar almasını sağlamak ve sürecin sonunda onun tek başına ayakta durabilecek duruma gelmesini temin etmektir. Dolayısıyla sadece temel bilgileri vermekle yetinmemeli, belli bir süre boyunca, planlı ve programlı olarak öğrencisini yetiştirmeli, zenginleştirmeli, ona özgüven aşılamalı, sonunda onu, başka kandilleri de yakabilecek kuvvette, kendi gücüyle ayakta duran bir alev haline getirmelidir.
Başka bir deyişle süreç üç aşamadan oluşur. Temel bilgileri vermek ilk aşamadır. Ama sadece temel bilgilerle yetinip öğrenciyi kendi başının çaresine bırakmak, yetersiz tutuşmuş bir fitil gibi kısa süre içinde alevin sönmesine yol açabilir. İkinci aşama, öğrenciye eşlik etme ve onun bilgilerini zenginleştirme aşamasıdır. Bu aşamada öğretmen henüz geri çekilmemeli, ama diğer yandan da çok baskın olmamayı bilerek öğrencinin özgüvenini inşa etmeye başlamalıdır. Bunu yapmadığı takdirde öğrenci, eğitmenine sürekli bir bağımlılık geliştirebilir. Eğitmen, öğrencisinin yeterli formasyona ulaşmasını sağlayıp bunun gerçekleştiğini gördüğü zaman, önem açısından ilk iki aşamadan geri kalmayan üçüncü aşama gelir: Geri çekilmek ve öğrencinin artık kendi başına hareket edebileceğini, artık belki ara sıra danışmak haricinde kendisine bağlı olmadığını vurgulamak, ona kendi aleviyle parlama özgürlüğünü sonuna kadar tanımak.
İşte bir eğitmenin başarı kriteri, öğrencisinin gereken tüm bilgileri alıp, bunları işlemden geçirerek kendi kararlarını verebilecek ve şahsen sorumluluk alabilecek duruma gelmesini sağlayıp sağlamadığıdır. Diğer bir deyişle entelektüel ve duygusal bağımsızlık yaratmak, eğitimin en önemli amacıdır.
Eğitmenliğin sadece okul gibi bir çerçeveyle sınırlı olduğunu düşünmemek gerekir. Belki de ondan da büyük ve önemli olan başka bir eğitmenlik çeşidi de vardır: ebeveynlik; çocuk yetiştirmek. Anne ve babalar olarak çocuklarımıza yapabileceğimiz en büyük iyilik, onları bizden bağımsız olarak yaşayabilecekleri şekilde yetiştirmektir. Şüphesiz bu, ihtiyaçları olduğu zaman onlara kol kanat germek gerekmediği anlamına geliyor değildir. Ama sonuçta bu korumacılık belli bir sınırı aşarsa, çocuğun özgüven gelişimi sağlanamaz. Yetişme çağında onlara da, tıpkı ikinci aşamada alevi fitile bitişik tutma gereği gibi destek verilmeli, kararlarında yol gösterilmeli, rehberlik edilmelidir. Ama bir yerden sonra ateşi geri çekmeyi bilmek de gerekir. Verdiğimiz eğitim ve rehberlik sonucunda bundan böyle kendi kararlarını kendileri verebileceklerini, sorumluluk alabileceklerini, tabii ki her zaman bize “bağlı” olmalarını istediğimizi, ama bunun bize “bağımlı” olmalarını da istediğimiz anlamına gelmediğini, her ne kadar destek ateşine ihtiyaç duymaları halinde yakınlarda bir yerlerde olacak ve elimizden gelen yardımı sağlayacak isek de, esas olarak kendi ateşlerinin artık kendilerine yeterli olduğunu, bu konuda kendilerine tam olarak güvendiğimizi onlara göstermemiz çok önemlidir. Çocuklarımızı ancak bir yere kadar koruyabiliriz. Sonuçta amacımız onların, kendi kararlarını veren, sağlam bir omurga sahibi birer yetişkin olmalarına yardım etmektir.
Bu konu daha da genişletilebilir. Özellikle yardıma ihtiyaç duyan insanlara destek sağlama temelindeki meslekler bu konuda önem taşımaktadır. Bir psikolog, bir yaşam koçu veya profesyonel hayatta yol gösteren bir koç, bir öğrenciye destek dersleri veren bir öğretmen – bunlar ve benzeri tüm profesyoneller, kendilerine yardım için gelen kişilere yol gösteren, onlara rehberlik eden, onları bilgiyle donatan kişilerdir. Bu önemli mesleklerin artı yönleri olduğu gibi, kendilerine yardım için gelen kişilerin onlara karşı sürekli bir bağımlılık geliştirmeleri tehlikesi de vardır. Bu gibi meslek sahipleri de yukarıda bahsi geçen üç aşamayı göz önünde bulundurmalıdırlar. Çünkü yardım için kendilerine başvuran kişiler sadece kendilerini iyi hissetmek için değil, geçici olarak düştükleri sıkıntılı durumdan kurtularak tekrar kendi ayakları üzerinde durabilen, özgüven sahibi, yönünü tayin etmeyi bilen ve sorumluluk alabilen kişiler haline gelebilmek için başvurmaktadırlar. Dolayısıyla, her ne kadar günümüzün maddiyatçı dünyasında “müşteri kaybetmek” anlamına gelecekse de, maharet, onları bu duruma getirdikten sonra “Artık bana ihtiyacın yok” diyebilmektir.
Ateşi yak, alev fitilde iyice tutunana kadar yanında dur, kendi başına yanmaya ve kendi ışığını saçmaya başladıktan sonra geri çekil. Gerçek eğitmenlik budur.
Nedense, genellikle eğitimin amacının bağımsızlık yaratmak değil, bağımlılık yaratmak olduğunu görürüz. Bu da Yahudi geleneğiyle bağdaşmaz.
Buna rağmen, bağımsızlığın kötü yanları da vardır. Benim çocuğum istemediğim kararlar verebilir! Ama eğer inançlarımızın ve değerlerimizin gücüne güvenirsek, neden korkalım? Bu dünyada hiçbir insanın bir başkasının seçme özgürlüğünü inkâr etmeye hakkı yoktur. Öğrencilerimiz ve çocuklarımızla ilişkilerde amacımız, onların özgür iradelerini ellerinden almak değil, onlara bu özgürlüğü verimli bir şekilde kullanmak için gereken araçları vermek olmalıdır.