(Yazarın yazısını sesli dinlemek için tıklayınız)
Zaman zaman, hayatımızın bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu düşünürüz. Her an her şeyin olabileceğini son üç ay çok canlı deneyimledik. Ancak, tüm karmaşasına rağmen hayatımız, pamuk ipliğine değil de, iki sihirli unsura bağlı: “olumlu sosyal ilişkiler” ve “hayatta anlam ve amaç duygusu.” Harvard Üniversitesi’nde 75 yıl yürütülen mutluluk araştırmasına göre, sahip olduğumuz ve yürüttüğümüz güçlü sosyal ilişkiler bizi sağlıklı ve mutlu kılıyor. Diğer yandan, 60 yıldır yürütülen anlam ve amaç araştırmalarına göre, anlam ve amaç sahibi olanların çok daha dayanıklı (resilient) oldukları, zorluklarla başa çıkabildikleri, ve zor şartlara uyum sağlayıp (adaptation) hayatta kalabildikleri görülmüş. Asıl ilginç olan, anlam ve amaç duygusunun zor durumlarda ortaya çıktığı; ve korunma ile sağ kalmaya hizmet ettiği... İkinci Dünya Savaşında Nazi Soykırımından (Holocaust) kurtulanların ortak noktası, kuşkusuz ki, bulundukları şartlara rağmen var olmak için anlam ve amaç bulmuş olmalarıdır.
Şu son üç aydır, içinden geçtiğimiz durumlara baktığımda, gerek sosyal ilişkiler, gerekse anlam ve amaç bakımından önceki dönemlere kıyasla, adeta bir sınavdan geçiyoruz... Her birimiz kendi çapında bir gelişim kat etti. Sosyal mesafeye rağmen, sosyal bağlarımızı geliştirdik; uzaklığa rağmen, eskisinden çok daha yakın ve derin ilişkiler oluşturduk... İçinde bulunduğumuz durum karşısında, zorluk derecesi ve yetilerimiz ölçüsünde, tutum ve davranışlarımızı farklılaştırdık... Olaylar ve olgulara takıntılı, kaygılı, veya yanlı bakmanın yanı sıra, kendimizi tarafsız gözle bakmaya eğittik... Bir çoğumuz yeni alışkanlıklar, uğraşlar, veya denemeler içine daldı; yeni anlam ve amaçlar edinmeye başladı... Belirsiz ve değişken şartlara uyumlanarak dayanıklılık becerilerimizi arttırdık... Tüm bunlar sayesinde, Covid-19 dalgasından olabildiğince sağlıkla ve huzurla çıkabildiğimizi düşünüyorum... Hatta, bahsi edilen ikinci dalgaya –ki dilerim olmayacak, fiziksel, mental ve psikolojik anlamda daha dengeli ve sağlam vaziyette hazırız.
Peki ya, bunları yaptık da, kolay mı oldu? Tabii ki olmadı! Ciddi emek verdik... Hayatta anlam ve amaç edinmek, bulmak, veya sahibi olmak, hele ki bu zor dönemin içinden geçerken, pek de kolay değil.. ama, gördüğümüz gibi mümkün... Hayatın anlamını arayan bir gencin hikayesinden yola çıkarak, nasıl mümkün olabileceğini anlatayım... Hikaye, Paulo Coelho’nun Simyacı kitabında geçiyor...
Günlerden bir gün, hayatın anlamını arayan bir genç, köyün yaşlı bilgesine gider ve hayatın anlamını sorar. Bilge, “sana yanıtını veririm, ama önce bir sınavdan geçmen lazım” diyerek, eline içi zeytinyağı dolu bir kaşık verir; ve “şimdi çık, bahçede bir tur at, ve tekrar buraya gel... amaaaa, dikkat et; kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin!” der.
Genç, bilgenin dediğini yapar; kısa süre sonra yüzünde başarı tebessümüyle geri gelir... kaşıktan bir damla bile eksilmemiştir! Bilge, “bravo evladım, hiç yağ eksilmemiş” deyip, “peki bahçede ne gördün?” diye sorar... Genç “kaşıktan başka yere bakmadım ki!” demekle kalır. Bilge genci yeniden bahçeyi dolaşmaya, bahçeyi incelemeye gönderir; elinde zeytinyağlı kaşıkla... Kısa süre sonra, genç bilgenin yanına döner ve bahçede gördüğü güzellikleri büyülenmiş şekilde anlatır... kaşığın içindeyse yağ kalmamıştır... Bilge, gülümseyerek “Hayatın anlamı, senin bakışlarında gizlidir. Hayat senin bakışınla anlam kazanır...” der. Sadece bir noktaya odaklanırsan hayatın akıp gider, farkına varmazsın... Halbuki, görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında yaşarken, görememek ne büyük kayıp! Hayata anlam katan şey, hedefe odaklanmış haldeyken bile, çevrende olanı görmek, güzelliğinden istifade etmek, ve içinden yaşama dair zenginlikler çıkarmaktır...
Peki nasıl yapacağız; bir yandan hedefe odaklanmış vaziyetteyken, bahçemizde olanı biteni görmeyi nasıl başaracağız, diyorsanız... Zihninizi eğiterek... Ara sıra şu küçük adımları uygulayarak: (1) bir anlık durarak; (2) yaptığınız işten elinizi dikkatinizi çekerek; (3) gözlerinizi kapatıp, bir nefes alıp vererek; (4) gözlerinizi yeniden açıp etrafınıza merakla bakarak... (5) nerede olduğunuzu, ne yaptığınızı, ve neden yaptığınızı bir defa daha hatırlayarak... ve belki de (6) “neden” sorunuza yeni yanıtlar arayarak... İster var olanı tazeleme ihtiyacı içinde olun, ister yeni anlam ve amaç arayışında olun; yeni gözle baktığınız ve gördüğünüz her şey, size hayatınızın anlamına ve amacınıza –“neden”inize dair ipuçları sunacaktır...
“Yaşamak için neden’i olanlar, hemen hemen her nasıl’a (koşula) katlanabilir” (Those who have a “why” to live, can bear almost any “how”) der Nietzsche. Yaşamda neden’i bulduğumuzda nasıl’ı kolaylıkla kurgulayabiliriz. Kaçınılmaz acılara rağmen, mutluluğu, hayatımızı anlamlı kılarak yakalayabileceğimizi söyler Viktor Frankl... Anlam ve amaç edinmenin sanıldığı kadar uzaklarda ve erişilmez büyük şeyler olmadığını; aksine, hayatı anlamlı kılmanın farklı yolları olduğunu; ve anlamı (1) bir eser yaratarak veya bir iş yaparak; (2) bir deneyim yaşayarak veya biriyle etkileşerek; veya (3) kaçınılmaz acıya bir tavır geliştirerek yaratabildiğimizi söyler...
Özetle, şu yeniden canlanma ve hayata dönüş dönemimizde, hedefe kilitlenmiş halde yaşamımızı sürdürürken, anlam ve amacın kaşığımızdaki zeytinyağında gibi görünse de, esasında bahçemizde gizli... Hedefe ilerlerken yaşadıklarımızda gizli... deneyimlediklerimizde gizli... ve olgular karşısında geliştirdiğimiz tavırlarımızda gizli...
Dr. Shirli Ender Büyükbay/3 Haziran 2020