top of page

Söyle… Söyle…


Emor peraşası, Koenlerin kutsiyetini ele alan kısımlarla başlamaktadır. İlk Koen Aaron’dan itibaren, bu hanedanda doğan tüm erkek çocuklar, şayet Tora’nın yine bu peraşada belirttiği bazı engeller yoksa, birer Koen (yüksek görevli) olarak Bet-Amikdaş’taki ibadeti gerçekleştirmekle görevli olacaklardı.

Bet-Amikdaş, insanların, manevi açıdan saf olmadıkları bir durumda girmelerinin yasak olduğu mukaddes bir yerdir. Manevi saflığı bozabilecek çeşitli etkenler vardır ve bunların büyük kısmı geçtiğimiz haftalarda okuduğumuz Şemini, Tazria ve Metsora peraşalarında sayılmıştır. Söz konusu manevi saflık eksikliğine “tuma” adı verilir ve bu manevi saflık eksikliği halindeki kişiler için “tame” [veya kadınlar için “temea”] terimi kullanılır.

Tame/temea bir kişinin Bet-Amikdaş bölgesine girmesi ağır bir ihlaldir. En yüksek tuma kaynağı olan “ceset kaynaklı” tumadan arınmak için Para Aduma adı verilen kızıl bir inekle gerçekleştirilen özel bir prosedürden geçmek gerekir (bkz. Hukat peraşası). Günümüzde bu prosedür uygulanamadığı için hepimiz söz konusu tuma nedeniyle tame durumdayız. Ve Bet-Amikdaş bölgesinin kutsiyeti, Bet-Amikdaş ayakta değilken bile devam ettiğinden, günümüzde bu bölgeye girmek yasaktır.

Koenler esas olarak Bet-Amikdaş’ta görev yaptıkları için bazı manevi saflık kurallarına özenle dikkat etmek durumundaydılar. Ama Bet-Amikdaş’la doğrudan bağlantılı olmadan bile, Koenlerin bir ölü nedeniyle tame olmaları günümüzde de yasaktır. Evet; yukarıda belirtildiği gibi, günümüzde hepimiz ölü nedeniyle tameyiz ve bu durum Koenler için de geçerlidir. Fakat bu durum, söz konusu yasakta bir değişiklik yapmakta değildir. Günümüzde de bir Koen’in bir ölüye temas etmesi veya bir ölü ile aynı çatı altında bulunması, buna bağlı olarak mezarlığa girmesi, Tora’ya göre [yedi yakın akrabasından (anne, baba, oğul, kız, erkek kardeş, kız kardeş ve eş) birinin cenazesiyle ilgilenme ihtiyacı dışında] yasaktır.

Peraşa Koenlere yönelik bazı kurallarla başlamakta ve şu sözlerle açılmaktadır:

A-Şem, Moşe’ye [şöyle] dedi: Koenlere, Aaron’un oğullarına söyle ve onlara, [bir Koen’in] halkı içinde bir can için tame olmaması gerektiğini söyle” (Vayikra 17:1).

Pasuğu bir daha okuyun. Okuldayken Türkçe derslerinde bir cümle içinde aynı sözcüğü iki kez kullanmanın uygun olmadığını öğrenmiştik. Ama anlaşılan bu tipteki bir kullanım uygunsuzluğu yalnızca Türkçeye özgü değil. Zira Raşi, Talmud’dan (Yevamot 114a) alıntıyla, yukarıdaki pasuk hakkında şöyle demektedir:

“[Pasukta neden] ‘söyle’ ‘ve… söyle’ [diye gereksiz görünen bir tekrar var?] Büyükleri küçükler hakkında uyarmak için.”

Başka bir deyişle, ilk “söyle” sözcüğü, yetişkin Koenlere hitap ederek ölü nedeniyle tame olmamaları gerektiğini belirtmekteyken, ikinci “söyle” sözcüğü, yetişkin Koenlerin bunu kendi çocuklarına da söylemekle, küçükleri de bu konuda uyarmakla ve/veya ölü nedeniyle tame olmalarına meydan vermemekle yükümlü olduklarına işaret etmektedir.

Böylece bu pasuktan, sadece Koenler bağlamında değil, genel olarak, büyüklerin küçüklerin kurallara uygun yaşamasını temin etmekten sorumlu oldukları öğrenilmektedir. Her ne kadar küçüklerin bar/bat mitsva çağına gelene kadar mitsva yükümlülükleri yoksa da, anne ve babaların, çocukların Tora’nın talimatlarına aykırı davranmadıklarından emin olma yükümlülükleri vardır. Bu nedenle çocuklara kaşer olmayan yiyecekler vermek, Şabat’ın kutsiyetini ihlal etmelerine göz yummak vb. yasaktır. Sonuç olarak bu bir eğitim meselesidir.

Rav Yaakov Weinberg, Tora’nın aslında hepimizi ilgilendiren bu kuralı neden özellikle Koenlerin ölü nedeniyle tame olma yasağı bağlamında verdiği sorusuna bir açıklama önerir. Koenler ve çocukları hakkındaki bu kuralda Yahudi eğitimine dair çok temel bir prensip vardır.

Rav Yisahar Frand bunu farazi bir senaryoyla açıklar: Küçük çocuklar boş bir arsada top oynamaktadır. Çocuklar top oynarken ne olur? Tabii ki top yandaki alanlara kaçar. Senaryomuzda, çocukların oynadığı arsanın bitişiğinde bir mezarlık vardır. Top oraya kaçarsa, belki bu ölülere bir nebze saygısızlık teşkil ediyor olabilir, ama teknik açıdan gidip topu oradan almakta bir sakınca yoktur. Tabii ki eğer topu almaya giden çocuk bir Koen değilse…

Baba oğluna “Moşiko” der, “diğer çocuklarla birlikte mezarlığın yanında top oynayamazsın. Çocuk “Ama herkes oynuyor? Neden ben de onlarla oynamayayım?” diye sorar. Babası açıklar: “Çünkü sen bir Koen’sin ve bir Koen’in mezarlığa girmesi yasaktır.” Çocuk itiraz eder: “Ama diğer herkes yapıyor!” Babası tekrar açıklar: “Ama sen diğerlerinden farklısın. Başkalarının yapabildiği her şeyi sen yapamazsın. Diğer herkes için uygun olan bir şey senin için de mutlaka uygun olacak diye bir kural yok!”

İşte, demektedir Rav Yaakov Weinberg, bu, her anne-babanın, kendi çocuğuna iletmeye kabil olması gereken bir mesajdır. Yahudi ebeveynin en büyük sınavlarından biri buradadır. Çocuklarımıza “kendileri olmaları” gerektiğini açıklamamız gerekmektedir. Kendi niteliklerine, kendi avantaj ve dezavantajlarına, kendi ortamlarına, kendi güçlü ve zayıf yanlarına, kendi serbestilerine ve kısıtlamalarına uygun olarak, birer birey olarak yetişmelidirler – başkalarına özenerek, başkaları her ne yapıyorsa kendilerinin de aynısını yapması gerektiği his ve düşüncesiyle değil. Her insan kendisi olmalıdır. Ve birçok kez, kişinin “kendisi” olması, başkalarından farklı olması anlamına gelir.

Yahudilikte çocuk eğitiminde bu noktanın vurgulanması önemlidir. Çünkü Yahudiler farklıdır: “Ve siz, Benim için bir Koenler krallığı ve kutsal bir ulus olacaksınız” (Şemot 19:6). Koenlerin Yahudi halkı içindeki konumuyla, Yahudilerin tüm dünya ulusları içindeki konumu arasında bir paralellik vardır. Koenlerin, görevleri ve halk içindeki rolleri gereği daha yüksek bir standartta yaşama sorumlulukları olması gibi, Yahudilerin de, dünya ulusları içinde farklı bir standartta yaşama sorumlulukları vardır. Söz konusu sorumluluk Koenleri “daha üstün” kılmakta değildir; yüksek standart gereği, bir üstünlükten değil, görevin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde, Yahudilerin farklı standartta yaşama gereği de bir üstünlük değil, görev ve sorumluluğun belirtisidir. Bu konuyu daha önce Vaera peraşasıyla ilgili yazımda ele aldığım için tekrara gerek görmüyorum.

Her halükârda bir Yahudi, Tanrı’nın kendisi için belirlediği ve Tora ile bildirdiği kurallara göre yaşamak durumundadır ve bu, çoğunlukla, diğer halkların yaşam tarzından farklıdır ve öyle olmayı gerektirmektedir.

Şüphesiz, Tanrı insana özgür irade vermiştir ve herkes kendi hayatını nasıl yaşayacağına kendisi karar verecektir. Ancak burada Tora’nın bakış açısından konuşuyorsak, gerçekler böyledir. Yahudiler “kendileri gibi” olmalıdırlar ve birçok durumda bu, “başkalarından farklı” olmalarını ve farklı bir yaşam sürmelerini gerektirir. Ve bunu sadece şahsen benimsemekle değil, çocuklarına aktarmakla da yükümlüdürler. Hatta bu, sadece anne-baba saygısı, tsedaka, hırsızlık yasağı ve benzeri “mantıklı” kanunlar için değil, “tuma” gibi tamamen soyut kavramlar veya Tora’daki, sebepleri insani mantık tarafından anlaşılması mümkün olmayan ve “Kral hükmü” olarak yerine getirilmesi gereken diğer kanunlar için de geçerlidir. Yahudilikte çocuk eğitimi konusundaki bu mesajın özellikle Koenler ve tuma konusu bağlamında verilmesinin bir yönü de budur.

Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page