top of page

Holokostu hatırlıyor, Antisemitizmle savaşıyoruz.


Tarihler 4 Nisan 2017’yi gösteriyordu. 65 yaşındaki, 3 çocuk annesi, emekli doktor Sarah Halimi’nin evine giren bir terörist, (evet mütecaviz veya saldırgan kelimelerini özellikle kullanmayacağım, çok hafif kalırlar), komşusu Kobili Traore tarafından işkenceyle, (22 bıçak darbesi) katledilip, üçüncü kattaki penceresinden aşağıya fırlatıldı.

Mali, Afrikalı göçmen Traore önce Kanabis keyfini yapmış daha sonra da Kuran’dan ayetler okuyarak ve “Allahu Ekber” diyerek Halimi’ye Paris’in Belleville semtindeki evinde saldırmış, cinayetten sonra da dua etmeye devam etmişti. Uyuşturucu kullanma ve satma alışkanlığı olan Traore polise savunmasını yaparken böylelikle şeytanı öldürdüğünü belirtmişti. Mensup olduğu camiin çok sayıda Suriye’ye giden cihatçılar tarafından ziyaret edildiği de biliniyordu.

Suçlu psikolojik müşahede altına alındı. Yetkililer katilin bozuk psikolojisi nedeniyle yargılanamayacağını ileri sürdüler. Olayın antisemit bir cinayet olduğunu ne polis, ne yargı, ne de diğer yetkililer başta kabullenmek istemedi. Ne var ki özellikle Yahudi asıllı hukukçu ve medya mensuplarının ağır baskısı sonucu Şubat 2018’de olayın antisemit içeriği savcı tarafından onaylandı.

Ancak yine de Fransız mahkeme son kararında Traore’nin olay esnasında uyuşturucu etkisi altında olduğunu iddia ederek yargılanamayacağına hüküm verdi!!! (Bilirkişi raporunun aksini iddia etmesine rağmen…)

Tarihler 23 Mart 2018’i gösterdiğinde ise Holokost kurtulanı 85 yaşındaki Mireille Knoll, yine Paris’teki apartmanında Yasin Mihoub ve Alex Carrimbacus isimli iki genç terörist tarafından yine “Allahu Akbar” nidaları arasında katledildi. Vücudu 11 kere bıçaklandı, daha sonra ateşe verildi.

Geçen olaylardan ders almış olan yetkililer bu sefer olayın antisemitik öğeler taşıdığını hemen açıkladılar.

Geçenlerde ‘’Le Figaro’’da Celine Pina isimli bir yazarın yazdıkları dikkat çekti. Charlie Hebdo, Bataclan ve Villejuif katliamlarını sıralayan Pina şöyle diyordu:

“Eğer Allah adına bir cinayet işleniyorsa, burada akli denge bozukluğu bir beraat nedeni olamaz. Bütün bu akıtılan kanda müşterek unsur radikal İslamın topraklarımızdaki etkinlikleridir. Camilerdeki vaazlarla, güç gösterileriyle, sosyal medyadaki söylemleriyle bu ortamı yaratıyorlar. Fransa’da durum artık kontrol altında değil.’’

İlginç olan şu ki, son zamanlara kadar antisemitizm dendiğinde aşırı sağ düşünülürken, bu son yıllarda soldan da antisemitik söylem ve eylemler gelebildiği gibi, esas cereyan köktendinci/siyasi İslam’ın egemenliğine geçmiş durumda.

2006 yılından bu yana Fransa’da sadece Yahudi oldukları için öldürülenlerin sayısı oniki. Ülkedeki ırkçı eylemlerin yarısı Yahudilere karşı yapılıyor. Oysa Fransada Yahudi nüfusunun oranı yüzde bir bile değil!

Fransız yetkililer geç de olsa durumun farkına vardılar. Aralık ayının başlarında Meclisten geçirdikleri bir kararla “İsraeli salt bir Yahudi Devleti olarak gördükleri için ona karşı yapılan söylem ve eylemleri’’ de antisemitizm kapsamı içine aldılar.

(Bu kararı meclisten geçirebilmek çok zor olduysa da…)

Almanyada da durum pek farklı değil. 4 Ekimde Berlin’deki sinagoga Suriyeli, bıçaklı bir saldırgan girmeye çalıştı. “Allahu Akbar” ve “Kahrolsun İsrail” seslenişleri eşliğinde… İçeri giremedi; polis tarafından yakalandı. Ve tek suçu “haneye tecavüz” olduğundan ertesi gün serbest brakıldı!

Artan antisemitik olaylardan ABD de nasibini alıyor. Daha geçtiğimiz Aralık ayında Jersey City’deki koşer süpermarkette Yahudiler hedef alındı. Cinayetin hemen akabinde olay yerinde cinayet lehine ve Yahudiler aleyhine sarfedilen sözler ise cinayet kadar düşündürücüydü.

Daha güncel antisemitik olaylar arıyorsanız eğer, COVID-19 virüsüyle ilgili Yahudi aleyhtarı komplo teorilerini Avustralya, Fransa, Türkiye, ABD ve Macaristan gibi ülkelerde bolca bulabilirsiniz.

Tüm bunları niye şimdi yazdım?

Ocak ayında önce ülkemizde 49 değişik ülke temsilcilerinin katılımıyla daha sonra da Auschwitz’de ve Avrupanın değişik kentlerinde tertiplenen Soykırımı Anma törenlerinin çağrıştırdıkları nedeniyle. Ve tabii bu hafta ülkemizde Holokost kurbanlarını hep birlikte andığımız için.

Ocak ayında Yeruşalayim’deki toplantı son derece başarılı ve anlamlıydı. 49 ülkenin aslında sadece Yahudileri değil, tüm insanlığı ilgilendiren bir konu için dahi olsa, bir araya gelmeleri günümüzde sık rastlanan bir olay değil. Fransa Başkanı Macron ve özellikle eski İsrael Dini Lideri Rav Lau’nun ve hele hele Almaya Başkanının içten konuşmaları unutulabilecek gibi değildi.

Öte yandan Filistin Özerk Yönetimi de törene katkıda bulunmayı ihmal etmedi.(!)

Şöyle ki, yönetimin gazetelerinden Al Hayat Al jadida, “Bir kurşun töreni bozabilir, bir ceset ise iptal edebilir” şeklinde bir yazıyla Filistinlileri alenen cinayete teşvik etti. Başaramadı.

Bu arada töreni baltalamak amacıyla liderleri taşıyan uçaklara ve Ben Gurion havaalanına sekizyüzün üzerinde cyber atağı yapıldıysa da alınan önlemler herhangi bir muhtemel faciayı önlemeyi başardı. ( Bilmiyorum İsraellisi, Filistinlisi, Yahudisi, Hristyanı, Müslümanı, tüm insanlık, tekvücut olarak koronayla mücadele ettiğimiz bugünlerde Hamas, Hizbullah ve F.Ö.Y. nin görüş ve duruşlarında herhangi bir değişiklik olmuş mudur? Sanmam).

Esas anma tarihi olarak kabul edilen 27 Ocakta Fransız televizyonlarının olaya verdiği ağırlık kayda değerdi. Konuya ayırdıkları zaman İsrael kanallarıninkinden de fazlaydı.

Tüm bunlar özelde Yahudiler ama genelde tüm insanlık için ümit vaad eden olumlu gelişmeler.

Ancak antisemitizmle mücadele daha pek çok gayret ve eylemi gerektiriyor. Kanımca bunların en başında da üç şey geliyor.

Eğitim, eğitim ve yine eğitim... ( tabii devlet politikaları ve medya, -sosyal medya dahil- da bu bağlamda önemli öğelerden ikisi)

Ve kanımca antisemitizm Diaspora’da devam ettikçe bundan tek kazançlı çıkan belki de sadece İsrael oluyor, (buna kazanç denebilirse, eğer?). Son on yılda İsrael’de yaşamayı seçen Yahudilerin sayısı 255 000. En fazla göçmenin geldiği beş ülke ise Rusya, Ukrayna, Fransa, ABD ve Etiyopya. Bu rakkamların giderek yükselmelerinde Diaspora’da artan antisemitizmin etkisi yok mu dersiniz?

Öte yandan bu ülkede mutlu olmanın yolu antisemitizmden kaçtığı için buraya aliya yapmaktan geçmiyor.

Bu ülkede mutlu olmanın yolu İSRAEL’DEKİ yaşamı istediği ve seçtiği için bu ülkeye gelmekten geçiyor.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page