Değişik bir bakış açısından Korona Felaketi
- Bondi CHAKİM
- 24 Mar 2020
- 3 dakikada okunur

Biliyorum, büyük bir çoğunluğumuz bu kelimeyi, kelimeyle ilgili esprileri ve de video kliplerini artık ne görmek, ne de duymak istiyoruz ama dünya gündemini haklı olarak bu kadar meşgul eden bir konuyu es geçemedim bu hafta.
Biliyorum, her ölüm, hangi yaşta, hangi şartlar altında olursa olsun bir mikrodünyanın, tamamlanmamış bir öykünün sonudur; acıdır, kederdir, yakınları için bitmeyecek bir ayrılığın yasıdır.
Ancak makro açıdan bakarsak yazının kaleme alındığı anda, Mart 24, dünyadaki vaka sayısı 372 bin, kayıp sayısı ise 16 bin civarında. Kuru istatistik olarak bakarsak dünya sonu değil.
Buna karşılık hemen hemen tüm dünyayı hayatımızda görmediğimiz, yakın tarihte de pek eşine rastlanmamış bir kaosun içersine sürüklemiş durumda COVID-19 virüsü.
Milyarlarca insan sokağa çık(a)mıyor, büyükannelerle torunların birbirine dokunması en büyük yasağa dönüşüyor, ekonomiler çöküyor, işsizlik aniden tavan yapıyor, fakiriyle, zenginiyle, genciyle, yaşlısıyla hiç kimse bu olay bittiğinde varolup olmayacağını ve hayatta kalırsa ekonomik durumunun ne olacağını bilmiyor. İtalyanın sadece Milano kentinde yarım saatte bir kişinin öldüğünü duyan her birey KORKUYOR.
Şu anda bu olay geçip bittiğinde insan kayıplarının, işsizliğin ve maddi kayıpların ne kadar olacağını hiç birimiz bilmiyorsak da bedelin çok ağır olacağı muhakkak.
Öte yandan, bir başka bakış açısından, acaba bu musibetin insanlığa herhangi bir yararı dokunabilecek mi?
Belki.
Nasıl mı?
Bizi çok güçlü bir şekilde sarstı, COVİD-19; daldığımız uykudan uyanırsak.
Yaşamımızdaki sağlığımız, istediğimiz yere gidebilme, sevdiklerimizle beraber olabilme özgürlüğü gibi en basit şeylerin başından belli aşikâr olmadığını algılarsak.
İçinde bulunduğumuz bolluğun, -belki de aşırılığın diyebilirsiniz- farkına varırsak.
Maddiyat ve şöhret avcılığının en önemli değerler olmadığını anlayabilirsek.
Bir ihaleyi kaybetmenin veya markette ödeme sıranızı beklerken ağır davranışlarıyla sizi sabırsızlığa iten yaşlı teyzenin ötesinde de sorunlar olabileceğini, bu iki problemin dünyanın sonu olmadığını keşfedersek.
Kim olursak olalım, nerde yaşarsak yaşayalım aslında birer insan olarak bu dünyayı birlikte paylaştığımızı ve birbirimize bağlı olarak, tek bir bütün olduğumuzu algılayabilirsek.
Eğer insanoğlu, inancınıza göre isterseniz Tanrı, Yaradan veya doğa deyin, bir üst kuvvetin bu mesajını doğru algılamayı becerebilirse, ola ki bu musibet bittiğinde daha güzel bir dünyanın temelini atmaya başlayabilecek. Belki kişisel ve toplumsal yaşantımızda bir “reset/ sıfırlayıp baştan alma” etabı yaşanacak.
Dikkat ederseniz bu olaylar başladığından beri uzunca bir süredir ülkemiz dahil hemen hemen hiçbir taraftan savaş, terör, saldırı haberleri gelmiyor. İnsanlar birbirleriyle değil, onların üstünde bir güçle hep beraberce mücadele ederek hayatta kalmaya çalışıyorlar. İsrael daha iki ay evvel sivil yurttaşlarının kafalarına roketleri savuran Gazze’deki Hamas yönetimine tıbbi malzeme yardımı yapıyor. (Ve iyi ki de yapıyor tabii!..)
Bu hayat memat mücadelesinde soğuk espri gibi gelebilecek ama belki bizim iki büyük parti dahi beraber hükümet kurmayı başaracaklar.
Geçen haftaki yayınımızda yazarımız Suzi Sabaner yazısında gerek ülkemizde, gerekse dünyada üstün duyarlılık göstererek desteğe muhtaç kişilere ceplerini, gönüllerini açan güzel insanların davranışlarından değişik örnekler vermişti.
Güç, mevki, veya servetlerine bakarak kendilerini kaf dağında gören veya sanan liderler, başkanlar, yöneticiler, servet sahipleri, sporcu, medya mensubu veya “celebrity/ ünlüler”ler, sadece bir Korona salgının onları cüceleştirebildiğini, bir hiçe indirildiklerini algılıyabilecekler mi?
Kızlarının Bat-Mitzva’sını kutlamak için 150 bin şekellik masrafa giren ve bunu televizyonda gururla teşhir eden veliler acaba biraz daha mütevazı olmayı deneyecekler mi?
Veya tüm bu kaos yaşanırken ana akım TV kanallarından birinin akşam yayınında bir mini marketi kıskandıracak erzak dolabını seyirciye teşhir ederek bir çirkinlik, zevksizlik abidesi diken ‘seleb’ hanım ve ‘seleb’ yayıncısı biraz daha “ayaklarıyla yere basıp sıradan, diğer insanlar gibi davranmayı” -ve böyle zırvalıkları yayınlamamayı- öğrenecekler mi?
Bana ‘wishful thinking’’, rüya mı görüyorsun Bondi diyebilirsiniz. Muhtemelen haklı da olabilirsiniz.
Ama mantık diyor ve gönül istiyor ki, bu salgın insanları müşterek amaçlar uğruna, (ekoloji, fakirlikle savaş, eğitim, barış gibi) birleştirsin, onlara biraz tevazu aşılasın, kazanmayı hor görmeden adil paylaşmayı vurgulayan bir değerler mekanizmasını şu veya bu şekilde insanın DNA’ine enjekte etsin. Ve
‘’Yoktur aslında birbirimizden farkımız,
Bizler sadece
Bu yerküreyi birlikte paylaşan insanlarız’’
deyip uygulatsın.
Bugünlerde hepimizin bol zamanı olduğundan dileyenleriniz için günün anlamına uygun iki dinleti aşağıdaki linklerde sizi bekliyor.
コメント