Yurt dışına kısmen yerleştiğimizden beri yolculuklarımızda eşim kendini Çanakkaleli veya Londralı olarak tanıtıyor. Bense yetiştiğim ve etkisinde kaldığım kültürün ve ülkenin vatandaşı sıfatıyla “esas olarak Türkiye’denim’’ derim. Yahudi olduğumuzu ulu orta seslendirmeye gerek yok fakat zamanla anlaşılır.
Yılbaşındaki Güney İtalya ziyaretimiz bu açılardan farklı bakışlarımızı hançer keskinliğiyle ayırdı. Apulia bölgesi çizmenin ökçe kısmına gelen, Adriatik ve Akdeniz arasında yeşile doymuş bir sahil. Kıyı boyunca 12 – 13. Yüzyıllardan kalma sahil kentleri; daracık sokakları, kiliseleri ve pazar yerleriyle dünyanın her yanından gelen yüzbinlerce, milyonlarca turistin merak ve ilgi kaynağı.
Türklük ve Yahudilik ögelerinin her ikisine de rastladık bu seyahatimizde. 1480 yılında Gedik Ahmet Paşa komutasında Osmanlı donanması 20.000 bahriye ile Otranto limanını ele geçirir ve İtalya’nın güneyden işgalinin ilk işaretini verir.
Kent halkının çocuk ve kadınları köleliğe gönderilmek üzere iken 800 kadar yetişkin erkeğe İslamiyeti kabul etmeleri halinde onların serbest bırakılacağı müjdesi verilir. Adamlar Hıristiyanlıktan ayrılmak istemezler ve tamamının kafaları kesilir.
Konstantiniye’nin (İstanbul) 1453’de fethinden yalnız 27 yıl sonra Roma’nın da olası kaybı Papa’yı endişelendirir ve Napoli Krallığı liderliğinde oluşturulan güçler 1481’de Otranto’yu yeniden alırlar. Fatih Sultan Mehmet’in 3 Mayıs 1481’de vefatı Osmanlı’nın İtalya seferi planlarını altüst eder. Türkler çekilir, İtalya Hıristiyan kalır.
Kent eski sahipleri tarafından alındıktan sonra öldürülenlerin kemik ve kafatasları katedrale getirilir ve duvarlardaki büyük oyuklara dikine yerleştirilir. Cam vitrinlerden tüm detaylar her yıl yüzbinlerce ziyaretçinin bakışlarına ve dualarına açık.
Bölgedeki Yahudi varlığı ise takip eden yıllarda İspanya’dan kaçanlarla birlikte gelişir. Fakat Napoli Krallığının İspanyollar tarafından ele geçirilişinden sonra İberik Yarımadasındaki yasalar Güney İtalya’da da uygulanır ve Yahudilere yasaklar başlar, göçe zorlanırlar. Bir kısmı Osmanlı hükümranlığında Yunan adalarına sığınır.
Otranto’dan sonra gittiğimiz Lecce kentinde hatırı sayılır Yahudi nüfusu yaşarmış 15-16. yüzyıllarda. Katliamlar ve sürgüne gönderilmeler sonucu Apulia’da Yahudi varlığı 1510’da sona eriyor…fakat 1945’de geçici olarak yeniden doğuyor.
İkinci Dünya Savaşı sonunda Avrupa’nın her yanında Nazilerin yönetiminde temerküz veya ölüm kamplarında milyonlarca “Göçe Zorlanmışlar” (Displaced Persons) halen hayattaydı. Müttefikler yeni kurdukları DP kamplarından kendi ülkelerine gitmelerini öneriyordu.
Fakat Yahudiler ne Almanya ne de Polonya’ya dönmek istediler. Büyük çoğunluk Filistin’e göçe hazırlandı.
İtalya’nın Güney sahillerinde Yahudiler için 4 kamp oluşturuldu. Tüm Avrupa’dan buralara ‘Şerit Hapletah’ (Yaşayan Kalıntı – Tevrat’ta Bet Amikdaş’ın yıkımından sonra Kutsal Topraklarda kalan Yahudilerin tanımı) organizasyonu ile onbinlerce göçmen geldi. Apulia yeniden Yahudi şarkılarıyla çınladı (o günleri hatırlayan bir köylünün tanıklığı).
550 yıl aradan sonra Lecce’li bir grup meraklı aydın kentlerindeki eski Yahudi varlığını anmak amacıyla Museo Ebraico (Yahudi Müzesi - https://www.palazzotaurino.com/) kurmaya karar verirler. Artık olmayan sinagogun altındaki dehlizlerde anne-babaları buralardan geçmiş İsrail’lilere ve onların torunlarına rastlıyor, ortak sevinçleri paylaşıyoruz.
Türkler ve Yahudiler bu topraklardan geçmişler. Kimisi muzaffer, kimisi sefil. Bıraktıkları intiba da farklı yansımalar gösteriyor.