KRİSTAL GECE
- Bella CİTTONE
- 13 Kas 2019
- 2 dakikada okunur

Max o akşam uflaya puflaya evden çıktı. Canı hiç sinagoga gitmek istemiyordu. Hava da soğuktu, dindar da değildi, bayram seyranda bile adımını zor atardı sinagoga. Nereden çıkmıştı bu şimdi?
Evin girişinde asılı olan gri kaşmir paltosunu sırtına geçirdi ve hayatının aşkı Emily'nin yanağına öpücük kondurdu.
"Kardeşinin hatırı olmasa bu soğukta evden çıkmazdım!"
Emily o etkileyici gülümsemesiyle gözlerinin içine baktı:
"Bir kere sinagoga gitsen birşey olmaz, mızmızlanma. Hem baba olunca da gitmeye devam edersin belki, kimbilir.."
Bunu söylerken karnını yavasça okşadı.
Max karısına hayranlıkla baktı:
"Doğru.Bir kerecikten ölünmez. Haydi çıkayım ben. Çok gecikmem."
Emily kapıyı ardından usulca kapattı.
Max'ın sırtında bir ürperti dolaştı o anda. Oturdukları sokak ona tekin gözükmemişti birden. Sanki ayaklarının altında birşeyler kaynıyor gibiydi..
"Saçmalama." dedi kendi kendine. Esen soğuk rüzgarın yanaklarını hafif hafif ısırmasına aldırış etmeden, hatta bundan keyif alarak yürümesini sürdürdü.
Sinagoga ulaştığında Herman onu kapıda bekliyordu.
"Geç kaldın Max! Haydi minha basladı bile!"
İki adam alelacele içeri girdiklerinde cemaat duaya başlamıştı bile. Önlerinde, Teva’da duran Rabi duayı yüksek sesle okuyor, diğerleri de adeta trans halinde ona eşlik ediyorlardı.
Max kafasına kipayı koydu, kitabı eline aldı, okumaktan çok sağına soluna bakındı. Kendisini doğacak oğluyla beraber burada, Berlin'in büyük sinagogunda düşledi.
Bir anda büyük bir gürültü koptu, içeri üniformalı askerler doluştu.
Ne olduğunu anlayamamışlardı, çaresizlikle şaşkınlık arasında kalakalmışlar, birçogu ellerindeki dua kitaplarını düşürmüşlerdi.
"Eller havaya!"
Askerler bağırıp duruyorlardı, gözlerinde oldukça sert bir bakışla kimine vuruyor, kimini de itip kakıyorlardı.
Max koluna yapışan Herman'ı güç bela hissetmişti.
"Tek sıra olun çabuk!!Raus!!"
Kulakları yırtarcasına bağırıyorlardı, aralarından bir yaşlı adamı iyice hırpalamışlardı.Vahşi hayvan gibiydiler, gözleri dönmüştü adeta. Max'ın kanı damarlarında donmuştu.
Askerler dolabı kırmışlar, içinden kutsal kitapları hunharca çıkarıyor, tek sıra dizilmiş cemaatin ayaklarının dibine atıyorlardı. Rabi için için ağlıyordu, yaşı yirmilerinde bir asker tokadı basmıştı yetmişindeki adamcağıza.
"Şimdi herkes tek tek bu kitapları ayakları altına alıp tükürecek! Yapmayan ölür!"
Koskoca adamlar ağaçta düşen sonbahar yaprakları gibi titriyorlardı. Max'ın yanındaki birkaç adam denileni yaptı, sıra ona gelince yerinden kıpırdamadı.
Asker bağırdı:"Tükür! Tükür dedim!!"
Max hayatı boyunca dindar olmadığını hatırladı o anda. O anda onuruyla ölmeyi tercih ediyordu, Tevrata tüküren bir baba olamazdı, olmayacaktı, gözlerini askerin gözlerinin içine dikti ve yerinden milimetre kıpırdamadı.
O gece Max kafasına sıkılan tek kurşunla öldürüldü. Oğlunu ve hayattaki tek aşki Emily'i bir daha göremedi.
Sinagog içindeki cemaatle beraber yakıldı. O gece oradan kimse kurtulamadı.
O gece tarihler 9 Kasim 1938’i gösteriyordu...
Tarihin en büyük soykırımı "Holokost"un kıvılcımını ateşleyen, geri dönüşü olmayan bir yola sapılan Kristal Gece'nin tarihini yani…
Yer gök kaynıyordu..