Geçtiğimiz hafta Konya’da Büyükşehir Belediyesi’ne ait birden fazla panoda nefret içerikli afişlere yer verildi. Anadolu Gençlik Derneği ve Milli Gençlik Vakfının imzalarını taşıyan posterde şöyle yazıyordu: “Yahudi ve Hıristiyanlardan DOST edinmeyin. (…) Allah zalimler topluluğunu doğru yola eriştirmez”.
Sosyal medyada bu antisemit panoya karşı yoğun tepki gösterildi. Bu ne ilk ne de sondu… İlginç olan Yahudi toplumu yetkililerinin bir “başarı” duygusu içinde “devlet nezdinde hassasiyetlerin bildirilmesi üzerine” afişlerin kaldırılmasına vurgu yapmaları oldu. Ben Facebook’ta şu postu paylaştım; “Afiş kaldırılınca ne oluyor?”
24 Ekim Perşembe akşamı Tel Aviv Dan Panorama Otelinde “Friedich Naumann Vakfı” (FNF) ile Türk - İsrail Sivil Toplum Forumu’nun (TICSF) birlikte düzenledikleri “İsrail -Türkiye İlişkilerinde Kültürel Diplomasi” konulu bir etkinlik gerçekleşti.
Eski Ankara Büyükelçisi ve Herzliya IDC öğretim görevlisi Dr.Alon Liel, 2008 yılından bu yana Türkiye-İsrail ilişkilerinin hiç iyileşmediğini ancak bir “telenovela” tadında bir değerlendirmede bulunacağını belirtikten sonra “İstanbullu Gelin” dizisi üzerinden bazı çıkarımlarda bulundu. Esasen seminerin hiçbir politik amacı yoktu, tek amaç iki ülke arasında kültürel düzeyde yakınlaşmanın yollarının araştırılmasıydı.
Rafael Sadi, OdaTV İnternet sitesinde etkinliği bire bir geniş bir şekilde aktardı. Yazıda Alon Liel’in “İstanbullu Gelin” dizisi hakkında; “dizide Erdoğan yoktu. Bu dizide başı örtülü kadınlar yoktu. Bursa gibi yerde insanlar namaz kılmıyor, müezzin ezan okumuyordu” şeklindeki ifadesi de yer almaktaydı. Diziyi izlemiş olan herkes bu saptamaların doğru olduğunu kabullenir.
Yeni Akit Gazetesi ise Sadi’nin kendisine ait olmayan sözlerinden hareketle; “İsrailli yazar Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İslam düşmanlığını bir dizi üzerinden kustu” diyerek karamalarda bulundu. Oysa Sadi’nin Erdoğan ile sınıf arkadaşı olduğunu ve aynı mahallede yaşadıklarını her zaman sitayişle anlattığı da bilinmektedir.
Biliyorum bazılarınızın da yaklaşımı; “Yeni Akit’e ne bakıyorsun, bu gazeteyi tanımıyor musun?” şeklinde olacaktır. Ona bakma, buna bakma…
Yirmi yıl kadar önce çok daha naiftim, belki de “Polyanna”cılık oynamak, belki de küsüp gitmemek için pembe gözlükler giyip etrafa bakmak gerekirdi… O yıllarda Yıldız Tilbe türü “tekil” olarak nitelendirdiğim antisemit davranışlara karşı mücadele edilebileceğine inanırdım. “Kendimizi topluma daha iyi tanıtırsak”, antisemitizmin önüne geçilebileceğine, en azından ibreyi olumlu yönde etkileyebileceğimize inanırdım. Oysa yıllar boyu ibrenin sadece yükselişte olduğunu, kamuoyu yoklamalarına göre halkın yüzde 75’inin Yahudilerden nefret ettiğini gördük…
28 Kasım 2018 tarihli “Antisemitizm ve Avlaremoz…” başlıklı bir yazımda Serdar Korucu’nun Avlaremoz sitesinde yer alan 23 Kasım tarihli, “Antisemitizm ve göç” başlıklı incelemesine değinmiştim.
Söz konusu yazıda, Serdar Korucu, günümüz Türkiye’sinde Yahudilerin gündeme gelmelerinin ağırlıklı sebebinin İsrael olduğuna dikkati çekmekte ve Mois Gabay’ın, Şalom’da yayımlanan; “Kalmak mı, gitmek mi?” yazından şu alıntıyı yapmaktaydı:
“Toplumun Yahudi’yi doğru tanıması için antisemitizm ve Holokost eğitiminin okul müfredatlarına girmesi, nefret suçlarına uygulamada cezai yaptırımın devreye sokulması ve bilinç gerekiyor.”
Antisemitizme karşı mücadelenin kendini tanıtmaktan geçeceğini düşünmek ne denli gerçekçi bir düşünce?.. Nefret suçuna cezai yaptırımların uygulanabileceğini ummak, Holokost eğitiminin okulların ders müfredatına girebileceğine inanmak ve bundan medet beklemek… Beyler ciddi misiniz? Hala bu beklenti devam ediyor mu? Bu masum dilek sadece bir korunma içgüdüsü olarak bozacıyı şıracıya şikâyet olmuyor mu?
Serdar Korucu’nun yazısında görüşüne yer verilen ve antisemit bir olay sonucu Türkiye’yi terk ederek İsrael’e aliya yapan Avlaremoz’un kurucularından biri şöyle diyordu: “İsrail’e göç insana bedeller ödetse de, Türkiye’de kalmanın bedeli daha ağır…”
Antisemitizmden şikâyet etmeyeceğiniz tek ülke İsrael. Theodor Hertzel’in bunu söylemesinden bir asırdan fazla zaman geçti. Gün geçmiyor ki dünyanın herhangi bir köşesinde Yahudiler antisemit bir saldırıya maruz kalmasınlar.
Peki, ileri sürdüğüm görüşlerden Diaspora’da antisemitizm ile mücadele edilmemeli sonucu mu çıkarılmalı?
Tabi ki hayır… Sonuç alınsın veya alınmasın, nereden ve kimden kaynaklanırsa kaynaklansın her antisemit olayı ortaya çıkararak sergilemek, antisemitizme karşı mücadele etmek bence her duyarlı ve sorumluluk sahibi Yahudi’nin görevi olmalıdır.