Alkışlar “Aliya Günlüğü”ne…
- Av.Yakup BAROKAS
- 17 Eyl 2019
- 2 dakikada okunur

Yael Çittone’nin kaleme aldığı, benim hasbelkader editörlüğünü yaptığım ve Albert Anah’ın hem yönettiği, hem de başrolünde sahne aldığı “Aliya Günlüğü” oyununu karmaşık duygular içinde izledim.
Endişeliydim, çünkü Albert Anah ile sahne amirliği görevini yüklenen ve bu oyunda küçük bir rolü olan Violet Bahar dışında oyuncuların hiçbirinin sahne deneyimleri yoktu. Oyunun pürüzsüz aktığını, ezberlerin aksamadığını, rollerin oturmuş olduğunu görünce rahatladım.
Tiyatro eleştirmenliği ile yakından uzaktan bir ilgim bulunmamasına ve sadece iyi bir seyirci olmama rağmen Şalom geçmişim süresince toplum içinde amatör bir heyecanla ortaya konan oyunlar hakkında kelam kesmekten hep kaçındım. Çünkü ailelerinden çaldıkları saatlerini, günlerini, aylarını feda eden bu gönüllüler en ufak bir eleştiriye değil, sadece övgüye laiktirler.
“Aliya Günlüğü”, yazarı Dr.Yael Çittone’nin yaşanmışlıklarından, İsrael’e olan sevgisinden yola çıkılarak kaleme alındı; oyunda genç bir kızın aliya serüveni sahneleniyor.
Belirleyici olan iki dış ses var; biri “git”, diğeri “kal” diyor. Her birinin kendine göre gerekçeleri var. Satirik olarak dile getirilen; “Boğaz, Adalar, Galatasaray, sucuk-ekmek gibi alışkanlıklar sayesinde babanın ülkeyi terk etmemesi için iknaa edilmesine çalışılıyor. “Bıçkın” bir delikanlı sesi ile konuşan Moşe Peres, rolünde oldukça başarılı. Rakel Pinhas aliyadan yana olan iç sesi canlandırıyor.
Kaçınamayacağım ufak bir eleştiri; tereddütleri, kararsızlıkları dile getiren iç seslerin, sahnenin tam merkezinde arkada, yan yana değil de, iki ayrı uçta, aydınlatma/karartma ışık yöntemi ile konuştukça belirleşen bir şekilde sahneye konması reji açısından daha doğru olurdu.
İlk perde, aliya kararının alındığı duyguların ağır bastığı bölümdür. Didaktiktir, Türkiye akvaryuma, İsrael okyanusa benzetilir. Alegoriler ile beş yüz yıllık misafirlik ve “benim evim” kavramları işlenir. Anne, babanın aliya kararı da “okyanusun derin sularına atlamak” olarak dillendirilir. Karen’i oynayan Sara Alaluf Amon minyon görünüşü ile genç kızı canlandırmada oldukça başarılı. Tecrübeli oyuncu Albert Anah baba ve Sara Malki Haviv anne rolünde kusursuz bir performans sergilediler.
İkinci perdede oyuna yeni unsurlar katılır; İbraniceyi Anadolu aksanı ile konuşan Aynur ve Rus temizlikçi Hodaya rolünde Çela Hayon Levi, televizyon tamircisi Anan rolünde Eli Çittone, komşu rolünde Violet Bahar ve Kery rolünde Eti Hayon Behar.
Bu bölümde satirik unsurlar ağır basar. İsrael’deki yaşamın ilk günlerinde ole hadaşların karşılaşabilecekleri aksilikler ve alışkın olunmayan durumlar seyirciyi kahkahaya boğar. Kelime oyunları, baba Sami’nin ulpanda İbranice yerine Rusça öğrenmesi, bir şeyi tamir edecek iken diğerini bozan ve bir defasında TV tamircisi, peşinden de Bezek teknisyeni olarak iki defa ücret isteyen, sonunda da Karen’in sevgilisi olarak ortaya çıkan Anan, oyunun ikinci perdesini vodvil havasına dönüştürür.
Türkiye’den misafir gelen kuzin Kery’nin İsrael yaşantısını küçümseyici tavırları babanın kişiliğini bulduğu ve bir tür hesaplaşmanın gerçekleştiği andır. Yom Atsmaut bayramının kutlanması ile Nomi Şemer’in “Al Kol Elle” şarkısının Shahar Palensiya tarafından söylendiği finalde salonu dolduran dört yüz seyircinin dağıtılan İsrael bayraklarını hep birlikte dalgalandırdıkları an coşku doruğa ulaşır.
Yaşamının belli bir döneminde benzer deneyimler yaşayan seyirci kendisini bu oyun ile özdeşleştirerek, kimi zaman kahkahalarla güldü, kimi zaman da milliyetçi hislerinin kabardığını hissetti ve duygulandı.
Uzun yıllar Işık ve Ses Düzeninde görev alan Albert Poyastro, Sahne Amiri Violet Bahar, Makyaj görevlisi Natanel Tal, Kostümlerde Beki Anah ve Reji Asistanı Ester Angat’ı ayrıca kutlarım.
Tabi en büyük alkış bu projeye inanarak yapımcılığı üstlenen İtahdut Yotsei Turkiya’ya destek veren izleyicinindir. Sayenizde birkaç öğrenciye daha burs verilebilecek veya ihtiyaçlılara yardım edilebilecektir.
Müşkülpesentlere, dudak bükenlere ise diyecek bir şeyim yok…
Comments