“Selam, bu günlerde ne var ne yok?” diye sorsalardı İsrael’e, vereceği cevaplar şöyle olurdu:
Şu anda 25 -64 yaşlar arası grubumda işsizlik oranım sadece 3.2 %. Dünyadaki diğer ülkelerdeki oranlarla karşılaştırıldığında hiç de fena sayılmaz. Çalışanlarımın yüzde 79’u da tam zamanlı, (full time) çalışıyor.
Ayrıca high tech sanayiinde çalışanlarımın oranı, tüm çalışanlara oranla yüzde 8.2. Bir fikir vermek için söyleyeyim; bu konuda bana en yakın Japonya’da oran yüzde 7.8 .
Oran A.B.D.’de 5.2, Almanyada 3.5, Türkiyede ise 0.7. Ama son yıllarda bu oranı arttıramadığımı da itiraf etmeliyim. Eğer ortodoks dindar ve Arap yurttaşlarımın İngilizceye hâkimiyetlerini arttırabilirsem bu oranı da yükseltebileceğime eminim.
Ve high tech sanayii katma değerinin diğer sanayilerden ne kadar üstün olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?
Son yıllarda başarılı olduğum konulardan biri de fakirlik ve gelir dağılımı. Fakirliği biraz azalttım. Gelir dağılımını biraz düzelttim. Ama henüz yeterli değil tabii ki…
Örneğin fakirlik çemberinden kurtulmak için iki çocuklu bir ailemin her bir bireyi haftada 70 saat çalışmak zorundayken, bu sayı A.B.D.’de 60 hafta, Fransada ise 35 hafta. Daha da çok çaba göstermem gerek bu konuda.
Vatandaşlarım sağlık konusunda hep şikayetçiler. Tamamen haksız sayılmazlar.
Benim yatak sayım 1000 vatandaşım için maalesef sadece 3. Halbuki OECD ülkeleri ortalaması 4.8 yatak. Daha çok hastane kurmam şart, biliyorum. Ama yine de son yıllarda hem vatandaşlarımın yaş ortalamasını yükseltebildim, hem de bebek ölüm oranlarını düşürebildim. Tabii yaş ortalamasının artması da işimi zorlaştırıp masraflarımı arttırıyor epey.
Hastane yataklarının doluluk oranı fazla yüksek; yüzde 94. (2016 yılı statistiklerine göre). Gelişmiş ülkelerde yüzde 74. Bunu hastalarımı hastanede daha az tutarak dengelemeye çalışıyorum.
Bende ortalama hastanede kalma süresi 5.2 gün. Gelişmiş ülkelerde 6.7 gün. Sonuçta fazlasıyla yoğun olduğumuz günler çok fazla, özellikle ilk yardım odalarımda.
Geleceğe ümitle bakıyorum. Niye mi?
Biraz da doğum oranlarım yüzünden. Şu anda annelerimin ortalama doğurdukları çocuk sayısı 3.1. Çok yüksek ve güzel bir oran. Zira yaşlanan nüfusun masraflarını ancak gençleşen bir ülke kaldırabilir. Biliyorsunuz sanırım, eğer anne başına doğum sayısı 2.1’ den az ise, o ülke nüfusu küçülüyor demektir ve bir ülke için bu karanlık bir geleceğin belirtisidir. Doğumların az olduğu Avrupa ülkelerinin, (örneğin Almanya) göçmenlere bu derece anlayışla yaklaşmalarının nedenlerinden biri de bu genç nüfusu arttırma isteği ve gereksinimidir. Benim yaşam standardıma yakın ülkelerde doğum oranı benim 3.1’ime karşı, 1.24 -2. 02 arasında oynamakta…
Bu tabii bana büyük avantaj sağlıyor. Diğer bir avantajım da bu yüksek doğum oranımı Üniversite mezunu annelerimde de bulabilmiş olmam. Kariyer gayretleri çocuk yapmalarını engellemiyor.
Öğrencilerime gelince.
Yeterli değil ama notları yükseliyor son senelerde. Genç nüfusumun bir sonucu, 2000 senesine oranla öğrencilerimde yüzde 44 lük bir artış oldu. Yuvaya giden çocuklarımın sayısında ise son 18 senede yüzde seksen oranında artış oldu. OECD ülkelerine oranla benim öğrencilerimin okul masrafları daha düşük. (Bu yüzdendir ki değişik ülkelerden küçük çocukları olup da geleceklerini bende kurmak istiyen ve aliya yapan ailelerin sayısında da bir artış yaşıyorum.)
Gelişmiş ülkelerle birlikte sınavlara giren öğrencilerimin notları genelde onlardan düşük. Ama bu fark giderek kapanıyor. Özellikle de doğa ve fen bilimlerinde.
Savunma konusuna gelirsek:
Birkaç gün evvel ABD’nin işbirliğinde ve Alaska üzerinde çok önemli denemeler yaptık. İsrael Havacılık Sanayiinin geliştirdiği Hets (Ok) 3, haftada bir İsraeli haritadan sileceğini açıklayan İran’ın muhtemel balistik füzelerine karşı sınandı.
Ve Hets 3 atmosferin 70 kilometre üstünde balistik füzeyi imha etmeyi başarabildi.
(Hets 3 sesten on misli hızlı!)
Bu sayede İsraelin hava sahasını düşmana kapatmakta çok önemli bir adım daha atılmış oldu.
Boş zamanlarımda ne yapıyorum diye sorarsanız…
Geçenlerde sevenlerimin (!) tüm boykot tehdidi ve sabotajlarına rağmen büyük ilgiyle izlenen bir Eurovision yarışmasına ev sahipliği yaptım.
Biraz şirket sattım. 2018 yılında 6.4 milyar dolara Frutarom’u, bu yıl ise 6.9 milyar dolara Melanoks’u sattım. Devam edeceğim…
Geçenlerde yapılan bir fuarda İsrael yapımı, IBM’in insanlarla münazaraya girebilen bir robotunu teşhir ettim. Robotun kendince bir algılama ve tez ve antitezi öğrenerek cevap verebilme özelliği var.
Geleneksel olarak zayıf olduğumuz spor alanlarında da bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Örneğin Haziran ayında Belarustaki 2019 Avrupa Oyunlarında jimnastikçim Linoy Aşram iki altın bir gümüş madalya sahibi oldu. Ayrıca gençlerde, (20 yaş altı) Avrupa Basketbol şampiyonasında geçen seneden sonra bu sene de kupanın sahibi oldum.
Bu arada ufacık cüssemize aldırmadan Ortadoğuda en büyük nüfus sahibi iki dünya devini, A.B.D ve Rusyayı burada ağırlayıp üçlü bir güvenlik zirvesini de gerçekleştirdim.
Şimdilik bu kadar, bir süre sonra tekrar görüşmek üzere...
Bir saniye, az kalsın haftanın fıkrasını unutuyordum.
Geçtiğimiz Perşembe günü Birleşmiş Milletler ülkemizi kadın haklarını ihlal etmekle suçladı. İki ülkenin tasarı aleyhine oy kullandığı oylamada dokuz ülke çekimser kalırken, kırk ülke de İsraeli kınadı. İsraeli kınayan ülkeler arasında kadın hakları konusunda şampiyonluğu kimseye bırakmayan (!) İran, Pakistan, Suudi Arabistan ve Yemen gibi ülkeler de var. ABD’nin bir evvelki BM temsilcisi Nikki Haley haftanın fıkrasına kasıklarını tuta tuta güldükten sonra twitter hesabından bu karara hayretini bildirme gereksinimini hissetti. B.M. sen çok yaşa e mi?