Bizler Shavuot bayramını kutladık, birkaç gün arayla İslam dünyası da bir aylık oruç döneminin ardından Ramazan bayramını kutladı. Türkiye’de yaşadığımız dönemde, pek çok kez yakın dostlarımızın iftar sofrasını paylaşmışızdır, bu keyifli birliktelikler hala güzel anılarımız arasında yerini korur.
Ramazan ayının son günlerinde gazetelerin birinde okuduğum bir yazı bana o keyifli birliktelikleri yeniden anımsattı. Haber şuydu: SodaStream’in Rahat’taki fabrikasının Yahudi ve Arap 2 bin işçisi birlikte iftar yapmışlar, birlikte eğlenmişlerdi.
PepsiCo’ya 3.2 milyar dolara satılan SodaStream’i duymuşsunuzdur sanırım. İlk yıllarında İsraelli ve Filistinli işçileriyle Batı Şeria’da faaliyet gösteren fabrika hızla gelişmeye, 46 ülkeye ihracata başlayınca çok daha geniş bir alana ihtiyaç duyuldu, Bedevi kenti Rahat yakınında 123 dönüme yayılan bir tesis inşa edildi. Fabrikanın Rahat’a geçmesi o döneme dek adil ve insancıl bir maaşla çalışan Filistinli işçilerin durumunu zora soktu.
Ancak SodaStream’in CEO’su Daniel Birnbaum pes etmedi, Filistinli işçilerin ülkenin güneyinde yer alan Rahat’taki yeni fabrikada çalışabilmeleri için mücadeleye devam etti. Başbakanlık ofisine bıkıp usanmadan gitti geldi, uzun çabalar sonucu Başbakanlıktan Filistinlilere özel çalışma izinleri almayı başardı. Şimdilerde fabrikanın 130 Filistinli işçisi kontrol noktalarından geçerek her gün dört saat yolculuk yapmak yerine, tesisin onlara Beersheva’da temin ettiği evlerde kalıyorlar.
SodaStream’in günümüzde iş gücü 130 Filistinli, 500 Bedevi (200’ü kadın) ve 1000 yeni göçmen Yahudi işçiden oluşuyor. İşte birbirlerinden farklı lisanlar konuşan bu işçiler barış sahasında, iftar sofrası etrafında bir araya geldiler. Fabrikanın CEO’su Daniel Birnbaum ile eşi, kurulan sahnede işçilerden oluşan koro eşliğinde SodaStream’in marşı, “Umut Baloncukları”nı seslendirdiler neşe içinde. Masaların etrafında farklı farklı lisanlar konuşulurken, işçi çocukları barışın simgesi beyaz güvercinler uçurdular o gece. Bir “Barış Adası” oluşturmayı başaran şirket, dinler arası işgücünün Yahudiler ve Araplar arasında ekonomik barış modelinin en başarılı örneği olarak dikkat çekiyor.
Ama ne yazık ki bu örnek kuruluş 2010 yılında Batı Şeria’dan Rahat’a geçtiği süreçte, İsrael karşıtlarının, BDS aktivistlerinin hedefi oldu, Filistinlilerin işlerine kasten son vermekle haksız yere suçlandı. BDS’liler kılıçlarını SodaStream’e çektiler. Ama Birnbaum’un dirayeti sonucu her şey Filistinli işçilerin lehine sonuçlandı.
Filistinlilere iş sahası sağlayan tek kuruluş tabii ki SodaStream değil İsrael’de. Tel Aviv’in 25 km doğusunda Shomron’da Barkan yerleşimindeki sanayi kuruluşlarında pek çok Filistinli işçi İsraellilerle uyum ve barış içinde çalışıyor. Geçtiğimiz yıl maalesef yakın köylerden sızan Filistinli bir terörist bu uyumlu birlikteliğe gölge düşürmeye çalıştı. Elinde silahı ile girdiği fabrikada rastgele açtığı ateş sonucunda iki masum genç yaşamını yitirdi.
Üstüne üstlük günümüzde İsrael, dünyadaki karşıtları tarafından apartheid ülkesi olmakla suçlanmıyor mu? Yahudi olmayan İsrael vatandaşlarına olumsuz anlamda ayrımcılık yapıldığı ileri sürülmüyor mu? Oysa bu ülkede yaşayan İsrailli Arapların diğer Arap ülkeleri ile karşılaştırıldığında ne denli düzeyli bir yaşamı olan bir azınlık olduğu açıkça görülür. Ve bir ayrımcılık söz konusu ise bunun İsraelli Araplar lehine pozitif bir ayrımcılık olduğunu söyleyebiliriz.
İsraelli Arap gençlerine üniversitelere girmekte kolaylıklar sağlanıyorsa, aynı lokantalarda yiyebiliyorsak, aynı sahillerde denize giriyorsak, aynı parklarda piknik yapıyorsak, sağlık kuruluşlarında, hastanelerde Arap bir doktora tedavi oluyorsak, hukukçuları yüksek hâkim olabiliyorsa, tesettürlü genç hanımları evlerimize yakın süpermarketlerde kasiyerlik yapabiliyorsa, kuzey Tel Aviv’deki evimin karşısındaki apartmanda İsraelli Arap öğrenciler oturuyorsa, İsraelli Arap öğrencilerle Tel Aviv Üniversitesinin spor merkezini birlikte kullanıyorsak, aynı ortamın giyinme odalarında kendi lisanlarını yüksek sesle konuşma özgürlüğüne sahiplerse, resmi dairelere telefon ettiğinizde telesekreter sizi İbranice dışında ikinci seçenek olarak Arapça lisanında bilgilendiriyorsa, Nakba günü (1948 Filistinli göçü) aynı üniversitenin ana girişinde “küçük bir grup” Filistin bayrakları açarak protesto gösterisinde bulunabiliyorsa…
Bu saydıklarım benim gözlemlerimdi. Kendi yaşam alanımda tanık olduğum gerçeklerdi. Siz ne dersiniz? Bakın siz de etrafınıza. Bu durumda sizce İsraelli Araplar bu ülkede kötü bir yaşam mı sürüyor? Sizce ayrımcılığa mı tabi tutuluyorlar? Kendilerine bir sorun; kaçı İsrael dışında, herhangi bir Arap ülkesinde yaşamak isteyecektir…