Hoşgeldiniz. Sürem 15 dakika ile sınırlı bu yüzden olabildiğince hızlı konuşacağım. Eğer çok hızlı konuşursam lütfen beni uyarın.
Ben, bugün daha çok günümüzü konuşmak istiyorsam da, devletin antisemit ve ırkçı duruşunun birden bire ortaya çıkmadığını göstermek adına, birkaç olay hatırlatmak istiyorum. Bu olaylar maalesef okullarda çocuklara okutulmuyor. Bunlar neler mi? 6-7 Eylül, Trakya Pogromu, Varlık Vergisi, Aşkale sürgünü, 20 Kura Askerlik, Struma Gemisi ve daha nicesi.
Bu olaylar neticesinde, bir şekilde, devlet eliyle gayrimüslimlerin evleri, varlıkları, gelecekleri ellerinden alınarak “Türklere” verildi. Türkiye’deki gayrimüslim, özellikle Yahudi ve Rum sayısının hızla aşağıya inmesinin sebebi de aslında bu biraz önce saydığım olaylardır.
Bugün antisemitizm adına Türkiye’de ne oluyor?
Fiziksel saldırılar mevcut, sözlü tehdit var, devlet erkanından ve ünlü kişilerden antisemit söylemler görüyoruz. Sosyal medya başta olmak üzere, medyada Yahudi kelimesi bir küfür olarak kullanılıyor. Ve belki de en önemlisi Yahudilerin pek çoğu antisemitizmle karşılaşma ihtimalinden korktukları için hayatlarını bu korkuya göre şekillendiriyorlar.
Son 5 seneye bakarsak, Türkiye’de nerede ve nasıl fiziksel saldırılar gerçekleşti?
Mart ayında İzmir’deki bir sinagogun önüne molotof kokteyli atıldı, 2017’de Alperen Ocakları birkaç gün arayla önce Neve Şalom Sinagogu’nda daha sonra ise Balat Ahrida Sinagogu’nda gösteri düzenledi. Neve Şalom Sinagogu’nun önündeki saldırıda sinagogun kapısına taşlar atıldı, yapılan açıklamada “Bir gece ansızın gelebiliriz” dendi. 2014 yılında Ortaköy Etz-Ahayim Sinagogu’na yumurtalar fırlatıldı. Çok sayıda mezarlık tahrip edildi.
Bu fiziksel saldırıların çoğunun bir ortak noktası var. Bu da, bu olayların İsrail – Filistin/Gazze gerginliğini müteakip gerçekleşmesi. Yurdumuz insanlarının İsrail devlet politikaları ile Türkiyeli Yahudi arasındaki farkı kavrayamaması veya bu kişilerin aradaki farkı anlamamak üzere özel olarak yetiştirilmiş olması.
Sözlü tehdit
2016 senesinde IŞİD olduğunu iddia eden kişilerce çekilmiş bir videoda, açıkça Ulus Özel Musevi Lisesi’ne saldırı yapılacağı duyuruldu. Veliler haklı olarak günlerce çocuklarını okula göndermediler, öğrencilerin bir çoğu bir sonraki sene okulunu değiştirdi. Okul öğrencileri arasında göç etme oranı arttı.
Geçtiğimiz Aralık ayında, Barbaros bulvarında bulunan Dedeman Oteli’nde konaklayan Maccabi Tel Aviv sporcularına, Holokost göndermesi yapılarak “Arbeit March Frei” – Çalışmak Özgürleştirir – notu bırakıldı.
Henüz Mart ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir konuşmasında, İsrail yönetimi ile kavga ederken “Senin askerin, polisin postallarıyla buralara giriyor. Tahrik etme. Biz bu ülkede hiçbir Musevi’ye zulüm etmedik, hiç bir sinagoga kalkıp da sizin yaptıklarınızı yapmadık. Bizi tahrik etme.” dedi. Bu söylem de sanırım Neve Şalom Sinagogu önünde Alperen Ocakları’nın yaptıkları saldırıda gerçekleştirdikleri basın açıklamasının temasından pek farklı yönde değil.
Sokakta Antisemitizm
Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde de, hiç uğramadıkları semtlerde de kimi zaman kendimizi Nazi Almanyası’nda hissedebiliyoruz. Duvarlarda gamalı haçlar, veya “Yahudiler ve domuzlar giremez.” yazılı binalar görebiliyoruz.
Politikacılar ve ünlü kişiler ne dedi?
Yahudiler olarak bizim hafızamızdan maalesef silinemeyen bir isim var: Yıldız Tilbe. Medyanın pek çok kesimi tarafından sıkça paklanmaya ve tekrar önümüze sunulmaya çalışılıyorsa da, kendisine karşı yumuşamamak konusunda bence kararlıyız. Yıldız Tilbe, 2014 senesinde “Allah Hitler’den razı olsun bunlara az bile yapmış ne kadar haklıymış adamcaaz”, “bu Yahudilerin sonunu gene müslümanlar getiricek Allahın izniyle az kaldı azz” diye paylaşımlarda bulundu. Yahudi Soykırımı zamanında bazı Yahudiler’in yakılarak sabuna dönüştürülmesine istinaden, “Beyaz ve yeşil banyo sabunları çok güzel kokuyo nerdeyse yicem..zzzzttt yıldızzttt” dedi. – Bu noktada belirtmek gerek ki, hiçbir cumhuriyet savcısı resen veya şikayet üzerine bu tweetlerle ilgilenmedi, Yıldız Tilbe bu sözleri sebebiyle yargılanmadı.
Bazı kesimlerin bir zamanlar çok sevdiği bir isim olan ve 2018’de Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “Siz yaptığınız hizmetlerle Yahudi madalyasına layık görülen ve bu ödülü kendine layık görenlersiniz” demişti. Bahsettiği madalyanın ne olduğunu bir kenara bırakarak düşündüğümüzde bile, bu iddiasıyla, bir kişinin Yahudi Cesaret Madalyası almasının ne kadar aşağılık bir hareket olduğunu ima ettiğini anlamak maalesef zor değil. Yahudi Cesaret madalyası gafına düşen tek politikacının Muharrem İnce olduğunu söylemek de yanlış; Meral Akşener de dahil olmak üzere, pek çok “muhalefet” politikacısı bu konuyu tekrar tekrar gündeme getirmeyi ve bundan nemalanmayı çok seviyor.
Bir küfür veya karalama biçimi olarak Yahudi kelimesi
Gerek siyasetçiler, gerekse sosyal medya kullanıcıları sevmedikleri kişilere küfür veya hakaret ederken “Yahudi” kelimesini kullanmayı çok seviyorlar. Bunu kimi zaman başka azınlıklarla kombinleyerek kullanıyorlar, mesela “seni pis yalancı Yahudi Ermeni…”
Örneğin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yakın zamanda Osman Kavala’yı ima ederek: “Gezi olaylarında teröristlerin finans kaynağı olan bir kişi şu anda içeride. Onun arkasında meşhur Macar Yahudisi Soros var.” demişti. Oysa Soros’un etnik kimliği ile bahsettiği konun hiçbir bağlantısı yoktu. Yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2017 senesinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Mesud Barzani’yi düzenledikleri referandumdan ötürü eleştirirken “Sağ tarafına eski Fransız Dışişleri Bakanı’nı almışsın, sol tarafına Yahudi’yi almışsın” ifadelerini kullanmıştı. Bahsettiği fotoğrafta Barzani’nin yanında oturan Yahudi bir yazardı, referandum ile herhangi bir ilgisi yoktu. Eski milletvekili Aydın Ünal, yayınevi Selahattin Demirtaş’ın kitabını basacak olan ABD’li oyuncu Sarah Jessica Parker için ırkçı ifadeler kullanmıştı. Yahudi olmayı ‘suç’ gibi sunan Ünal, Sarah Jessica Parker’ın “Babası ve eşi Yahudi” demişti.
Bu kullanım sadece siyasiler arasında yaygın değil. Geçtiğimiz sene Uber ile taksiciler arasında çıkan krizde, taksiciler odası başkanı Uber için “Global Hırsız Yahudi Lobisi” demişti.
Yeni Akit Gazetesi, sık sık antisemit söylemlerde bulunsa da beni en çok etkileyenlerden biri, geçtiğimiz sonbahar Fas Kralı’nın Holokost eğitimini müfredata alması üzerine, Kralın Yahudilere hizmet ettiğini söyleyerek aşağılamasıydı.
Bu hususta son noktayı yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Aralık ayında yaptığı bir konuşma ile koymak istiyorum. Türkiye Gençlik Vakfı’nda yaptığı konuşmada gençlere tavsiye olarak “Yere düşen düşmanını tekmeleme, sen İsrail’deki Yahudi değilsin.” demişti.
Sosyal Medya
Bir diğer yandan “Yahudi” imgesi Holokost ile birleştirilerek sosyal medyada bir espri malzemesi haline de gelebiliyor. Geçtiğimiz kış yükselen doğalgaz fiyatları üzerine gelen faturalarının fotoğraflarını sosyal medyada paylaşarak “Yahudi mi yaktık bu ne fatura” diye espri yapabilmişlerdi.
Her türlü yerel ve global olaydan sonra Twitter’da ufak bir araştırma yaparsanız, Yahudi kelimesinin bir küfür mahiyetinde kullanıldığıyla veya söz konusu olayın faillerinin bir şekilde Yahudiler olduğunu iddia eden pek çok tweet ile karşılaşabilirsiniz. Sadece “Yahudi” ve “olayın ismi” anahtar kelimelerini kullanarak bu araştırmayı yapabilirsiniz. Çok kafa yormanıza gerek yok. Bu araştımayı: seçimlerden sonra da yapabilirsiniz, ABD Doları kurunun artmasından sonra da, Leyla Alaton’un Ayasofya’da dans eden bir kadının videosunu paylaşmış olmasından da. Hepsinin üzerinden antisemitizm yapacak malzeme çıkartmak maalesef bazıları için pek zor değil.
Ne yapılabilir?
Bu tarz söylemlerin azalabilmesi için eğitim sisteminin değiştirilmesi şart. Bundan kast ettiğim şeyin, Holokost eğitimi verilmesi, resmi tarihle yüzleşilmesi vesaire olduğunu düşünebilirsiniz. Çünkü birkaç sene evveline kadar gerçekten benim de bu yönde taleplerim vardı. Ancak var olan, satır arası müfredata baktığımızda, Holokost eğitiminin henüz bizim çocuklarımız için bir lüks olduğunun farkına varıyoruz.
2018 Haziran seçimlerinde, oy kullanmaya giden bazı seçmenlerin liselerin panolarında bulunan bazı görselleribizimle paylaşmaları sonucunda fark ettik ki, panolarda “Yahudi, hain, arkadan vuran demektir, Yahudi sözünde durmaz adam demektir, Yahudi korkaktır, o anca mazlum insan öldürmeyi bilir” veya “Yahudi mi dediniz onlar yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe vermeye çekinmeyen lanetlilerdir” gibi söylemler yer alıyor. Payitaht Abdülhamit ve Kurtlar Vadisi gibi dizilerde Yahudi karakterler, diğer gayrimüslimler hep kötü, hain, arkadan vuran kişiler olarak resmediliyor ve ortak bir düşman olarak halka sunuluyor. Şu noktada benim öncelikli talebim, bu tarz eğitimi veren öğretmenlerin meslekten uzaklaştırılması, bu tarz söylemlere yer verilmemesi için Milli Eğitim Bakanlığının gerekli önlemi alması, bu dizilerin yayından kaldırılmasıdır. Belki o zaman, bir 100 sene sonra Holokost artık eskimiş bir mevzu olduğunda Türk müfredatında görmeyi bekleyebiliriz.
Yahudiler Arasında Antisemitizm Korkusu
Son olarak, konuşmamın başında bahsettiğim ancak üzerinde pek duramadığım bir hususu, kendi başıma gelen bir örnek üzerinden anlatmak istiyorum. Yahudi toplumuna mensup hiçbir bireyin idarede memur görevinde veya bir devlet kurumunda herhangi bir görevde çalıştığını göremezsiniz. Bu bize küçüklüğümüzden beri öğretildi. Boşuna bu tarz hayaller kurmamamız gerektiği, mesleğimize buna göre şekillendirmemiz gerektiği bir şekilde aşılandı.
Örneğin ben hukuk fakültesinde okurken hiçbir zaman bir hakim veya savcı olmayı hayal etmedim. Sınavları geçsem bile mülakatta kalacağımı biliyordum. Bu yüzden ben avukat olacaktım. Yasal stajımı sona erdirip Adalet Bakanlığı’na ruhsat için başvurduğumda, normalde 30 gün civarı olan bekleme süresinin benim başvurumda neredeyse 70 gün sürdüğünü fark ettim. Bir türlü başvurum sonlanamıyordu. Daha sonra Adalet Bakanlığı’ndan biri benimle iletişime geçerek belgelerimde bir eksik olduğunu söyledi. Oysa aynı şekilde başvurmuş pek çok arkadaşımın başvuru süreci sonlanmıştı. Ben ciddi anlamda antisemitizme maruz kaldığımı ve asla ruhsat alamayacağımı düşünmeye başladım. Sonra istedikleri belgeyi istedikleri şekilde tekrar gönderdim ve 10 gün içerisinde ruhsatım hazırlandı. Maruz kaldığım şey muhtemelen antisemitizm değildi, ancak içerisinde bulunduğumuz ortam sebebiyle sürekli antisemitizme maruz kalacağım korkusu ile yaşıyor, hayatlarımızı buna göre şekillendiriyoruz. Türkiye’deki Yahudiler işte böyle yaşıyor.