top of page

Marmaranın serin sularında Yahudiliğin devamlılığı


Bir yandan Marmaranın serin sularında yüzdükten sonra, kabukları soyulmuş domates ve salatalıkla yazın sıcağını bastırmaya çalışırken, öte yandan da Tel Avivi’in Temmuz sıcağında siren sesi duyulduğunda “acaba Hamas veya Hizbullahtan birileri yine ‘yanlışlıkla’ roketin düğmesine mi bastı” diye düşünmeye alışmışken, Yahudiliğin geleceği nerede?

sorusuna İngiltere Başhahamı Sayın Jonathan Sacks’ın “Future Tense – Gelecek Zaman” isimli eserinden bazı alıntılarla cevap aramaya çalışalım bu hafta.

Şunu belirtmekte de yarar var.

Ben bu hafta kitabın sadece bir bölümüne değineceğim. Ancak yazar önsözünde şöyle diyor:

‘’Bizler Yahudilerin kimler olduğunu, böyle bir halkın neden varolduğunu, ve insanlığın global perspektifinde ne yere sahip olduğunu unutmak tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu bakımdan bu kitap sadece 21nci yüzyılda Yahudiliğin, Yahudilerin ve İsraelin karşısındaki değişik sorunları değil, aynı zamanda Yahudilerin kimler olduğunu ve neden var olduklarını sorgulayan bir çalışmadır.’’

……….

Tevrat dışında İsrael adının ilk zikredildiği yer bir vefat ilanı. Kahire Müzesi’nde M.Ö. 13ncü yüzyıldan kalma, Merneptah ismindeki bir hükümdarın hiyerogliflerinde rastlanıyor İsrael ismine.

İkincisi de öyle. Bugün Luvr Müzesinde sergilenen, M.Ö. dokuzuncu yüzyıldan kalma başka bir vefat ilanında ‘‘İsrael ebediyen yok edilmiştir’’ diye bir ibare. Moab kralı Meşa’nın ifadesi bu…

Ne var ki Yahudilik, birçok imparatorluğun çoktan tarihten silindiği 21nci yüzyılda da yaşıyor ve üstelik Yahudi milletinin şimdi bağımsız, küçük ama hükümran bir devleti de var: İsrael....

Madalyonun öbür yüzü de var ne yazık ki.

Bir ülke düşünün ki yirminci yüzyılın ilk yirmi yılında Yahudiler arasında karma evlilik oranı yüzde iki. Günümüzde ise oran yüzde elliye çıkmış durumda. Yani iki genç Yahudiden biri evlendiğinde artık “Yahudi Öyküsünü” devam ettirmeme kararı alıyor.(istese de, istemese de)

Bu istatistikler ABD’ den. (Ama Diasporanın çoğu yerlerindeki Yahudilerde de oran pek farklı değil).

Kitabında belirttiğine göre Rav Sacks, İngiltere’deki benzer durumu görünce çare aramış ve onbeş yıllık bir çalışma sonucunda durumu tersine çevirmeyi başarmış. Nasıl mı? Yeni ve üstün öğretim veren Yahudi okulları açarak, Yahudi sanat, müzik ve film festivallerinin, Limmud’un yer aldığı bir Yahudi Kültür Merkezi kurarak ve sinagoglarda yetişkinlere de Yahudilik eğitimi vererek. Diasporada gelişen, büyüyen tek Yahudi toplumu İngilterede değil tabii. Avrupada, az da olsa, başkaları da var, ancak ilginç olanı en yüksek artışı gösteren ülke, sıkı durun, Almanya. (1)

Rav Sacks kitabının bu anlatacağım bölümünde Yahudiliğin sürdürülebilirliği konusunda değişik öğelerin analizini yapıyor ve bunları şöyle sıralıyor.

Duygu Karmaşası: Büyük düşünür Moses Mendelsohn ve altısından dördünün Hristiyanlığı seçtiği çocuklarından da örnek veren yazar, duygu karmaşasının belirdiği yerde kimlik muhafazasının mümkün olamayacağını vurguluyor. Soykırım sendromu, nefret edilen ırk, ve tarihte sıkça rastladığımız pogrom ve zulüm görme tedirginliğinin yerine, dik duran, kendinden emin, inançtan doğan bir güven sahibi ve acılı günleri anmanın yanısıra, ve/ ama, ondan daha çok yaşamı kutsayan bir Yahudi olmanın ve genç nesilleri bu doğrultuda eğitmenin gerekliliğini vurguluyor.

Etnik kimlik: Yazar Yahudilerde bir “etnik kimliği” kabul etmiyor.

Etnik kimlikte ne ideal vardır, ne beklenti, ne de amaç. Etnik kimlik ortak kültürü, mutfağı ve anlamlı anıları kapsayabilir ama burada biter. Devamı yoktur. Ayrıca bu kimlik yaşanılmış değişik yörelerden toplanmış bir karma kimliktir. Öz ve ortak bir Yahudi etnisitesi yoktur. Ayrıca dayanmaz da… ABD’ye göç etmiş İrlandalı, Polonyalı, Alman veya Norveçli göçmenlerin torunları bu etnik kimliklerini muhafaza edemeyip “Amerikalı” potasında eriyip giderler.

Kültür: Rav Sacks, Yahudi Kültürüne değer veririm ama kültür bir Yahudinin torunlarının da Yahudi kalacağını garantiliyemez diyor. Kültür bir toplumun yaratıcılığının ifadesidir ancak gelecek nesilleri bağlı tutacak bağlayıcı, birleştirici güce sahip değildir. Bir taahhüdün ifadesi değildir.

Kimlik ise farklıdır. Görev anlayışı, taahhüt, mecburiyet, mesuliyet ve sadakati içerir.

Çıtayı indirme: “Eğer Yahudi kimliği etnisite, kültür ve antisemitizmle ilgili değilse, geriye din kalıyor; o zaman Yahudiliği daha kolay yapalım, dini müeyyideleri de asgariye indirerek, modern dünya yaşamına uyum sağlıyalım ve Yahudiliğin devamını güçlendirelim” diye düşünebilirsiniz. Mantıklı ama yanlış diyor Ravımız.

Anket yapılmış. Pesah, Şavuot ve Sukot bayramlarının hangisinde bayramın gereğini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışırsınız diye sorulmuş.

Cevap hep aynı… Pesah, açık fark önde. Hâlbuki yerine getirilmesi en zor müeyyideler de Pesah’ta. İlginç bir açıklaması var bu durumun. Dini yaptırımlar kolaylaştıkça, uygulamaları azalıyor. Zira bir şey için ne kadar çok fedakârlıkta bulunursak, onu o derece değerli görürüz. Yahudiler inançlarını değerli buldukları için uğruna fedakarlıkta bulundular. Ancak bunun tersi de geçerli. Yahudiler uğrunda çok fedakarlıkta bulundukları için inançlarını yücelttiler.

Yahudilerin “vermelerini” mümkün kıl:

Biz yahudiler sayıca çok azız. Çin nüfus sayımında yapılabilecek en ufak bir statistiki hata, dünyadaki toplam Yahudi nüfusundan çok daha yüksek bir rakkamdır. Eğer Yahudi milleti sayıların gücüne inansaydı, çoktan umutsuzluktan toplu depresyona girerdi.

Tevratın anlamlı bir cevabı var bu bağlamda:

‘’Yahudilerden ‘’katkı’’ iste ve sonra da onların katkılarını say’’ der. Yahudilerin medeniyete yaptıkları katkıları göz önüne getirince ,(Nobel ödüllerinin çokluğu buna ufak bir örnektir), bu cümlenin doğruluğu hemen anlaşılır.

Zafer için, başarı için sayılar değildir gerekli olan.

Gerekli olan özveridir, sebattır, bilgidir, inançtır, duadır, cesarettir ve ümittir.

İnsanlara, onlara meydan okuyan, (challenge) zor görevler vermen gerekir ki bununla pişsinler, gelişsinler. Bu özellik Yahudilerin şimdilik geçici olarak kaybettikleri ama tekrar elde etmeleri gereken bir alışkanlıktır, der Ravımız.

İnanç:

Ve bu son bölümde ‘’Yahudilik bir inançtır’’ diyor Rav Sacks. İnancı Yahudilik denkleminden soyutlarsan geriye kalan ruhsuz bir vücuttur.

Yahudilik bir inançtır ve tarihte ilk defa bu inancı diğer inançlar sahipleriyle (İslam, Hristyanlık, Budizm,vs ) eşit şartlarda paylaşabilme şansımız var. Hristyanlık kendi köklerini araştırırken, mutedil İslam dinin demokratik reformlarla nasıl uyum içinde olabileceğini görmek isterken, Sih ve Hindular asimile olmadan nasıl entegre olunabileceğini bilmek isterken, biz Yahudiler dini kimliğini yitirmeden geniş topluma ve dünyaya katkı veren bir millet modelini insanlığın hizmetine sunabiliriz.

Yahudilik mensuplarından ağır isteklerde bulundu. Bu sayede onları yüceltti.

Demografik üstünlüğü olmayan bu toplum, kişisel açıdan, gerek ruhani, gerekse seküler konularda insanlığa önemli katkılarda bulundu.

Yahudiliği bir inanç olarak tanımlarken amacım ne laik Yahudileri, ne de diğer inanç sahiplerini dışlamak. Zira en geniş anlamında Yahudilik, Yahudi halkının kendisiyle, ruhani ve nesnel dünyayla diyalogudur, der Rav Sacks.

Değişik seslerin, çoğu zaman tartışma modunda, konuşmalarıdır.

Yahudilik, açıklık ve seçkinliğinden, (ama üstünlük değil) gurur duymuş bir halkın inancıdır.

Yahudiliğin devamı sorunu, tarihin değişik olmayı belirlediği bu kadim halkın, bugünün modern dünyasında bir anlam ifade etmesiyle bağlantılıdır.

Yazarın notu:

Ve tabii bu arada Yahudiliğin devamının en büyük garantisi Yahudi dokusunu koruyan, insan haklarına saygılı, demokratik ve plüralist bir İsrael devletinin gücü ve bekasıdır diye düşünüyorum.

(1): Bana kalırsa Almanya’daki bu artış İngiltere’deki duruma bir benzerlikten değil de, Almanya’daki çalışma ve geçinme şartlarını cazip bulan İsraelli genç bir zümrenin bu ülkeye yerida (geri göç) yapmasında yatıyor.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page